Kuşkusuz Gezi Parkı olaylarıyla ilgili her bir detay AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için bir sarsıntı kaynağı. Fakaaat, bunların içinde biri var ki, işte o Erdoğan’ı “yıkımın” eşiğine getirecek kadar sarsmış. İşte JÖNTÜRK farkıyla o detay: Sarsıntının kaynağı Ülker Grubu’nun kurduğu Şehir Üniversitesi.. Evet, Erdoğan’ın önüne konulan Gezi Parkı olaylarıyla ilgili raporlarda Şehir Üniversitesi’nden de direnişe destek için otobüslerin kaldırıldığına ilişkin bilgiler bulunuyor. Dahası, Gezi Parkı eylemlerine bu üniversiteden katılanlar arasında Erdoğan’ın çok güvendiği bir Nakşibendi Şeyhi’nin oğlu da bulunuyor. Edindiğimiz bilgilere göre Erdoğan’ı Erdoğan yapan en önemli faktörlerden biri olan Ülker Grubu’nun bu tutumu, Başbakan’ı fena halde sarsıyor. Peki Murat Ülker’in başında olduğu Ülker Grubu’nun (Yıldızlar Holding) bu tutumunun arkasında yatan neden ne? Bunun nedeni, dünyayı yönettiğine inanılan grupların başında gelen ve ünlü İlluminati’nin kollarından biri olarak gösterilen Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) Türkiye yapılanmasında saklı. Rahmi Koç’un Başkanlığı’ndaki CFR’ın Türkiye yapılanmasının üyelerinden biri de Murat Ülker. …Ve CFR, her ne kadar kuruluşu için Erdoğan’dan da onay almasına rağmen (Bu konudaki haberimiz için TIKLAYIN) yönünü Abdullah Gül’e çevirmiş durumda. CFR’ın Türkiye’deki üyelerinin çoğunun Gül’e yakın isimlerden oluştuğunu da belirtelim. Kısacası, Erdoğan, kendisini Sezar misali en yakını tarafından arkadan hançerlenmiş olarak görüyor. Paniği, ne yapacağını bilmemesi, Gezi Parkı’na ilişkin olarak bir türlü doğru pozisyon alamaması, çelişkileri hep bu yüzden. |
Etiket arşivi: Gezi Parkı
MISIR DOSYASI : Gezi Parkından sonra, Tahrir Meydanı ! Sıra Murs i’de !
TERÖR /// Cemil Bayık : ‘Gezi’de yanlışlar yaptık’
Mahmut Hamsici
KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’la Kandil’de yaptığımız söyleşinin son bölümünde Bayık’ın Gezi Parkı eylemleri, PKK ile devlet ve hükümet yetkilileri arasında 1990’larda yapılan gizli temaslar, Ergenekon davası ve Fethullah Gülen Cemaati’yle ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar var.
Gezi Parkı eylemleri sırasında Kürt siyasi hareketinin hata yaptığını belirten Bayık, çeşitli gerekçelerle hareketin eylemlere zayıf katıldığını ama bu gerekçelerin yanlış olduğunu belirtiyor.
Bayık, 1990’larda kendileriyle görüşen devlet yetkilileri arasında generallerin de bulunduğunu söylüyor, Ergenekon davası için de "Tamamen bir aldatmadır" yorumunu yapıyor.
KCK eş başkanı, Gülen Cemaati’ninse barış sürecini sabote ettiğini ve Büyük Birlik Partisi’nin de Cemaat tarafından kullanıldığını iddia ediyor.
‘Süreç zarar görebilir diye düşünüldü, yanlıştı’
Gezi eylemleri ve Kürt siyasi hareketinin ilişkisi en tartışmalı konulardan biri.
Zira hareketin, eylemlerin farklı evrelerindeki farklı tutum ve açıklamaları, kamuoyunda bu konuda kafa karışıklığı yaratmış durumda.
Cemil Bayık’la uzun söyleşimiz sırasında Gezi eylemleri konusu, Gezi’yle ilgili sorulara başlamadan önce de dolaylı olarak birkaç kez açıldı.
Bayık, Gezi eylemlerine verdikleri anlamı, en çarpıcı şekilde şu cümleyle ifade ediyor: "Gezi’den sonra Türkiye artık eskisi gibi olamaz."
Bayık "Demokratik siyasetin önünü açan bir eylemdir. Dolayısıyla bu, çözüm sürecine de hizmet eden bir eylemdir. Ona katılmama, tereddütler yaşama yanlıştır" diyor.
"Ama bu tereddüt yaşandı" dediğimizde, "Evet" diye onaylıyor ve bu tavrın nedenlerini açıklıyor:
"Neden onu yaşadılar? Birincisi ‘Katılırsak, devlet Türkiye’deki demokrasi güçlerine saldırabilir, eğer katılmazsak saldırı olmayabilir, o zaman bu hareket daha güçlü gelişebilir’ diye düşünüldü. İkincisi, ‘Eğer katılırsak Önder Apo’nun başlattığı süreç zarar görebilir. Bunu kullanan güçler olabilir. Özellikle hükümet bunu kullanabilir. Zaten çözüm yönünde adım atmaya pek niyeti yok, bunu da gerekçe yapıp adım atmayabilir’ anlayışı vardı."
