Etiket arşivi: teknik takip

TEKNİK TAKİP : NSA skandalı Avrupalı şirketlere yaradı !


NSA’nın dinleme skandalı Avrupa’daki bilişim teknolojileri branşının yüzünü güldürdü. Tüketiciler Amerikan şirketlerinden uzaklaşırken Avrupalı IT şirketlerinin yükselişi sürüyor.

Bilişim teknolojileri branşında hizmet sunan Alman Bechtle şirketinin tahminlerine göre Amerikan dinleme skandalı Avrupa’daki veri endüstrisine rekabet gücü kazandırdı. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Thomas Olemotz perşembe günü yaptığı açıklamada "Hosted in Germany" (Almanya’nın Sunuculuğunda) ibaresinin gelecekte kullanılabilecek önemli bir rekabet avantajı anlamına geldiğini belirtti. Olemotz, tüketicilerin katı veri koruma yasalarına sahip Almanya’da geliştirilen güvenlik çözümleri ve bulut veri depolama yöntemlerine talebinin arttığını ifade etti ve bunun er ya da geç ciro rakamlarına yansıyacağını ileri sürdü.

Yazılım ve verilerin yabancı şirketlere aktarılması konusunda Almanya’da Anglosakson ülkelerine nazaran daha büyük bir güvensizlik olduğu biliniyor. Thomas Olemotz eninde sonunda müşteriler arasında bu tür bir güvensizliğin belirleyici olacağını belirtti.

Friedrichshafen am Bodensee’de faaliyetlerini sürdüren Bechtle şirketinin yılın üçüncü çeyreğinde vergilendirilmemiş kazancı bir önceki yıla göre yüzde 35 artarak 24 milyon 750 bin euro oldu. Piyasaya hâkim olan Amerikan endüstrisi ise Ulusal Güvenlik Kurumu NSA’nın dinleme sıkıntısı nedeniyle zor durumda. Ağ teknolojileri şirketi Cisco yılında içinde bulunulan çeyreğinde cirosunda yüzde 8 ila 10’luk bir düşüş kaydedeceğini tahmin ediyor.

TEKNİK TAKİP : İngiltere İstihbaratı LinkedIn ve Slashdot’u Kullanıyor


Alman dergisi Der Spiegel’de yer alan habere göre, Birleşik Krallık’ın istihbarat kurumlarından GCHQ’nun Belçika merkezli telekomünikasyon şirketi Belgacom’a zararlı yazılım yerleştirmek için LinkedIn ve Slashdot sayfalarından faydalandığı iddia ediliyor. ”Quantum Insert” adı verilen bir yöntemle GCHQ’nun bu web sitelerine meşru erişimi etkisiz hale getirdiği ve çalışanları bilgisayarlarına zararlı yazılım yerleştiren sahte sitelere yönlendirdiği belirtilirken, Der Spiegel’in haberinde GCHQ ve Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) birlikte Petrol İhraç Eden Ülkeler Kurumu’nun (OPEC) Viyana’daki genel merkezine sızdığı iddiası da dikkat çekiyor.

Der Spiegel söz konusu iddiaları 20 Eylül tarihinde de gündeme taşımış ve GCHQ’nun ”Sosyalist Operasyon” kod adında bir harekatla Belgacom’a sızdığını ve böylelikle telekom operatöründen daha fazla bilgi akışı elde etmeyi hedeflediğini açıklamıştı. Söz konusu haberde de ”Quantum Insert” yönteminden bahsedilse de, LinkedIn ve Slashdot’un bu işlem için kullanıldığına dair bir bilgiye yer verilmemişti. The Independent gazetesine konuşan bir LinkedIn sözcüsü, bu tarz bir girişim hakkında bilgileri olmadığını ve bu girişimi hiçbir şekilde onaylayamayacaklarını dile getirdi.

TEKNİK TAKİP : İngiliz vatandaşı olan bakan kim ? /// CC : @mehm eteymur1


Eski MİT görevlisi Mehmet Eymür çok çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

Yazısında dinlemeleri anlatan Eymür, İngiliz istihbaratının bütün dünyayı dinlediğini savundu.

Eymür İngiliz vatandaşı olan bir AK Partili bakanın bile İngilizler tarafından dinlendiğini yazdı.

DİNLEYENİ DE DİNLERLER

Mehmet Eymür

Zevkle seyrettiğim bir film vardı. 1974 yapımı bir gerilim filmi. İngilizce adı “The Conversation”. Zannedersem Türkiye’de “Konuşma” adıyla oynatıldı. Gene Hackman’ın başrolde olduğu filmin yönetmeni, yapımcısı ve senaryo yazarı Francis Ford Coppola’ydı. Aynı yıl Cannes Film Festivali’nin büyük ödülü olan Altın Palmiye bu filme verildi. 1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verildi.

Filmin kahramanı (Gene Hackman), başarılı, konusunun uzmanı bir özel dedektiftir. Bir müşterisi için yaptığı çalışmada, genç bir erkek ve kadını izler ve o tarihlerdeki (1974) en ileri tekniklerle dinleme yapar. Bilahare kaydettiği konuşmaları filtreleyerek çözer. Neticede bazı devlet sırları ve cinayet hazırlıkları konusunda bilgi sahibi olur ve kendini olayların ortasında bulur. Kendinin de dinlendiğini anladığında paranoyaya kapılır, bütün evin altını üstüne getirerek mikrofon arar. O tarihlerde basında Francis Ford Coppola’nın filmi, 1972 yılında patlak veren Watergate skandalından esinlenerek çektiği söyleniyordu.

