Etiket arşivi: AKP

AK PARTİ DOSYASI : AKP Herşeyi Politize Ediyor


11 yıldır iktidarda olan AKP seçim öncesi halka vaad ettiklerinin neredeyse hiçbirini yapamadı. Bu yüzden dostlar alışverişte görsün diye restoran, pastane, özel okul, düğün, dernek ne varsa açılıştan açılışa koşuyorlar.

Biri var ki annesinin ölümünü bile politize ederek 40 gün boyunca gündemde tuttu bundan siyasi rant sağlamaya çalıştı. En sonunda ise cami kapatarak tek başına yasin okudu bütün TV kanalları karşısında. Bu sayade halkın yükselen ateşini biraz daha dindirmeyi amaçlıyordu.

Geçenlerde büyük ustanın hayatı adlı komedi-dram programını yapmasının sebebi de tamamen oyalamaca politikasıdır. İzleyenler görmüşlerdir bir adam var ki;

Babam ve dedem çok dindardı bu yüzden ben de dindarım diyor
Babam çok güvenilirdi bu yüzden ben de çok güvenilirim diyor
Dedem çok otoriter ve disiplinliydi ben de öyleyim diyor
Dedem lider ruhluydu bende öyleyim diyor
Benim 3 çocuğum var bu yüzden çocukları çok severim diyor
ve daha kendisini atfedilen nice gereksiz övgüleri bütün bütün yutuyor program boyunca..

Halk artık AKP’ye güvenini kaybetmeye başladı çünkü vaadlerini yerine getiremiyor. Hayat pahalılığı azalmadı, yandaşçılık değişmedi, sahtekarlık daha da arttı.. Bu yüzden bir adam çıkardılar TV kanalına milletin önüne koydular ve işte bu kişi sizi kurtaracak adam gibi adam sülalesinden belli…reklamı yapmaya başladılar.

İzleyenler bilir iki tane TRT sunucusunun oturuşunu görmüşsünüzdür sanki bıraksan secde edecekler. İkisi de koltuğun ucunda duruyor arkaya yaslanmak bir yana kıçlarını bile koltuğa oturtmayı ayıp sayıyorlar. Tabiki bu saygıdan değil aldıkları emir gereği böyle.

Neyse başka bir konuşmasında küçük esnafa diyor ki; Birleşin ve büyüklerle rekabet edin.
Bu sözün ne kadar tartıya gelmez olduğunu anlamak için halkın içinden gelmek gerek öyle 1980’li yıllarda Ülker bayiliği yapmış biri ancak bu kadarını diyebilir.. Başbakan’a soruyoruz; ” Mevcut büyük market zincirleri içerisinde sizin dediğiniz gibi birleşip de oluşan bir tane örnek var mı?”

Cevabını bekliyoruz heyecanla, çıt yok..Çünkü herkes market zinciri kurmak zorunda değil. Küçük esnafın toplumdaki rolunü bile anlayamamış ve her konuya PARA zaviyesinden bakan bir sistem var karşımızda. Halkı kendi menfaatleri için organize ederek devleti de bir ticarethaneye dönüştürerek halkın yanında olunmaz.

AKP’nin reklam ettiği projelerin neredeyse tamamı geçmiş hükümetler döneminde planlanmış işlerdir. Dilovası limanı, 3.Havalimanı, 2.Boğaz, Tüp geçit, Metro, hızlı tren vss.. Bu projelerin yıllar öncesinden cizilmiş halleri şimdi uygulanıyor. Ama malzeme bitince geriye kalan kendi icatları ise belli; Öğrenci evi, kürtaj, üç çocuk….Bunlar da tek başlarına icat ettikleri politikalar maalesef.

Davos da İsraili dövdü diye seviniyorlar bir kısım insanlar. Artık geceleri rahat uyumaya başladılar Tayyip gibi bir başbakanları var. Bu ülkeyi tohum üretiminde dışa bağlılıktan kurtarabilseydi, hayvancılıkta dışa bağımlılıktan kurtarabilseydi davostan daha makbule geçerdi. Davosta hangi insanların kahramanı oldu.