"Gezi’den sonra Türkiye artık eskisi gibi olamaz."
Bayık "Bu endişelerle, katılmama ve zayıf katılma durumu yaşanmıştır. Bu iki anlayış da yanlıştır. Bunun kesinlikle yanlış olduğunu söylüyorum" diyor.
"Peki bu kaygılar geçti mi?" sorumuza "Elbette geçmiştir" diye yanıt veriyor.
Bayık’a göre, Türkiye’de 15-16 Haziran olaylarından sonra ilk kez büyük, kitlesel bir hareket gelişiyor ve bu, Türkiye’de demokratik siyasetin önünü açıyor.
‘CHP-MHP-İşçi Partisi Gezi’yi siyasi amaçları için kullanmak istedi’
Bayık, bazı kesimlerin eylemlere gölge düşürdüklerini söylüyor: "O endişelerle çok güçlü katılınmadığı için birçok güç öncülüğün zayıflığını gördü, oraya üşüşmek, öncülüğünü ele geçirmek, o hareketi amacından saptırıp kendi dar çıkarlarına alet etmek istedi. CHP-MHP-İşçi Partisi bunu AKP’yi yıpratma hareketine dönüştürmek istedi. Bu bir saptırmaydı. Diyelim ki bu sonuç yaratıldı, bunun kesinlikle Türkiye’nin demokratikleşmesine, Kürt sorununun demokratik, siyasal çözümüne hizmet etmeyeceği çok açıktır. Başarılı oldular mı? Elbette ki olamadılar ama gölge düşürdüler, bu bir gerçek."
Bayık’a "Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?" diye sorduğumuzda "Birçok yerde sanki o hareket onlar tarafından geliştirilmiş gibi bir izlenim yaratmaya çalıştılar. Belki tümden değil ama en azından bazılarının üzerinde bu izlenimi yarattılar" diyor.
Bu sözleri üzerine Bayık’a, Gezi eylemcilerinin önemli bir bölümünün eylemlerini siyasi partilerin kullanmasına izin vermeme tavırları olduğunu hatırlattığımızda ise şunları belirtiyor:
"Evet, Gezi Parkı’nda eyleme katılanlar çok çeşitli çevrelerdi. Sol, anti-kapitalist Müslümanlar, çevreciler, insan haklarını savunanlar, liberaller, demokratlar, akademisyenler, yani toplumun birçok kesimini temsil eden örgüt veya yandaşları vardı. Bir kesimi de belki hiçbir örgütle ilgili olmayan kesimlerdi. Bu muazzam bir şeyi ifade ediyor. Özellikle uzun bir tarihten sonra Türkiye toplumunda böyle bir oluşumun gelişmesi, Türkiye için büyük bir şanstır. İşte egemenler bunun tehlikesini gördüler ve onu provoke etmeye çalıştılar. Kitle politikleşmesin, örgütlü bir kitle haline gelmesin, örgütlü bir mücadele yürütülmesin istediler. Bunu belirttiğim o ulusalcı geçinen güçler de yapmak istedi. Onun zaaflarından yararlanarak kendi amaçları temelinde geliştirmek istediler. Elbette ki tam başarılı olamadılar. Eğer buna özgürlük hareketi yanlısı güçler de katılmış olsaydı o güçler bu kadar üşüşmeyecekti. O hareket daha güçlü, daha nitelikli gelişecekti."
Atatürk ve Öcalan resimlerinin aynı alanda olmasının önemi
Bayık, Gezi Parkı eylemlerinin ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birinin Atatürk ve Abdullah Öcalan bayraklarının birlikte taşınabilmesi olduğunu, çünkü bunun Türkiye toplumunun çözüm isteğinin göstergesi olduğunu söylüyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ulusalcılara bu manzaradan dolayı kızmasının çok dikkat çekici olduğu, başbakanın açıklamalarıyla şovenizmi körüklediği görüşünde.
O görüntülerle ilgili Bayık, "Bundan daha iyi bir gelişme olamaz. İşte bu, Türkiye ve Kürt halkının yakınlaşmasını sağlayabilir, birlikteliğini sağlayabilir" diyor.
‘Ulusalcı güçler de çözüm istiyor’
"O iki resmin birlikte taşınması onu gösteriyor. Yani çok rahatlıkla Türkiye toplumunda ulusalcı denen kesimin bile çözüme gelebildiğini, benimsediğini gösteriyor"
Kürt siyasi hareketinin açıklamalarından ulusalcıların Gezi eylemlerine katılmasından rahatsız oldukları izlenimi çıktığını, ancak ulusalcı kesimin bu eylemlere hayli kitlesel katıldığını da gözönüne alarak, Lice olayları sonrası yapılan eylemlere bu kesimlerin de katılmasının Kürtler açısından bir anlam ifade edip etmediğini soruyoruz.