GENERAL HAYDEN’A TWİTTER ŞOKU

Evet, filmdeki gibi bazen dinleyenleri de dinliyorlar. Nitekim yakın tarihte Amerika’nın en önemli istihbarat örgütleri olarak bilinen CIA ve NSA’in başkanlığını da yapmış olan Emekli General Michael Hayden, Washington-New York arası hızlı tren yolculuğu sırasında adının açıklanmaması koşuluyla bir gazeteciye verdiği söyleşiye, iki sıra arkasında bulunan Tom Mattzie adındaki eski bir siyasi aktivist kulak misafiri oldu. Mattzie, Hayden’ın anlattıklarını yarım saat sonra twitter üzerinden duyurunca Amerikan kamuoyu söz konusu skandal olaydan haberdar oldu. Olay internet medyasında büyük gürültü koparırken, akşam haberlerinde de günün konusu haline geldi. Hayden’in söz konusu konuşmalarında, Snowden olayıyla birlikte gündeme gelen NSA faaliyetlerini savunduğu ve Başkan Barack Obama’ya yönelik bazı eleştirilerde bulunduğu belirtiliyordu. Neticede herkesi dinleyen General Michael Hayden toplum önünde zor duruma düştü.

NSA ve GCHQ

NSA, ABD’de sinyal istihbaratı (sigint) yapan dev bir örgüt. Orijinal adı “National Secrity Agency”, Türkçe “Milli Güvenlik (veya Emniyet) Teşkilatı” diyebiliriz. GCHQ’da İngiltere’deki muadili. Resimlerini göreceksiniz, o da muazzam bir teşkilat. Orijinal adı “Government Communications Headquarters” Ona da “Devlet İletişim (veya Komünikasyon) Merkezi” diyebiliriz.

NSA DİNLEMEYİ KAPATTI

NSA eski ajanı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgeler ABD ve müttefiklerinin tüm dünyadaki elçilik binalarında usulsüz elektronik gözetleme faaliyetleri yürüttüğünü ortaya koymuştu.

Geçtiğimiz günlerde Amerikalıların Almanya Başbakanı Angela Merkel’in telefonlarını da dinlediğinin ortaya çıkmasının ardından NSA’in Berlin’deki dinleme merkezini kapattığı belirtildi. Alman televizyon kanalı ARD’nin çektiği infrared görüntüler ABD’nin dinleme merkezi olduğu iddia edilen bir binanın kullanımına son verildiğini gösteriyordu.

GCHQ DİNLEMEYE DEVAM MI EDİYOR

Ancak Snowden’ın sızdırdığı belgelere göre ABD, dinleme krizi ortaya çıkmadan önce zaten birçok ülkedeki dinleme faaliyetlerini İngiliz müttefiklerine devretmişti. İngiliz Independent gazetesi de bu konuyla ilgili olarak İngiltere’nin Almanya’daki usulsüz dinleme faaliyetlerini devam ettirdiğini iddia etti.

Gazete, Berlin’deki İngiliz elçiliğinin infrared kameralar ile çekilen kuşbakışı fotoğraflarının yüksek teknoloji bir dinleme merkezinin varlığına işaret ettiğini iddia etti. Gazete, 2000 yılında kullanıma açılan elçilik binasının çatısında beyaz silindir şeklinde tente benzeri bir yapının içinde tutulan donanım sayesinde İngiliz ajanların Alman parlamentosunun internet şebekesine sızabildiğini ve cep telefonu konuşmalarını dinleyebildiğini öne sürdü. GCHQ ise iddialarla ilgili bir açıklama yapmayı reddetti.

ALMAN POLİTİKACILAR İNGİLTERE İÇİN BİR TEHDİT Mİ?

Avrupa Parlamentosu üyesi Alman Jan Albrecht “GCHQ Berlin’deki elçilik binasında dinleme faaliyetleri yürütüyorsa Alman politikacıları ve gazetecileri hedef alıyor demektir. Bu insanlar İngiltere’ye bir tehdit mi oluşturuyor ki” diye sordu. David Cameron hükümetine GCHQ’nun faaliyetleri ile ilgili bir açıklama yapmasını istedi. Ancak Cameron ulusal güvenlik ile ilgili konularda yorum yapmayacağını söyledi. Bazen anlamakta zorlanıyorum, biz düşman değiliz” dedi. David Cameron’un sözcüsü başbakanlığın istihbarat ile ilgili konularda yorum yapamayacağını belirterek bir açıklama yapmaya yanaşmadı.

İNGİLİZ İSTİHBARAT ŞEFLERİ SORGULANDI

İngiltere’nin üç istihbarat biriminin şefi, tarihte ilk kez canlı yayınlanan oturumda vekillerin sorularını cevapladı. Şefler dinleme skandalına kaçamak yanıtlar verdi. İngiltere’nin en üst düzey istihbarat yetkilileri, 07 Kasım 2013’de ülke tarihinde ilk defa televizyondan canlı yayından bir oturumda milletvekillerine dinleme skandalıyla ilgili hesap verdi. Eski CIA çalışanı Edward Snowden’ın sızdırdığı belgelerde İngiltere‘nin birçok ülkeyi dinlediğinin ortaya çıkması diğer hükümetlerden tepki toplamıştı. İngiltere’nin iç güvenlik kurumu MI5’in lideri Andrew Parker, dış güvenlik birimi MI6’nın başı John Sawers ve elektronik gözetleme kurumu GCHQ’nin direktörü Iain Lobban, İngiliz istihbaratının istihbarat toplama yöntemlerine dair merak edilenleri açıkladılar.

EL KAİDE KEYİF ALIYOR

Parlamentonun İstihbarat ve Güvenlik Komitesi’nin karşısına çıkan istihbarat şefleri, ülkede “demokrasi ve özgürlüğü” koruduklarını söyledi. Lobban, Snowden’ın belgeleri sızdırmasının ardından takip ettikleri “terörist örgütlerin davranışlarında gözle görülür değişiklikler” kaydettiklerini söyledi.