Millete üç çocuk yap! diye tavsiye veriyor ama düşnemedği bir şey var; Bu millet çocuk yapmak için kimseden akıl beklemiyor ! Bu millet neden çocuk yapmıyor diye düşüneceğine ”Çocuk Yapın” diye tavsiye veriliyor. Sen yandaşçılığı, sahteciliği önle..Yandaşa peşkeş çekilen devlet hibelerini gençlere imkan olarak sun…İşçinin lafına kulak ver, sahtekarı cezalandır.. Kısacası adaleti sağla zaten insanlar çocuk yaparlar. Kimse kaç çocuk yapsam diye tavsiye beklemiyor !!!!

AK PARTİ DOSYASI : Nazlı Ilıcak’tan AKP-Cemaat-MİT iddiası !


Gülen Cemaati ile AKP arasındaki gerilim giderek tırmanırken Nazlı Ilıcak hayli iddialı bir yorumda bulundu. Ilıcak, "Bu bir MİT operasyonudur" dedi.

AKP ve cemaat arasındaki dershane gerilimi giderek tırmanırken Nazlı Ilıcak‘tan iddialı bir yorum geldi. CNN Türk‘de Dört Bir Taraf programında konuşan Ilıcak, AKP-cemaat çatışmasının perde arkasında bir MİT operasyonu olduğunu savundu.

AKP’Yİ MİT YÖNLENDİRİYOR

Milli İstihbarat Teşkilatı için ağır suçlamalarda bulunan Ilıcak, MİT‘in Başbakan Erdoğan’ı yanlış yönlendirdiğini ve cemaat ile arasını açtığını iddia etti. Dershanelerin kapatılması ile başlayan bir gerilimin de bir MİT operasyonu olduğunu iddia eden Nazlı Ilıcak, "Bu operasyonun arkasında AK Parti’yi yönlendiren MİT var" dedi.

CEMAATE KARŞI MİT OPERASYONU YAPILIYOR

Burada bir operasyon yapılıyor cemaate karşı. Bu operasyonun arkasında AK Parti’yi yönlendiren MİT var. Ben buna yüzde yüz eminim. Çünkü bir sürü hadiselerde bunu gördük. Kişilerin bürokraside kadrolaşıyor denilmesi, böceği cemaatçi polisler koydu denilmesi… Bu konularda bizzat Fethullah Gülen’in yaptığı açıklamalar var iddiaların yanlış olduğu yönünde.

MİT CEMAAT İLE ERDOĞAN’IN ARASINI AÇMAYI BAŞARDI

Her konuda laf dönüp dolaşıyor ve ‘cemaat bunu yatı’ya getiriliyor MİT tarafından. Cemaat sizin iktidarınıza ortak olmaya çalışıyor’ söylentileriyle cemaatler iktidarın arası maalesef açılmaya çalışılıyor ve açıldı. Acaba bir samimiyet yok mu MİT’de? Tayyip Erdoğan’ı yanlış yönlendirerek cemaatle arasını bu tip söylemlerle MİT mi açıyor diye sormak istiyorum.

BAŞBAKAN’I YANLIŞ YÖNLENDİRİYORLAR

Öyle bir yere geldi ki, lüzumsuz yere dershaneleri kapatmaya yelteniyor, lüzumsuz yere ‘beni hedef almışlardı, beni tutuklayacaklardı’ diyor, halbuki hukuken bu mümkün değil. Ben Başbakan’ın yanıltıldığı kanaatindeyim. Endişeye sevk edildiği kanaatindeyim.

VİDEOYU BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ.

AKP’LİLER İNCE İNCE ATATÜRK İLE DALGA GEÇMEYE DEVAM EDİYOR /// BUYRUN Bİ TANE DAHA ///


İnce ince dalga geçilen yazı aşağıda …

Eğer protesto etmek isterseniz senai ( adresine yazabilirsiniz.

***

Atatürk olmasaydı…

"Atatürk olmasaydı, Fransızlar Antep’ten sonra ülkenin bütününü işgal eder, kadınların örtüsünü başından çeken askerlerin baskısı altında kalırdık. Başı örtülü kızlar okullarda okuyamaz ve başörtülü memur olunamazdı. Annesi ve karısı örtülü diye, namaz kılıyor diye subaylar ordudan atılırdı.