Bayık, Lice eylemlerinin çok önemli olduğunu belirtiyor ve açıyor:
"Türkiye’de Lice selamlanmıştır. Eskiden Kürdistan’da vahşet uygulanırdı, Türkiye toplumu bunu pek duyamazdı çünkü üzerinde psikolojik bir savaş yürütülüyordu. Biz, ulusalcı çevreleri çözüm karşıtı olarak, düşman olarak kesinlikle görmüyoruz. Çözümü istemeyen AKP’dir, devletin kendisidir, toplum değil. Veya ulusalcı güçler denen kesimler de değil. Belki onlarda kemikleşmiş bazı kadrolar karşı durabilir ama taban kesinlikle çözümden yanadır. O iki resmin birlikte taşınması onu gösteriyor. Yani çok rahatlıkla Türkiye toplumunda ulusalcı denen kesimin bile çözüme gelebildiğini, benimsediğini gösteriyor. Biz bunu olumlu görüyoruz.”
‘AKP artık eskisi gibi güçlü değil’
Bayık, AKP’nin kendisine muhalefet edenlere en ufak bir tahammül göstermediğini belirtiyor, birçok baskının yanında gazetecilerin de işten çıkarıldığını söyleyip, "12 Eylül’de bile bu durum ortaya çıkmadı. Şu andaki durum Türkiye toplumu açısından 12 Eylül’den daha vahim bir durumu ifade ediyor" diyor.
Bayık iddia ettiği baskının nedenini ise iktidarın eskisi gibi güçlü olmadığı ve korktuğu savına dayandırıyor.
Bayık şunları söylüyor:
"Türkiye’de AKP iktidarı artık eskisi gibi güçlü değil. İçte de dışta da ona destek veren birçok çevre, şimdi artık o desteği eskisi gibi vermiyor. Uluslararası alanda ABD’sinden Avrupası’na kadar herkes artık AKP’yi sınırsız desteklemiyor. AKP’nin izlediği çizgiden rahatsız da oluyor. Rahatsızlığını Mısır’da Mursi’ye karşı ortaya koydu. Mursi, Erdoğan’la aynı çizgiyi yürütüyordu. Şimdi Mursi, darbeyle uzaklaştırıldı. Erdoğan’ın yarın uzaklaştırılmayacağı ne malum? Yine içeride eskiden, Fethullahçılarla AKP’nin ittifakı vardı. Şimdi o ittifak çatırdamıştır. Artık Türkiye toplumu da konuşuyor, suskunluğu kabul etmiyor. PKK de demokratikleşme diye dayatıyor. Bütün bunlar dikkate alındığında AKP eskisi gibi artık yürüyemez. Türkiye artık Gezi Parkı’ndan sonra eskisi gibi olamaz."
‘Gezi devam etmeli’
Gezi Parkı eylemlerinin devam etmesi gerektiğini belirten Bayık, "AKP bunu önlemek isteyebilir. Bunu, dış güçlerin kendisine yönelik komploları olarak gösterebilir. Demokrasi güçleri bundan kesinlikle vazgeçmemeli, geri adım atmamalı, korkmamalıdır. Türkiye’nin demokratik harekete ihtiyacı var. Bu şovenizm, bu parçalanmışlık onunla aşılır, gerçek bütünlük, kardeşlik, ileri demokrasi bununla gerçekleşir" diyor.
Gezi eylemlerinden 1990’larda PKK ile devlet yetkilileri arasındaki gizli görüşmelere geçiyoruz. Yani daha önce başarıya ulaşamamış barış ihtimallerine.
Cemil Bayık, kısa süre önce, başbakan olduğu dönemde, Necmettin Erbakan’ın kendilerine mektup gönderdiğini söylemişti.
Bayık’la 1990’larda buna benzer başka hangi temasların gerçekleştiğini konuşuyoruz.
Bayık, bu temasların ilk Turgut Özal iktidarı döneminde yapıldığını söylüyor.
Özal dönemindeki temaslar
Turgut Özal’ın PKK’yla teması iddialarıyla ilgili şunları söylüyor Bayık:
"Özal, PKK’yi bitirmek için bütün yöntemleri kullanmak istedi ama bitiremedi. Bir de Özal, Misak-ı Milli’yi yeniden geliştirmek istedi. Osmanlı’da Musul Vilayeti demek, Güney Kürdistan’ın tümü demektir. Projesinin başarılı olabilmesi için Kuzey’de Kürt sorununun bir biçimde engel olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Bu temelde, Celal Talabani, Turgut Özal’la Önder Apo arasında arabuluculuk yaptı. Birinci ateşkesin ilan edilmesi bununla bağlantılıdır. Bu yönde epeyce mesafe alınacaktı ama bu, içimizde Şemdin Sakık, dışımızda da Mahmut Yıldırım, Yeşil kod adlı cinayet şebekesi tarafından önlendi. Daha sonra Turgut Özal ve ekibinin tümü tasfiye edildi. Hatta bazı milletvekilleri trafik kazası süsü verilerek tasfiye edildi."