Ajanlarının neredeyse her gün bu grupların yaptığı tartışmaları kaydettiğini dile getiren Lobban, “sızdırılan belgeleri kullandıkları ve kullanmak istedikleri iletişim paketleri üzerinden tartışıyorlar” dedi. Sawers, “Düşmanlarımızın keyifle ellerini ovuşturdukları çok açık. El Kaide, bundan çok keyif alıyor” ifadesini kullandı.

GCHQ NELER YAPIYOR

GCHQ’nun sitesinde yer alan ve neler yaptıklarını belirten tabloda ● Elektronik Postalar, ● Sosyal Medya ve Sosyal ağlar, ● İş dünyası, ● Seyahatler, ● Nakliye, ● Tüm piyasalar, ● İnternet ve ● Telefon görüşmelerinin izlendiği anlaşılıyor. Tabiatıyla bu İngiltere çapında değil, dünya çapında yapılıyor. Muhakkak burada belirtmedikleri başkaları da vardır.

İnternet’te parasız olan her şeyin istihbarat amacıyla kullanıldığını herhalde biliyorsunuzdur. Özellikle Facebook gibi Sosyal ağlardan elde edilen biyografik ve görsel istihbaratın yoğunluğu müthiş olmalı. Bu faaliyet için eskiden istihbarat teşkilatları çok para ve zaman harcarlardı. Artık, ileride önemli mevkilere gelebilecek insanları neredeyse doğumundan itibaren safha-safha izlemek, hatta resimleriyle özel hayatlarını, maceralarını takip etmek mümkün.

Konuyla ilgili diğer bir haber İngiliz Daily Telegraph Gazetesi’nden. İngiliz istihbaratının, Kıbrıs üssünden Türkiye’ye uzanan fiber kablolara bağlanarak Türkiye’yi dinlediğini yazdı. Diğer başka bilgilere göre bu hatlar daha ziyade Kıbrıs, İsrail, Suriye, Lübnan, Mısır, gibi ülkelerle bağlantılı. Esasında Sibirya’dan başlayıp, Rusya’dan geçip, Gürcistan üzerinden gelen, Türkiye, Yunanistan, İtalya, İngiltere üzerinden geçip ABD’ye kadar uzanan bir ana telefon hattı olduğu biliniyor. Bu hat çeşitli yerlerden katılan ve çeşitli yerlere dağılan tali hatlarla devam ediyor ve NSA’in bu hattın üzerinde birkaç istasyonu mevcut. Mesela, Yunanistan’da dinleme istasyonu varsa, Sibirya’dan İsviçre’de bir şehri arayan kişinin konuşmalarını dinleyebilirsiniz. Dinleme, bilinen telefon numaralarına, kilit kelimelere ve ses tanıma sistemlerine göre yapılıyor. Artık birçok dilde konuşmanın yazıya dökülmesi bile otomatikman yapılıyor. Bu husus Türkçe için tam olarak geliştirilebildi mi bilmiyorum. Yıllardır üzerinde çalışılıyor.

Basında yer alan diğer bir haber İngiltere’de yayınlanan Guardian gazetesinden. Gazete, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in İngiltere devlet iletişim birimi GCHQ tarafından dinlendiğini, dinlenme nedeninin "Ankara’nın mali denetim ve reformlara bakışının öğrenilmesi amaçlı" olduğu belirtildi.

Ben buna pek inanmadım. Bir kere dinleme amacı çok gizli bir konuda değil. Ayrıca Bakan Şimşek, zaten İngiliz vatandaşı. Kendi vatandaşlarını niye dinlesinler? Bir kokteylde sorsalar anlatılırdı. Yine de dinledilerse ayıp etmişler!…

Artık, dinlenmelere alışmamız lazım. İstihbarat teşkilatlarının dinleme faaliyetlerinden vazgeçeceğini düşünmek çok yanlış olur. Teknolojinin süratle geliştiği dünyamızda belki gelecekte, sadece konuşulanları değil, düşünceleri bile tespit edebilecekler.

Biz görmeyiz ama gelecekte, okulların kalkacağı, beynimize bilgi yükleneceği, “Sizin beyniniz müsait. Bir üst versiyonu var ama fiyatı iki misli, onu yükleyelim mi?” sözlerine muhatap olunacağı, parası olanın daha bilgili ve donanımlı olacağı günler çok uzak değil gibi gözüküyor. Ne dersiniz?

Mehmet Eymür’ü Twitter’dan takip edin: http://www.twitter.com/mehmeteymur1

TEKNİK TAKİP : Polisin aldığı ‘böcekler’ kayboldu !


İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nca önceki yıllarda yurtdışından ithal edilen çok önemli bir cihazın bazı parçaları kayboldu. Olayla ilgili olarak personelin ifadesi alındı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın makam odası ile çalışma ofisinde bulunan ve yasadışı dinleme iddialarına neden olan "böcek"lerden sonra başlayan hareketlilik henüz bitmedi.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanlığı döneminde Kastamonu Emniyet Müdürlüğü’nden Ankara’ya getirilerek Emniyet İstihbaratı’nın başına geçen Ömer Altıparmak’ın mevcut İçişleri Bakanı Muammer Güler tarafından görevden alınmasıyla başlayan atama ve soruşturma fırtınasına yenisi eklendi.

Gözden düşen başkan

Milliyet gazetesinde yer alan Tolga Şardan imzaı habere göre, Emniyet İstihbaratı’nın başındayken Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ın "yakın çalışma ekibi"nin en önemli isimlerinden olan Altıparmak, istihbarat birimindeki kadro değişikliği sonrasında gözden düştü.

Altıparmak’ın yerine getirilen Engin Dinç ve ekibinin geçmişe yönelik başlattığı ön incelemeler özellikle eski başkan Altıparmak’ın son bir yılı üzerinde yoğunlaştı.