Atatürk olmasaydı, İtalyanlar bir yolunu bulup geçmişimizle bağımızı koparmak için harf devrimi yapar. Mesela yeryüzünün en değerli kütüphanelerinden Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki el yazma eserleri en az 90 yıl sustururdu. Bununla da yetinmez, Müslümanların halifesini aşağılayarak yurtdışına sürerdi.

Atatürk olmasaydı, İngilizler Kastamonu’ya aniden çıkarma yapar. Churchill herkesi şapka giymeye zorlardı. Şapka giymeyi reddeden vatandaşları için seyyar mahkemeler kurar, seri idamlar yaptırırdı. Hatta şapka kanuna karşı çıkıyor diye iki önemli şehri Rize’yi ve Trabzon’u denizden bombalatırdı.

Atatürk olmasaydı, Amerikalılar ülkenin yönetimini ele geçirir. Seçilmiş ilk meclisi zorla dağıtır. Ali Şükrü gibi vatansever düşünürleri öldürtür. Kendi keyiflerine göre kurdukları meclis sayesinde, ülkeyi en az 30 yıl tek parti ile yönetirlerdi. Kendi adamları dışında kimseye oy hakkı vermezler, seçilme hakkı tanımazlardı.

Atatürk olmasaydı, Hitler ülkeyi işgal eder. Türk ırkını üstün ırk ilan eder, Kürtleri, Rumları ve Ermenileri aşağı ırk sayar. "Türkiye Türklerindir" dedikten sonra kendilerini Türk saymayanları Anadolu’dan sürerdi. Hitler bununla da yetinmez, Dersim’de sırf Kürt diye çoluk çocuk, kadın erkek on binlerce savunmasızı bombalarla imha ederdi.

Atatürk olmasaydı, Ruslar Anadolu’yu ele geçirir, camileri ahır yapardı. Medreseleri kapatır. Devrin en önemli düşünce odakları olan tekke ve zaviyeleri yasaklar. Ezanı susturur, yerine anlamsız bir gürültü koyardı.

HABER LİNKİ : http://senaidemirci.net/yazilar.php?kategori=1&makaleid=2822

AK PARTİ DOSYASI : AKP’YLE HAYALDİ GERÇEK OLDU :))


AK-PKK DARBE YAPIYOR VATANDAŞ UYUYOR


AK PARTİ DOSYASI : ÖRNEK (!) BİR AKP MİLLETVEKİLİNİN KARNESİ /// OKUYUN VE OKUTUN ///


AK PARTİ DOSYASI : AKP OLDU == BKP == (BEKARETİ KORUMA PARTİSİ) :))))))))


AK PARTİ DOSYASI : AKP TEKİRDAĞ MİLLETVEKİLİ ZİYAEDDİN AKBULUT’A ENGELLİLERDEN CEVAP


FETULLAH GÜLEN DOSYASI : Fethullah Gülen’den AKP’ye uyarı


Zaman zaman yaptığı açıklamalarla hükümete isim vermeden uyarılarda bulunan Fethullah Gülen, bu kez de yolsuzluk uyarılarında bulundu.

İşte o açıklamalar:

– İnsanın kendi konumunu belirlemesi ve Hak karşısında ona göre bir duruşa geçmesi çok önemlidir. Kendi konumunu belirleyememiş olanlar için iktidar, servet ve makam gibi nimetler yanıltıcı birer unsura ve öldürücü birer virüse dönüşebilir.

– Bazen insanın güçlü olması onu yanıltabilir. Cenâb-ı Hakk’ın kudretini ifade eden isimlerinden biri her şeye gücü yeten manasına “Kâdir”, bir diğeri ise kâdir kelimesinin mübalağalı şekli olup çok güçlü, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapan, nâmütenahi kudret sahibi manasına “Kadîr”dir. Cenâb-ı Hak bir iktidar verdiği zaman bazen insan o konuda yanılabilir ve hafizanallah Zât-ı Ulûhiyete ait hususiyetleri hiç farkına varmadan -doğrudan doğruya olmasa bile dolaylı yoldan- sahiplenebilir.