‘Erbakan gerçek bir yurtseverdi, Kürt sorununu çözmek istedi’
Bayık, "Gerçekten yurtseverdi, Türkiye’yi seven biriydi, Türkiye’nin gelişmesini isteyen biriydi" diye tanımladığı Necmettin Erbakan’ın, başbakan olduğunda sorunun çözümünü istediğini, ancak korktuğunu belirtiyor.
Bunlarla birlikte Erbakan’ın Kürt sorununu çözmek için kendilerine üç mektup gönderdiğini söylüyor.
Bayık, Erbakan’ın gönderdiği bu mektupların içerikleriyle ilgili daha fazla ayrıntı vermeyi ise istemiyor.
"1998 ateşkesi devlet yetkililerinin bize ulaştırdığı mesajlar temelinde geliştirildi. "
Bu mektuplaşmalar üzerine, 1996’da Abdullah Öcalan’ın geri çekilmeyi hayata geçirmek istediğini, ancak bunun hem bölgede ve dünyada barış isteyen güçlerin olmaması, hem de savaş isteyen bazı güçlerin mektuplaşmalardan haberdar olmaları üzerine gerçekleşemediğini belirtiyor.
‘1998’de Genelkurmay’dan gelip bizimle görüşenler oldu’
1990’larda askeri kesimden kendileriyle temas olup olmadığını sorduğumuzda ise, Avrupa’da bu tür görüşmeler olduğunu belirtiyor.
Bayık şunları söylüyor: "1998 ateşkesi, devlet yetkililerinin bize ulaştırdığı mesajlar temelinde geliştirildi. Ordunun içerisinden, Genelkurmay kesimlerinden gidip, Avrupa’da arkadaşlarımızla görüşenler oldu. ‘Eğer siz ateşkes ilan ederseniz, çözüm için çaba göstereceğiz, artık bu savaş bu tarzda yürütülemez. Savaşla sorun çözümlenmiyor’ dediler. Biz de bunun üzerine 1 Eylül ateşkesini ilan ettik."
Bayık, bu kişilerin isimlerini verebileceklerini ama vermeyi ahlaken doğru bulmadıklarını belirtiyor.
"Peki bu askerlere daha sonra ne oldu?" diye sorduğumuzdaysa, "Çözüm isteyen generalleri, subayları tasfiye ettiler" yanıtını veriyor.
Bayık’a Abdullah Öcalan’ın 2011 yılında yaptığı bir açıklamada, Ergenekon davasında yargılanan bazı isimlerin, çözüm için PKK’yla görüşme yanlısı isimler olduğu yönündeki açıklamasından bahsedip, söz konusu kesimlerin Öcalan’ın işaret ettiği isimler olup olmadığını soruyoruz.
Böylece Ergenekon davasıyla ilgili konuşmaya başlamış oluyoruz:
"İçinde onlar da olabilir. Ama genelde, çözüm isteyenler de dahil olmak üzere, bizimle Kürdistan’da savaşan generallerdi, o kirli savaşı yürüten generallerdi. Bunlar Zap operasyonuyla sonuca gitmek istedi. Zap operasyonu stratejik bir operasyondur. Eğer başarılı olsalardı, Ergenekon davası olmayacaktı. Silivri mahkemeleri olmayacaktı. Şimdi belki AKP oralarda yargılanacaktı. Ama başarılı olamadıkları için AKP ve ABD onun üzerinden hamle yaptı. ‘Size destek verdik ama başarılı olamadınız’ dendi. Dolayısıyla onları tutuklayıp yargılamaya başladılar."
Bayık’a "kirli savaş" yürüttüğünü iddia ettiği generallerin, bu iddia edilen savaşta onlara itham edilen suçlarından dolayı mı yargılandığını sorduğumuzda ise, iki kere "Hayır" diyor.
‘Ergenekon davası tamamen bir aldatma’
Bayık Ergenekon davasının bir aldatma olduğu görüşünde:
"Dikkat ederseniz Ergenekon davasında Kürdistan’da yaptıklarına dair bir yargılama yoktur. Yargılama hangi çerçevede? Sadece hükümeti ilgilendiren, AKP’yi ilgilendiren yanlarıyladır. Onun için bu dava öyle çok söyledikleri gibi Ergenekon’u açığa çıkaran, vesayeti ortadan kaldıran, Türkiye’yi kirlilikten kurtaran, her şeyi şeffaflaştıran, her şeyin hesabını soran bir dava değil, tamamen bir aldatmadır. Yapılan daha önceki Ergenekon’un tasfiyesi, onun yerine yeşil Ergenekon’un geçirilmesidir. Dikkat ederseniz bunun esas sorumluları yavaş yavaş temizleniyor. Bütün belgeler ortadan kaldırılıyor, izler silinmeye çalışılıyor."