Dinç ve ekibinin geçmişe dönük incelemelerinde ilk olarak, dairede, özellikle teknik çalışmalar kapsamında son dönemde elde edilen veriler ile bilgilerin silindiği iddiası gündeme geldi.

Aralarında bazı gazetecilerin de yer aldığı hedef kişilere yönelik başta telefon görüşmeleri olmak üzere her türlü iletişim tespiti ve incelemesinin izinsiz biçimde gerçekleştirildiği iddiaları üzerine bu kez müfettişler devreye girdi.

Bir dönem Altıparmak’la yakın çalışan genel müdür Kılıçlar, Bakan Güler’in talimatı sonrasında istihbarat konularında uzman iki polis başmüfettişini bu iddiaları incelemek üzere görevlendirdi. Müfettişlerin bu çalışması halen devam ediyor. Müfettişler, Emniyet İstihbaratı’nda kaybolduğu iddia edilen bilgilere ulaşmak için "hummalı" bir çalışma yürütüyor.

Yeni inceleme başlatıldı

Daha önce verilerin kaybolduğu yönünde tespitler yaparak müfettiş talep eden yeni daire başkanı Engin Dinç’in şimdi de dairenin envanterinde gözükmesine rağmen bulunmayan bazı teknik malzemelerin kaybolduğu iddiasıyla yeni müfettiş istediği ortaya çıktı.

Kaybolduğu iddia edilen teknik cihazların özellikle "teknik dinleme ve takip çalışmaları"nda kullanılması iddiaları daha da boyutlandırdı.

Parçası kaybolan cihaz

Emniyet kulislerine yansıyan bilgilere göre, İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nca önceki yıllarda yurtdışından ithal edilen çok önemli bir cihazın bazı parçaları kayboldu.

Dairede yapılan tüm araştırmalara karşın parçalarının bir bölümü bulunamayan bu cihazın; hedef kişilerin kullandığı cep telefonlarının dinlenmesi ile HTS adı verilen "kimin, kimlerle, ne zaman, nerede ve ne kadar süreyle" görüşme yaptığını belirlemeye yarayan verilerin tespit edilmesinde kullanıldığı olduğu ortaya çıktı.

Kopya baz istasyonu

Orta boy çanta büyüklüğünde olan ve milyon dolarlar değerinde olduğu ifade edilen bu cihazın, iletişim sisteminde "kopya baz istasyonu" olarak gözüktüğü ve gerçek baz istasyonları üzerinde gözükmesi gereken iletişim sinyallerini kendine çekerek GSM takibi yapılmasında kullanıldığı öğrenildi.

Aynı kapsamdaki bir diğer iddia ise, eski daire başkanı Ömer Altıparmak döneminde yine yurtdışından satın alınarak gerek istihbarat dairesinin merkez karargahında gerekse illerdeki ünitelerinde kullanılan "böcek" adı verilen dinleme cihazlarının akıbetinin belli olmaması.

Böcekler sarf malzemesi mi?

Bu kapsamda, gizli dinleme yapmak amacıyla özel izinle ithal edilen ve istihbarat dairesi bünyesindeki örtülü ödenekten parası ödenen çok sayıda "böcek" aparatının daire envanterine kaydının yapılmadan "sarf malzemesi" gibi gösterilerek, illerdeki ünitelere gönderildiği ve bir bölümünün kaybolduğu iddiası gündeme geldi.

Görevdeki daire başkanı Engin Dinç ve ekibinin yaptığı bu tespitler sonrasında yine Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar’ın onayı ile iki yeni polis başmüfettişi İstihbarat Dairesi kayıtlarında inceleme başlattı. Müfettişler, çalışmaları kapsamında geçen hafta Doğu ve Güneydoğu’daki bazı kentlere bizzat giderek iddialarla ilgili bilgisi olduklarını değerlendirdikleri yerel istihbarat ünitelerindeki personelin ifadesini aldı.

Böylece, EGM yönetimi, eski başkan Altıparmak’ın son yılı başta olmak üzere geriye dönük süreç için dört polis müfettişi görevlendirerek Emniyet İstihbaratı’nı mercek altına almış oldu.

TEKNİK TAKİP : Birleşik Krallık istihbarat kurumunun elektronik takip faaliyetleri


Birleşik Krallık istihbarat kurumunun zararlı yazılım yerleştirmek için LinkedIn ve Slashdot’u kullandığı iddia ediliyor

Alman dergisi Der Spiegel’de yer alan habere göre, Birleşik Krallık’ın istihbarat kurumlarından GCHQ’nun Belçika merkezli telekomünikasyon şirketi Belgacom’a zararlı yazılım yerleştirmek için LinkedIn ve Slashdot sayfalarından faydalandığı iddia ediliyor. ”Quantum Insert” adı verilen bir yöntemle GCHQ’nun bu web sitelerine meşru erişimi etkisiz hale getirdiği ve çalışanları bilgisayarlarına zararlı yazılım yerleştiren sahte sitelere yönlendirdiği belirtilirken, Der Spiegel’in haberinde GCHQ ve Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) birlikte Petrol İhraç Eden Ülkeler Kurumu’nun (OPEC) Viyana’daki genel merkezine sızdığı iddiası da dikkat çekiyor.

Der Spiegel söz konusu iddiaları 20 Eylül tarihinde de gündeme taşımış ve GCHQ’nun ”Sosyalist Operasyon” kod adında bir harekatla Belgacom’a sızdığını ve böylelikle telekom operatöründen daha fazla bilgi akışı elde etmeyi hedeflediğini açıklamıştı. Söz konusu haberde de ”Quantum Insert” yönteminden bahsedilse de, LinkedIn ve Slashdot’un bu işlem için kullanıldığına dair bir bilgiye yer verilmemişti. The Independent gazetesine konuşan bir LinkedIn sözcüsü, bu tarz bir girişim hakkında bilgileri olmadığını ve bu girişimi hiçbir şekilde onaylayamayacaklarını dile getirdi.