“CEHENNEME ATARIM” VE HİTLER ÖRNEĞİ

– “Kibriya, benim ridâm, azamet ise benim izârımdır. Kim benimle bu mevzuda yarışa kalkışır ve bunları paylaşmaya yeltenirse, onu Cehennem’e atarım.” buyurmaktadır. Demek ki, kendini büyük görüp kibirlenen bir insan, bu ilâhî sıfatlarda Allah’a şerik olmaya kalkışmış sayıldığından Cenâb-ı Hak, böyle bir insanı derdest edip Cehennem’e atacağı ikaz ve uyarısında bulunmaktadır.

– Farkına varmadan büyüklük çağlayanına kendini salan insanlar çok defa hem kendilerini mahvetmişler hem de çok insanın kanına girmişlerdir. Sezar, Roma mefkûresini kendi heva ve hevesine çiğnetmiş; Napolyon, Büyük Fransa idealini hırslarının ağına hapsetmiş ve öldürmüş; Hitler, Büyük Almanya gaye-i hayalini maceralı çılgınlıklarıyla yiyip bitirmiştir. Gönlünü Kur’an’a vermiş, adanmışlık mülahazası içinde meseleyi götüren insanlar kibre karşı hep mesafeli durmalılar; akıllarına azıcık “Ben bir şeyim!..” diye geldiği zaman günah-ı kebâir işlemiş gibi tevbe etmeliler.

BULUNDUĞU KONUMU ŞAHSİ ÇIKARLARI HESABINA…

– Bir taraftan kendini büyük görmeye sebebiyet vermesi bir taraftan da insandaki hırs duygusunu beslemesi ve “kazanma.. kazanma.. ille de kazanma..” düşüncesini büyütmesi açısından servet ve imkan da bazen öldürücü bir virüse dönüşebilir.

– Bin kazandığımız zaman, şayet içinde bir tane haram varsa, onun içine bir tane haksızlık girmişse, geri kalan dokuz yüz doksan dokuzu da kirletmiş oluruz ve Allah hepsinin hesabını sorar. Zaten, hadis-i şerifin ifadesiyle, zekatı verilmemiş bir mal bütünüyle kirlidir.

– “Derken Kârun, ihtişam ve debdebe ile kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, ‘Keşke Kârun’a verilenin benzeri bize de verilseydi, doğrusu o çok şanslı’ dediler.” (Kasas Sûresi, 28/79) âyetinin ifadelerine göre Kârun, hayatı itibarıyla büyük bir kibir, çalım, gösteriş ve debdebe içindeydi. O servet ve imkanın altında kalıp ezildiği gibi başkalarına da kötü örnek oluyordu. Bugün de bulunduğu konumu şahsî çıkarları hesabına değerlendirmeye kalkışanlar, aynı zamanda başkalarına kötü örnek olduklarından onların veballerini de yüklenmiş sayılırlar.

– Cenâb-ı Hak, Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) kavminden olan Kârun’a, hazinelerinin anahtarlarını bile güçlü, kuvvetli bir topluluğun zorla taşıdığı büyüklükte bir servet vermiş, fakat o, bu serveti kendi becerisiyle kazandığını iddia etmişti. Hakk’ın kendisine yaptığı iyilik ve ihsanlara bir şükür ve teşekkür ifadesi olarak insanlara iyilik yapacağı yerde, iyiliğin arkasındaki iyilik sahibini unutmuş, kendini bencilliğin gayyalarına salıvermiş ve sahip olduğu servet u sâmânla şımarmış, böbürlenmiş, ferîh fahûr yaşamaya ve ifsada başlamıştı. Tabiî Cenâb-ı Allah da yaptıklarının karşılığı olarak onu bütün varlığıyla beraber yerle bir etmişti. Böylece Kârun, ulü’l-azm bir peygambere yakınlığın hakkını veremeyip kazanma kuşağında kaybeden ibret vesilesi, tâli’siz bir servet sahibi olarak tarih defterinin yaprakları arasında yerini almıştı. Evet, Karun, kendisine lütfedilen nimetler karşısında tavır ayarlaması yapamaması, inkâra sapması yüzünden neticede sahip olduğu her şeyle beraber yerin dibine geçirilmekle cezalandırıldı ki Kur’ân bunu şöyle resmeder:

“Nihayet Biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Zaten onun ne Allah’a karşı kendisine yardım edecek avenesi vardı ne de kendini savunup kurtulabilecek durumdaydı.” (Kasas Sûresi, 28/81) (13:04)

– Bir hadis-i şerifte “Dünya bir cîfedir (leştir, pisliktir); onun talipleri ise köpeklerdir!” buyurulmaktadır. Bir başka hadis-i şerifte ise, “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır!” denmektedir.

İKTİDAR, SERVET VE RAHATA DÜŞKÜNLÜK

– Rahata düşkünlük de bünyeye musallat olmuş öldürücü bir virüstür. Tenperverlik kanserden daha tehlikeli bir hastalıktır.

– İktidar, servet ve rahata düşkünlük virüsleri birbirlerini de destekler durur. Bazen servetten büyüklük doğar, bazen büyüklük servet hesabına kullanılır ve bazen de o büyüklük o servet insanda rehavet hissi hâsıl eder. Bu marazlara düşmüş kimseler, bir de kalkıp “Bunca zaman koştuk, hizmet ettik; “humus” (ganimetin beşte biri) kullanmak da bizim hakkımız!” demek gibi şeytanî mırıltılarla gayr-ı meşru tavırlarına meşruiyet bahanesi aramaya çalışırlar.

– Beklentiye düşme ve takdir görmeyi isteme de bir öldürücü virüstür. Halbuki mümin, övülmeyi sövülme gibi görmeli ve her işini sadece Allah’ın rızasına bina etmelidir.

– Hizmetleri karşısında Allah rızasından başka beklentilere girenler, “Bütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safa sürdünüz. Allah’ın verdiği o güzel ve hoş nimetleri israf edip bitirdiniz. Hakkınızı dünyada kullanıp ahirete bir şey bırakmadınız” (Ahkâf Sûresi, 46/20) âyetinin tokadına maruz kalırlar.

HER TÜRLÜ MAKAM KARŞISINDA…

– Bizim en büyük kredimiz istiğnadır; her türlü makam ve mansıp karşısında müstağnî davranmamız lazımdır. Makama bağlı vazifeler istenmemeli; talepsiz verildiğinde ise, ancak kerhen kabul edilmelidir. Bu meselenin tek istisnası vardır: Şayet bir vazifeyi sizin ölçünüzde yapabilecek başka bir müstakim mü’min yoksa, Hazreti Yusuf’un “Beni ülkenin hazinelerinin başına tayin et; çünkü ben (onları) çok iyi korurum ve bu işi bilirim.” (Yusuf Sûresi, 12/55) diyerek Kıptîler içinde vazifeye talip olduğu gibi, o vazifeyi talep etmekte mahzur olmayabilir. Hazreti Yusuf (aleyhisselam), bu sözü hiçbir müslümanın olmadığı, peygamberlik esintilerinin bulunmadığı, Allah’ın bilinmediği bir yerde vazifeyi talep sadedinde söylemiştir.

– Cevdet Paşa’nın, “Kısas-ı Enbiyâ”da temas ettiği üzere, riyâsete talip olmamak ve belli bir vazifeye tayin istememek gerektiği yönündeki nebevî uyarıları duyup dinleyen Hazreti Ebû Bekir (Allah’ın rıza ve rıdvanı onun üzerine olsun), Hazreti Ali’ye (radiyallahu anh) gönderdiği bir mektupta bu mevzuyla alâkalı şu ölçüyü dile getirmiştir: “Vazife onundur ki, o ‘benim değildir’ der. Onun değildir ki, o, vazifeye ehil olduğunu iddia eder.”

AKP+PKK+İRTİCACILAR NEDEN ATA’YI SEVMEZ ??? /// ATATÜRKTEN ÖNCE VE SONRA


İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!