"(Gülen Cemaati) kendisini bir sivil toplum örgütü gibi gösteriyor. Bu bir aldatmadır."
Eski derin devlet, yeni derin devlet tartışmaları üzerinden, Bayık’ın daha önce kendi derin devletini kurduğunu iddia ettiği Gülen Cemaati konusuna geliyoruz.
Bayık’a Cemaat’le ilgili iddiasının bugün için de geçerli olup olmadığını sorduğumuzda "Elbette" cevabını veriyor.
‘Gülen Cemaati çözüm sürecini sabote ediyor’
Bayık, Gülen Cemaati’nin, İslam coğrafyasında geçmişten bugüne uzanan bir misyonunun bulunduğu, o kapsamda faaliyetlerini sürdürdüğünü söylüyor:
"Türkiye’de ilk komünizmle mücadele derneğini kuran Enver Ören ile Fethullah Gülen’dir. Bu dernekleri CIA, Sovyetlere ve Türkiye’de sola karşı kuruyordu. Sovyetler ve Sosyalizm düşmanlığı yapıldı. Sovyetler dağılınca kapitalist modernist sistem tarafından yeni bir strateji geliştirildi: İktidar İslam’ı stratejisi. Bu, Fethullah Gülen eliyle gerçekleştiriliyor. Bugün kapitalist modernist sistem, onun vurucu gücü NATO, Orta Doğu ve Orta Doğu’nun etrafında bu stratejiyi uyguluyor. Bununla kendi hegemonyasını kurmak istiyor. Derin devlet NATO’nun stratejilerine göre şekilleniyor. Bu stratejinin ideolojik öncülüğünü de Fethullah Gülen örgütlenmesi yapıyor. Kendisini bir sivil toplum örgütü gibi gösteriyor. Bu bir aldatmadır. Tamamen o stratejinin ideolojik öncülüğünü yapıyor."
Bayık, Gülen Cemaati’nin barış sürecine de karşı olduğunu düşünüyor: "Açıkça karşısında duruyor ve sabote etmeye çalışıyor. Hatta hükümete şunu söylüyor: Neden PKK’yle çözüme oturuyorsun? Tasfiye etmen gerekir."
Bayık, BBP’nin (Büyük Birlik Partisi) Cemaat tarafından kullanıldığını da iddia ediyor.
Bayık’a göre Cemaat ve BBP arasında 12 Eylül öncesi dönemde MHP ve Ülkü Ocakları arasında olana benzer bir ilişki var.
Ancak Fethullah Gülen ve onu temsil ettiği düşünülen kişiler defalarca barış sürecine karşı olmadıkları yönünde açıklamalar yaptılar.
Bundan yola çıkarak, Bayık’a "Gülen Cemaati ile ilgili olarak, zamanında elinizde olduğunu söylediğiniz ve çarpıcı olduğunu iddia ettiğiniz belgeleri açıklayacak mısınız?" diye sorduk.
Bayık ise, bunları yayınlamak isteyen basın organlarına vermeye hazır olduklarını, ancak kimsenin yayınlayabileceğine inanmadıklarını söylüyor.
KCK Eş Başkanı Cemil Bayık ile Kandil dağında yaptığımız söyleşi burada sona eriyor. Bayık’ın iddiaları hakkında görüşlerini almak istediğimiz hükümet yetkilileri görüşme başvurularımızı henüz yanıtlamadılar.