TEKNİK TAKİP : Abd’den İha’lar İçin Kamuoyu Yoklaması


İSLAMABAD – ABD senato istihbarat komitesi, insansız hava aracı(İHA) saldırılarının devam etmesi ile ilgili vatandaşlar da dahil hem kamuda hem de devlet kademelerinde kamuoyu yoklaması yapma kararı aldı.

Reuters haberin ajansının haberine göre, yapılan gizli oturumda, komitenin, ayrıca yabancı ülkelerde gerçekleştirilen İHA saldırılarında ölen ve yaralananların yasal olarak istatistiğinin tutulması için karar aldığı da kaydedildi.

Komitede 13’e karşı 2 oyla kabul edilen tasarının, önce senato tarafından daha sonra ise başkanın onayından geçmesi gerekiyor.

Obama yönetiminin dış devletler tarafından İHA saldırılarından dolayı baskı altında olduğu ve bu konuda daha şeffaf bir yol izleme kararı aldığı belirtiliyor.

SALDIRILARDAN EN ÇOK ETKİLENEN PAKİSTAN

Pakistan’ın Kuzey Veziristan eyaleti ABD’nin en yoğun İHA saldırısının ve yol açtığı ölümlerin olduğu bölge olarak göze çarpıyor. ABD ayrıca Yemen, Afganistan ve Somali’de İHA saldırıları düzenliyor.

Pakistan, Birleşmiş Milletler’e sunduğu raporda son 10 yılda 400 sivilin bu saldırılarda öldüğünü bildirmişti.
Pakistan İHA saldırıları ile ilgili çektiği sıkıntı sadece verdiği sivil kayıplarla sınırlı değil. Aylardır Pakistan hükümeti Pakistan Talibanı olarak bilinen Tahriki Taliban Pakistan (TTP) ile barış müzakerelerine oturmayı planlıyordu. Ancak TTP, ABD’nin İHA saldırılarını gerekçe göstererek barış diyaloglarına yanaşmıyordu.

Pakistan hükümetiyle Taliban arasında müzakerelerin başladığı iddia edildiği günlerde ise eski TTP lideri Hakimullah Mehsud’un ABD İHA’ları tarafından öldürülmesi barış diyaloglarını çıkmaza soktu. Yeni lider ile birlikte müzakerelerin nasıl bir boyut kazanacağı merakla beklenirken, Pakistan hükümeti diyaloglara her zaman açık olduklarını yineliyor ancak Taliban, hükümeti sorumlu göstererek intikam yeminleri ediyor.

TTP liderlerinden Ehsanullah Ehsan , Pakistan hükümetinin barış müzakereleri ile ilgili ısrarı ile ilgili diyalog ihtimalinin sıfırın altında olduğunu kaydetti. Böylelikle 2004’te başlayan ABD İHA saldırıları Pakistan kamuoyunda tepki toplamaya, Pakistan hükümetinin de başını ağrıtmaya devam ediyor.

TEKNİK TAKİP /// SÜLEYMAN BAĞ : ‘İlk taşı günahsız olanınız atsın’


Kıssa Yuhanna İncili’nde geçiyor ve özeti şu: Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadını Hz. İsa’ya getirirler. Suçlu kadını orta yere çıkararak Hz. İsa’ya, “Muallim, bu kadın tam zina ederken yakalandı” der ve cezalandırılması için bir de gerekçe öne sürerler: “Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” Belli ki beş Ulul-Azm peygamberden biri olan Hz. İsa’yı diğer bir Ulul-Azm peygamber olan Hz. Musa ile karşı karşıya getirerek zor durumda bırakmak istiyorlardı. Kendilerini dönemin seçkin din sınıfı olarak görenler Hz. İsa’ya bir nevi ‘din baskısı’ uygulayarak arzuladıkları kararı vermeye zorluyorlardı. Hz. İsa’nın verdiği cevap, İncil’i çok ayrıntılı bilmesek de, Türkçemize giren bir cümle: “Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!”

ABD’li istihbarat teşkilatı NSA ile ilgili tartışmaların alevlendiği her seferinde aklıma bu kıssa gelir. Tartışmalar bu yılın mayıs ayında eski NSA elemanı Edward Snowden’ın sisteme isyan etmesi ile patlak verdi. Ajan Snowden şu anda başka bir ajan, Vladimir Putin’in misafiri olarak Rusya’da yaşıyor ve olay bir nevi soğuk savaş döneminde kaldığını zannettiğimiz Rusya-ABD istihbarat savaşını hatırlatıyor.

Uzun yıllar başbakanlık yapan 95 yaşındaki Alman siyasetinin ‘aksakalı’ Helmut Schmidt çok dindar biri olarak bilinmez. Ancak tecrübe ve yaşın verdiği bilgelikten olsa gerek NSA ile ilgili İncil’de geçen kıssaya benzer şeyler söylüyor: “On yıllarca devam eden siyasi hayatımda telefon görüşmelerimin yabancı eller tarafından dinlenildiğine kesin gözüyle baktım. Bu o kadar sıradan bir olaydı ki muhataplarım benimle konuşmaya başlamadan önce herhangi bir yerden bizi dinleyenlere önce selam verir sonra konuya girerdi.

Siyasi hayatında iç istihbarat teşkilatı Verfassungschutz’dan askeri istihbarat teşkilatı MAD’a kadar neredeyse her teşkilatla çalışan Schmidt’in Alman dış istihbarat teşkilatı BND ilişkisini bir tek cümle ile özetliyor: “Başbakanlık dönemimde BND tarafından bana rapor verilmesini hiç talep etmedim.”