tıklayın 1. Bölüm: ‘Süreç çöküşe gidiyor
ARAŞTIRMA DOSYASI : Uluslararası İlişkiler Bağlamında Gezi Parkı
YANDAŞ MEDYA /// Süleyman Yaşar : Gezi Parkı darbesini ekonomi ö nledi
Süleyman Yaşar, bir dönem Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkan Vekilliği de yapmış eski bir bürokrat. Birçoğumuz onu Sabah gazetesinde ekonomi yazıları ve yorumlarıyla tanıyor. Yaşar, aynı zamanda İstanbul Üniversitesi’nde de akademisyenliğini sürdürüyor. Gezi Parkı’ndan sonra çok daha fazla tartışılan Türkiye ekonomisini konuştuğumuz Süleyman Yaşar, “Yüzde 3′ün üzerinde bir bütçe açığı olsaydı, yüzde 70-80 civarında bir borç yükü olsaydı, Gezi Parkı senaryosu tutardı!” diyor! Olayların eski ve yeni orta sınıfın çatışması olarak değerlendiren Yaşar, İstanbul sermayesinin ve faiz lobisinin IMF ile borcu kapatan Hükümet’ten rahatsız olduğunu söylüyor…
> Gezi Parkı olaylarının, finansal açıdan Türkiye’ye maliyeti nedir? Gezi’nin maliyeti için 3 Haziran’da, borsadaki çöküşe bakmak gerekiyor. Gezi olayları, bana göre, eski orta sınıfla yeni orta sınıfın çatışması. Son dönemde Brezilya’da da, Türkiye’de de gelir seviyesi yükseldi. İki ülkede fırsat eşitliğini sağlayan, eğitim ve sağlık reformları, ayrıca Türkiye’de Başbakan Erdoğan’ın askeri harcamaları azaltarak, eğitim ve sağlığa yönlendirmesi, fert başına geliri üç kat arttırdı. Brezilya’da 34 milyon, Türkiye’de 17 milyon insan fakirlikten orta sınıfa geçti. Dolayısıyla eski orta sınıfla, yeni orta sınıf arasında bir çatışma başladı. > Nasıl bir çatışma bu? Yeni orta sınıf, eski orta sınıfın meslek alanlarına girdi. Avukat, hekim, öğretmen, işletmeci, gazeteci vs. olup, eski sınıfla rekabet etmeye başladı. Bu çatışma, Brezilya’da da, Türkiye’de de patladı! Gezi’de talep edilenler, eski orta sınıfın talepleri. Türkiye’de, ekonominin soğutulması amacıyla, 2012′de büyüme hızı, yüzde 8.8′den yüzde 2.2′ye düşürüldü. Bu düşüş, genç işsizlik oranlarını artırdı. Bu da Gezi olaylarının dinamiğini etkiledi. 3 Haziran’da faiz lobisi, Gezi’yi fırsat bilerek, piyasaları bozmak ve istikrarsızlaştırmak için borsaya müdahale etti, bir çöküş oluşturdu. Hisse senedi piyasası, bir günde yüzde 10′dan fazla düşüyorsa, bu bir çöküştür. Bu, mesaj vermek amacıyla yapılır. > AK Parti döneminde böyle başka bir çöküş yaşandı mı? 2003 yılında da ABD askerlerinin Türkiye’den geçişine izin verecek olan tezkere sırasında bir çöküş yaşandı. Bu da bir mesajdı. “Bizim isteklerimizi yapmazsanız, sizin piyasanızı, ekonominizi bozarız. Sizi iktidardan da indiririz” mesajı! Balyoz, Ergenekon iddianamelerini okuduğumuzda, ekonomi üzerinden siyasi iktidarın nasıl düşürüleceğinin planlandığını gördük. Faiz lobisinin 3 Haziran’daki girişimi de, hükümeti zora sokup düşürme amacına yönelikti. > AK Parti, faiz lobisinin bu manevrasını nasıl savuşturdu? Bütçe sağlamdı! Yüzde 3′ün üzerinde bir bütçe açığı olsaydı, yüzde 70-80 civarında bir borç yükü olsaydı, bu senaryo tutardı! Bunu hesap edemediler. Bütçe açığı hedefi, bugün yüzde 1.5 civarında. İlk altı ay bütçesi fazla veriyor. Borç yükü, yüzde 36.1′e düşmüş. Böyle bir kamu maliyesinde, ‘çöküş’ sonuç vermeyebilir. AK Parti, kamu maliyesi disiplininden sapmayarak bu darbe girişimini boşa çıkardı. Aksi halde atlatamazdı. Hatırlayın, “IMF’le anlaşılmazsa, bütçeyi ve ülkeyi yönetemezler” demişlerdi. > Kim söyledi bunu? Wikileaks belgelerine bakarsanız, bunu Mustafa Koç, ABD Büyükelçisi’ne söylüyor. Kimse de inkar etmedi. “IMF’den 35 milyar dolar alın, bize verin” diyenler, hükümete aşırı baskı yaptılar. Buna rağmen, Başbakan Erdoğan, IMF’yle anlaşma imzalamadı ve kamu maliyesini, yüksek disiplinle yönetti. O disiplinle, devlet piyasalarda aşırı borçlanmaya gitmiyor ve ‘mali kalabalıklaşma’yı azaltır. Özel sektör daha ucuza ve kolay fon buluyor. Bu sayede de özel sektörün yatırımları arttığı için, ekonomi büyümeye geçiyor. Daha önceki yıllarda bunları hiçbir hükümet yapamadı. > Neden? Çünkü bütçe açıkları çok yüksekti. Kamu borç yükü çok yüksekti. Piyasadaki paranın büyük bölümünü devlet çektiği için faizler aşırı yükseliyordu, özel kesim yatırım yapamıyordu. Şu anda faizler ve enflasyon düşmüş, bütçe açığı yok. Özel kesim daha rahat yatırım yapıyor. Böyle olunca, son 10 yılda fert başına gelir üç kat arttı. Osmanlı dönemi de dâhil, Türkiye ekonomisi, 6 defa borçlarını ödeyemez duruma düştü. Bunun nedeni, yüksek bütçe açıkları ve bu açıkların dış finansmanlarla karşılanmasıydı. 2001 krizinin sebebi de buydu. İstanbul sermayesi 35 milyar dolardan olduğu için rahatsız > IMF’ye borcun bitişinin nasıl bir anlamı var? ‘Bağımsızlık’ vurgusu içermiyor mu? IMF programlarında iki hedef vardır: Düşük enflasyon ve dış denge. Büyümeyi, işsizliği ve istihdamı dikkate almaz. IMF programları, özellikle bankerlere olan borçların temini anlamına geliyor. Burada IMF’yi suçlamak da doğru değil. Türkiye, 90′lı yıllarda ‘ahbap-çavuş kapitalizmi’ ile yönetildi. “Kim ne veriyorsa, ben 5 lira fazlasını veriyorum” diyen, kadınlarını 38 yaşında erkeklerini 40 yaşına emekli eden bir zihniyet, kamu maliyesini duvara toslattı. 1999′un sonunda başlayan anlaşmanın 2008′in Mayıs’ında bitmesi, ‘ahbap-çavuş kapitalizmi’nin bitirildiğinin de göstergesi. Erdoğan’ın verdiği mesaj, bu anlamda da bir bağımsızlık mesajıdır. > O bağımlılığın içteki yansımaları nelerdi? “IMF’den 35 milyar doları almazsanız, batarız” dediler. Türkiye eğer, o 35 milyar doları alıp, ‘İstanbul sermayesi’ne dağıtsaydı, şimdi IMF hastanesinde yatalaktı! Hegemonyaları devam ettiremedikleri ?için rahatsızlar. ‘Faiz lobisi yok’ diyenler o lobinin insanları > Kredi kartları üzerinden nasıl bir baskı yapıyorlar? Kredi kartları, küresel bir olgu. Toplumun en alt kesimi, alın teriyle kazandığı parayı mevduat olarak bankaya yatırıyor. Mevduatlara verilen faiz oranları çok düşük. Küçük küçük mevduatlar, büyük meblağlara ulaşıyor. Daha sonra da toplumsal piramidin en üstündeki yüzde 1′lik kesime aktarılıyor. Faiz lobisi, en alttaki kesimin mevduatlarının, en üstteki zenginlere aktarılması için çalışıyor. Bu daha sonra, kredi kartı mekanizmasıyla, mega zenginler tarafından çok yüksek faizle, toplumsal piramidin altındaki, düşük gelir grubuna satılıyor. Kredi kartlarındaki en ufak aksamalar da, mega zenginlerin kölesi olmalarına neden oluyor. > Türkiye’de? Türkiye’de de böyle. 12 bankanın aralarında anlaşıp, mevduata düşük faiz verip, kredi kartı ve kredi faizlerini yüksek tutmak için anlaşmaları da bu mekanizmanın Türkiye’de nasıl çalıştığını gösteriyor. Buna rağmen, ‘Faiz lobisi yok” diyenler, bana göre bu lobinin adamlarıdır. Başbakan doğru yeri işaret etmiştir. Görevini yapıp, “Sizi köleleştiriyorlar. Ayağınızı yorganınıza göre uzatın” demiştir. > Kredi kartının kayıt dışını önlediği fikri için ne dersiniz? O zaman; Türk Ticaret Kanunu’ndaki kayıt dışını önleyen maddeler niye değiştirildi? Şirketten para çekme, faturaya isim yazılması, denetlenmiş bilânçoların web sitelerinde yayınlanması… Bunu CHP önderliğinde, dört parti anlaşarak kaldırdı! Kayıt dışı esas orada önlenirdi. Kredi kartı kullanmakla, vergi kanunuyla kayıt dışı önlenmez. Kayıt dışını önleyecek tek yol, Türk Ticaret Kanunu’dur (TTK). TTK’daki kayıt dışını önleyen hükümler, 1 Temmuz 2012′de kanun yürürlüğe girmeden değiştirildi. Bir şirket bağımsız denetimden geçip, bunu web sitesinde yayınlamıyorsa, faturada isim yoksa, kredi kartı kullansanız ne olur? Özal’ı ekonomik rejim için öldürdüler > İstanbul sermayesi, onun döneminde büyük kazanımlar elde etmesine rağmen neden?Tayyip?Erdoğan’ı?sevmedi??Ya?da Türkiye’de sermaye neden bu kadar ideolojik? İstanbul sermayesi, devlet rantlarıyla zengin oldu. İthalat kotaları konmuş, yüksek gümrük duvarlarıyla korunmuş, küresel rekabete açılmamış. Turgut Özal döneminde açıldı, Özal’a da bu nedenle zaten suikast yaptılar! Sonra da öldürdüler! Kaçakçılar, dediğimiz kişiler, İstanbul sermayesinin unsurları içinde. > Özal’ın ölümünü buna mı bağlıyorsunuz? Tabii! Özal, Türkiye’deki dış ticaret ve kambiyo rejimlerini serbestleştirdi. Ne oldu? Kıtlık rantlarından yararlanmaları ortadan kalktı. Tayyip Erdoğan da kamu maliyesinin soyulmasını önledi. 