Başkent Berlin’de yeni Türk elçilik binasının bulunduğu Tiergartenstrasse elçilik caddesi olarak meşhurdur. Bu cadde ile Angela Merkel’in çalıştığı başbakanlık ve federal meclis arasında sadece büyük bir park alanı yer almaktadır. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın galibi dört devletin elçiliği-ABD, İngiltere, Rusya ve Fransa- daha yakındır. Çok yakın.
İstihbarat teşkilatlarının yasa dışı dinleme ve bilgi arşivleme alışkanlığının çığırından çıkmasının teknolojik imkanlarla ilgisi var. Burada ABD’li servislerle diğer servisler arasında pek de fark yok.

Olayın 11 Eylülden sonra geliştirilen terör endeksli güvenlik politikaları ile de ilgisi var. Ancak ABD’den çok uluslar arası arenada Almanya’yı zor durumda bırakan ‘dinleme skandalı’nın asıl İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan küresel güç dengeleri ile ilgisi var. Almanya, takip ettiği akıllı siyasetle İkinci Dünya Savaşı’nın kötü miraslarından biri olan bölünmüşlüğü aştı. Ancak kendisini sahip olduğu ekonomik güce denk küresel aktör yapacak bir stratejiden yoksun. NSA olayı, eğer varsa, Almanya’nın AB lideri olma iddiasına indirilen bir darbedir.

TEKNİK TAKİP : Cepteki casus


Birçok kişi, cep telefonları üzerinden paylaştığı kişisel verilerinin farkında değil. Peki mobil telefonlarla yapılan görüşmelerin, kısa mesaj ve e-posta iletişiminin güvenli hale getirilmesi mümkün mü?

Kişisel verilerin güvenliği konusunda akıllı telefonların büyük bir güvenlik riski taşıdığı uzun zamandır biliniyor. Ancak Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) dinleme skandalı ve bu skandaldan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bile etkilendiğinin ortaya çıkması endişeleri bir anda artırdı.

Güvenlik portalı Heise Security’nin baş editörü Jürgen Schmidt, mobil iletişimdeki güvenlik sorununun yeni farkına varılmadığını belirterek "Mobil iletişim ağının altyapısının güvenlik açısından aslında tamamen bozuk olduğu yıllardır biliniyor. Ve bu durumun özellikle polis güçleri ve istihbarat servisleri tarafından yoğun olarak kullanıldığını da kimse saklama ihtiyacı hissetmiyor" diyor.

Şifreleme programları

Peki, güvenli iletişim sağlamak için şifreleme programları ne kadar işe yarıyor? Schmidt bu programları kullanan kişileri bazı zorlukların beklediğine dikkat çekerek şu bilgileri verdi: "Şifreleme konusunda sıklıkla karşılaşılan sorun, karşı tarafın da bunu kullanmak zorunda olması. Sadece sizin şifreleme yöntemini kullanmanız yeterli değil. Yoksa kimsenin çözemeyeceği bir veri çöpünü Nirvana’ya yollamaktan başka bir şey yapmış olmazsınız."

NSA skandalının ardından cep telefonları için güvenlik uygulamalarına ilgi patlaması yaşanıyor. Bilişim danışmanı ve iletişim uzmanı Jürgen Fricke de bu noktada özellikle açık kaynak kodlu uygulama seçimi sırasında bazı noktalara dikkat edilmesi gerektiği uyarısını yaptı.

Fricke, "Temel kural, gizlilik yoluyla sağlanan güvenliğin kesinlikle kabul edilir olmaması. Eğer bir program bana kocaman kilitlerle güvenli olduğu telkinini yapıyor, ancak ben programın kaynağına ulaşamıyorsam, bu karartma yoluyla sağlanan bir güvenliktir. Bu güvenlik için kötü bir yol. Çünkü güvenlik, nasıl sağlandığı açıkça ortaya konulabiliyorsa gerçek bir güvenliktir. Bu konuda fazla bilgili olmayan kişilere bu fazlasıyla karışık gelebilir ama gerçekten detaylı olarak araştırıldığında asıl gereken bu" diye konuştu.

Jürgen Fricke açık kaynak kodlu yazılımların bu önemli prensibine uyan birçok ücretsiz uygulama olduğunu belirtiyor. Fricke kısa mesaj ve resimli mesajları şifrelemek için "Text Secure", Whatsapp gibi uygulamalar için ise "Chat Secure" adlı programları öneriyor.

Telefon görüşmelerini eşzamanlı şifreleyen ücretsiz yazılımların ise henüz gelişiminin ilk düzeyinde olduğu uyarısını yapan uzman, elektronik postalar için ise "K9" ve "APG" adlı programların istenmeyen okuyucuları önleme konusunda başarılı olduğunu belirtiyor.

Sanal korsanlar

Fricke’ye göre en önemli adım ise aynı bilgisayarlarda olduğu gibi, cep telefonlarını da virüs yazılımlardan korumak. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise çoğu zaman sanal korsanların istihbarat kurumlarından çok daha büyük bir güvenlik tehdidi oluşturduğu.

Fricke, "Bu çok reel bir tehlike. Çoğu zaman komik bir şekilde yıllarca giderilmeyen küçük programlama hataları araştırılıyor. Bundan kimin yarar sağladığı da elbette sorgulanabilir. Suçlular bunları biliyor, ‘Harika bu boşluk stratejik nedenlerle kapatılmadığı sürece bunu kullanabilirim’ diyor ve bu çirkin pazar işte böyle yürüyor" diye konuşuyor.

Mobil iletişim güvenli hale getirilebilir mi?