1990′larda bütçe açığı yüzde 24′lere ulaşmış, kamu borç yükü yüzde 94′e çıkmıştı. Erdoğan da “Rantlarını kestik. Bundan rahatsızlar” diyor. İkincisi, ideolojik olarak da İstanbul sermayesi, askeri vesayeti savunan ve onun gücüyle Anadolu sermayesi üzerinde tahakküm kurmuş bir grup. Tayyip Erdoğan’ı istememe nedenleri de bu! Erdoğan, küçük sermayedarın temsilcisi ve geldiği sınıfı inkâr etmiyor. > Yani devşiremediler? Evet. Türkiye’de yönetim kademesine geçtiğiniz zaman, geldiğiniz sınıftan kopmanız gerekiyor. Koptuğunuz takdirde, İstanbul sermayesi tarafından kutsanıyorsunuz! Ama kopmayıp, geldiğiniz sınıfı temsil etmeye devam ediyorsanız, sizi yaşatmıyorlar! Tayyip Erdoğan, geldiği yeri inkar etseydi, ihanet etseydi, karşı çıkmayacakları bir lider olacaktı. Türkiye’deki liderlerin, bürokratların, iş adamlarının birçoğu öyleydi! İstanbul sermayesi, Anadolu sermayesinin bayi olarak kalmasını istiyor. > Anadolu sermayesinin, IMF’ye bakış açısı nedir? Anadolu sermayesi, IMF ile yeni anlaşma istemedi. “IMF’den alınan paralar, İstanbul sermayesine gidiyor. Geri ödenmiyor. Bunun kamu bütçesine getirdiği yükü de biz ödüyoruz” dediler. Ama İstanbul sermayesi çok bastırdı. İstedikleri bürokratların atanmaması da, Tayyip Erdoğan’a karşı olmalarının başka bir sebebi. > Mesela? Mesela TÜSİAD’la, AK Parti arasındaki temel çelişki, 2006′da Merkez Bankası Başkanı’nın atanmasında da gündeme geldi. Hükümetin iki adayı vardı: Adnan Büyükdeniz ve Mehmet Şimşek. O zamanın Cumhurbaşkanı, medya baskısıyla, AK Parti’nin atamalarını geri gönderdi. Daha sonra Merkez Bankası’nın içinden, TÜSİAD’ın kabul ettiği bir aday başa getirildi. Onun da ilk işi, faizleri yüzde 4 artırmak oldu. Türkiye ekonomisine büyük darbeydi. Faiz lobisinin de istediği buydu. Şu anda da Merkez Bankası üzerine aynı baskıyı yapıyorlar. Kaynak: TÜRKİYE GAZETESİ /Fatih Vural |
KAMPANYA : Gezi Parkı Tutsaklarına Özgürlük ! /// @AdaletBakanligi @TC_BasbakanI @RecepTayyipErdo
KAMPANYAYA KATILMAK İÇİN BURAYA TIKLAYIN.
***
TALEPLERİMİZ:
– Gezi Parkı eylemleri sürecinde Türkiye çapında düzenlenen operasyonlarla, işkencelerle gözaltına alınan ve tutuklananlar serbest bırakılsın.
– Gezi Parkı eylemlerine destek verdikleri için katledilen Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük ve Ali İsmail Korkmaz ile Lice’de jandarma kurşunuyla öldürülen Medeni Yıldırım’ın failleri bulunup yargılansın.
– Toplumsal olaylar başta olmak üzere düzenlenen demokratik eylemlerde “KİMYASAL GAZ KULLANILMASI YASAKLANSIN!”.
– Kamusal alanlar halka açılsın. Anayasanın 34.maddesi uygulansın.*
* Madde 34. – Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.)”
KAMPANYAMIZI NASIL DESTEKLEYECEKSİNİZ
Sosyal medyada başlatmış olduğumuz kampanyamıza destek olmak isteyenler:
Evde, sokakta, okulda, işyerinde kısacası bulundukları ortamlarda “Gezi Parkı Tutsaklarına Özgürlük!”, “Kimyasal Gaz Yasaklansın!” , “Ethem’in, Mehmet’in, Abdullah’ın, Medeni’nin, Ali İsmail’in failleri yargılansın!” yazılı dövizler hazırlayabilirsiniz.
Hazırladığınız dövizlerin fotoğraf ve videolarını bize göndererek paylaşabilir, dayanışmamıza destek olabilirsiniz.
Tüm bu taleplerimizi içeren imza kampanyamıza atacağınız bir imza ile gücümüze güç katabilirsiniz.
Aydın, sanatçı ve toplum önderleriyle yapacağımız röportajları yayınlayarak, paylaşarak destek olabilirsiniz…
Teşekkürler,
Sayfalar Ortak Platformu
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.