Peki, teknik açıdan mobil iletişimi daha güvenli hale getirmek mümkün değil mi? Güvenlik portalı Heise Security’nin baş editörü Jürgen Schmidt şu yanıtı verdi: "Teknik açıdan daha güvenli standartlara geçiş yapmak mümkün. Ancak bu noktada karşılaşılan sorun o zaman polisin, anayasayı koruma dairelerinin ve istihbarat servislerinin de istedikleri zaman sisteme girişinin engellenecek olması; ki bu da kimsenin istediği bir durum değil."

Bilişim danışmanı ve iletişim uzmanı Jürgen Fricke bu nedenle kişisel verilerinin ne kadarından vazgeçmeye hazır olduğuna kullanıcıların kendilerinin karar vermesi gerektiğini belirtiyor. Fricke örneğin Google’ın e-posta hizmetini kullanan birinin pazar araştırmalarıyla ilgili değerlendirmeler için e-postalarının düzenli olarak kontrol edilmesini de kabul ettiğini belirtiyor.

Jürgen Fricke uygulamaları veya yazılımları yüklerken kullanım şartlarını hemen geçmek yerine dikkatlice okumak gerektiğini belirtiyor. Android telefonlara yazılım yüklerken uygulamanın adres listesine erişim sağlamak istediği gibi ek uyarılar verdiğini kaydeden Fricke, söz konusu uygulamanın gerçekten buna ihtiyacı olup olmadığının düşünülmesi gerektiğini söylüyor.

TEKNİK TAKİP /// ABDÜLHAMİT BİLİCİ : İstihbarat oyunları


Washington’da 17 Haziran 1972 günü 5 hırsız, bir iş merkezindeki büroya girerken polis tarafından yakalandı. Adi bir hırsızlık vakası sanılan olay, aslında devasa bir skandalın habercisiydi.

“Hırsızların” girmeye çalıştığı büronun, ABD’nin o zamanki ana muhalefet partisi Demokratik Parti’ye ait olduğu ortaya çıktı. Soruşturma, hırsızların Başkan Nixon’ın Cumhuriyetçi Parti’si ile bağlantılı olduklarını ve amaçlarının Demokratik Parti’nin telefonlarını dinlemek üzere mikrofonlar yerleştirmek olduğunu ortaya koydu. FBI da hırsızlarda ele geçirilen paranın, Nixon’ın seçim komitesi ile bağlantısını deşifre etti.

Nixon, olayın aydınlatılması için Adalet Bakanı Richardson’ı görevlendirdi. Richardson ise bu görevi Savcı Archibald Cox’a verdi. Cox, Beyaz Saray’da başkanın bütün konuşmalarının kaydedildiğini öğrenince, Nixon’ın olaydaki rolünü aydınlatmak için bu kayıtları istedi. Nixon bu isteği kesinlikle reddederek, Cox’un görevden alınmasını emretti. Richardson, Cox’u görevden almayı reddedince de işinden oldu.

Savcı ile başkan arasındaki tartışma kızışınca olay mahkemeye taşındı. Amerikan Yüksek Mahkemesi, Nixon’ın bant kayıtlarını savcıya vermesi yönünde karar verdi. Başkan kayıtları mecburen savcıya verirken, halkın gözünde feci şekilde yıpranmış ve Kongre onu görevden almak üzere soruşturma başlamıştı. Bu gelişmeler üzerine Nixon, 8 Ağustos 1974 günü televizyonda yaptığı bir konuşmayla istifa edeceğini açıkladı. Yerine yardımcısı Ford geçti.

Skandal sadece başkanı devirmedi, 69 yetkiliye de dava açıldı ve bunlardan 48’i mahkûm oldu. ABD tarihinde ilk kez bir başkanın istifa etmesine yol açan bu olay tarihe, hırsızların girmeye çalıştığı büronun içinde bulunduğu binanın adından hareketle Watergate Skandalı diye geçti. Yasa dışı bir dinleme girişimi, özellikle Washington Post gazetesinin cesur yayınlarıyla kamuoyuna mal olmuş, yargının etkin biçimde harekete geçmesiyle buna teşebbüs edenler için ağır bir bedelle sonuçlanmıştı. Medyaya sızan bilgilerin kaynağı, ‘derin gırtlak’ takma isimli biriydi. Kısa süre önce bu ismin, FBI Direktör Yardımcısı Mark Felt olduğu ortaya çıktı. Hukuk, istihbarat, siyaset, demokrasi ve medya açısından tarihe örnek bir hadise olarak geçen skandal, çok kısa sürede aydınlatılmış ve herkese demokratik hukuk devletinde böyle bir yanlışın ağır bedeli olacağı mesajı verilmişti.

1970’lere göre demokrasi açısından bugün daha ileri bir noktada olduğumuzu düşünsek de yaşadıklarımız bunu pek de doğrulamıyor. Bunun çarpıcı göstergelerinden biri, sadece Amerikalıların değil tüm dünya kamuoyunun haziran ayından bu yana irkilerek detaylarını öğrendiği NSA (Ulusal Güvenlik Teşkilatı) skandalı.

ABD istihbaratının tepesinde yer alan NSA’nın sadece Amerikalıları değil, neredeyse tüm dünyayı dinlediği ortaya çıktı. Daha doğrusu bu yönde zaten var olan şüpheler, eski bir NSA çalışanı olan Edward Snowden’in kamuoyuna sızdırdığı belgelerle inkâr edilemeyecek bir biçimde netlik kazanmış oldu.

Guardian, New York Times ve Der Spiegel gibi yayınların bu belgelere dayanarak yaptığı haberler vahim. Buna göre Amerika dünyada en az 35 ülkenin liderinin telefonlarını dinlemiş. Liderler içinde dikkat çeken isimlerden biri Angela Merkel. İspanya’da NSA’nın tam 60 milyon, Fransa’da ise 70 milyon konuşmayı dinlediği söyleniyor. Papa da dinlenen isimler arasında zikrediliyor. Sadece liderler değil, müttefik ülkelerinkiler dâhil çok sayıda büyükelçilik de dinleme listesinde yer alıyor.

1970’lerde olduğu gibi binalara hırsız sokmaya ya da bürolara mikrofon yerleştirmeye artık pek ihtiyaç yok. Prism adı verilen yazılımla Google, Yahoo, Facebook gibi tüm dünyada iletişim için yaygın kullanılan web sitelerinden takip edilip stoklanan özel yazışma bilgilerinin sayısı milyarları geçiyor.

Tüyler ürperten bu ifşaatı yapan Snowden, kimi Amerikalılara göre devlet sırlarını açık eden bir hain, kimine göre ise ülke içinde ve dışında özel hayatı bitiren bir hukuksuzluğu deşifre eden bir vatansever. En zor durumdaki kişi ise Obama. Eğer dost devlet başkanları bile bilgisi dâhilinde dinlenmişse vahim. Bu çapta işler bilgisi dışında yapılmışsa daha vahim!

İşin daha ilginç tarafı ise 1970’lerde muhalif bir parti bürosunun dinlenmesinin, bugün bütün Amerika ve neredeyse tüm dünyanın izlenmesinden daha büyük etki yapması. Belki istihbarat dünyası için konforlu ama bu kadar başıboşluk ve mahremiyetin bitişi, toplumlar ve demokrasi için çok kötü.

TEKNİK TAKİP /// Dr. Deniz GÖKÇE : Dinleyen dinleyene !


Şu anda dünyada en çok ilgi çeken konulardan biri ABD’nin NSA adlı devlet güvenlik ve istihbarat kuruluşunun hangi ülke ve kişileri gizlice dinlediğidir. Hatırlanırsa üç vakittir, yani Merkel’in telefonunun da dinlendiği (ABD tarafından itiraf edilmese de) alenen ortaya çıktığından beri ABD ile Almanya’nın ve Avrupa’nın arası bozuk.

Tabii ki ABD’li iktisatçı dostumuz Steve Hanke’nin de bu konuda söyleyecek bir iki şeyi de vardır. Biz bu ciddi konuyu biraz gırgıra vuralım. Dostum Hanke ABD’nin dünyayı gizlice dinlemesinin de bir maliyeti olmalıdır diye düşünmüş ve araştırmış. İncelemelerinin eğelenceli sonucunu da aşağıya alıyoruz.

Sonunda ABD’nin Washington Post Gazetesi tarafından da araştırılıp yayılan bilgilere göre, 2013 yılında NSA’in bütçesi tam tamına 52.6 milyar dolarmış. Bu paranın büyüklüğünü anlamak için şöyle bir örnek de verilmiş. 52 milyar dolar ABD’nin tüm tarım Bakanlığı bütçesinin iki misli kadar imiş. ABD’nin çok büyük bir Tarım ülkesi olduğunu ve yüksek dozda tarım desteği de verildiğini de unutmayalım.

Hanke bir inceleme daha yapmış ve NSA’nn bütçesinin vergi mükellefi başına yılda 574 dolara geldiğini bulmuş. Dolar kurunu iki liradan yuvarlak olarak kullanarak hesaplarsanız yılda ABD vatandaşlarına kişi başına 1150 TL civarında bir maliyet.Tabii vergi mükellefi olmayanlar istihbarat teşkilatını pek finanse etmiyorlardır ama, bu rakam ABD standartlarına göre bile kişi başına çok yüksek bir miktar!

Ancak bugünlerde ortaya çıktı ki meğer dinlenenler arasında biz de varmışız. Meğer ABD’den şikayetçi olan Avrupalılar da bizi dinlerlermiş. CIA teknisyeni Snowden’in sızdırdığı belgelerden elde edilen ve İtalyan L’Espresso dergisi tarafından da tefrika edilen habere göre İngiliz İstihbarat Servisi Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeyi fiber optik kablolar üzerinden dinlemekte imiş.

Güney Kıbrıs’ta Dikelya adlı üste bulunan Aya Nikola adındaki istasyonda görev yapan İngiliz ajanlar, resmi kıyafet giymeyip turist süsünde Kıbrıs’taki üste “derin kulak “görevlerini yapmakta imişler. Olay İtalyan, Yunan ve Alman gazeteleri ve televizyonlarının incelemeleri ile sonunda Avrupa basınına sızmış. Kıbrıs, Ortadoğu ve Akdeniz’de özellikle de İsrail ve Suriye ile ilgili konularda “sağlam bilgi edinmek için” çok uygun bir yer olarak görülüyormuş. Çünkü fiber optik hatlardan biri Suriye ve İsrail’i Kıbrıs’a bağlıyormuş. Diğer fiber optik kablolar da Kıbrıs’a Türkiye, Lübnan, Mısır, Yunanistan ve İtalya’yı bağladığından dinlemeler için en uygun kaynağı oluşturuyormuş. İngilizler 1960 yılında Kıbrıs ile yaptıkları bir anlaşma ile dinleme işlerini başlatmışlar.

Alman Süddeutsche Zeitung ise üste turist kıyafetinde dolaşan ABD ajanlarının da bulunduğunu yazmış. İngiliz Daily Telegraph Gazetesi de Türkiye’nin güney sahillerinden giden iki hatla sualtından gelen kabloların su üstündeki merkeze girdiği anda dinlenebileceğini belirtmiş .

Tabii İngiliz istihbarat teşkilatı da bu konu sorulduğunda “No comment!” cevabını yapıştırmış. Ama gene de memnun olalım ki bizi bu sefer dışlamamışlar, dinlenmeye layık görüp dahil etmişler! Sağ olsunlar, yaşasın biz de dinlemeye layığız!

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!