Kenya’nın başkenti Nairobi’deki bir AVM’ye düzenlenen terör eylemi, dikkatleri Afrika’ya çevirdi. Medya ‘İslami terör’ü konuşurken, yaşlı kıtada çetin bir nüfuz ve paylaşım savaşı yaşanıyor.
Afrika’nın stratejik önemi gün geçtikçe artıyor. Yeryüzünde ekilebilir olup da henüz kullanılmayan toprakların yüzde 60’ını barındıran kıta bir kez daha dünyanın geleceğini belirlemeye hazırlanıyor. ‘Kara Kıta’daki nüfuz savaşlarına eski sömürgeci güçlerin yanı sıra, Çin gibi ülkelerin de katılmasıyla rekabet iyice kızışmış durumda. Bu toz duman arasında bizim duyabildiğimiz ise sadece ‘İslami terör’ yaftası. Türkiye’nin Çad Büyükelçisi Prof. Ahmet Kavas ile ‘Afrika’da nasıl bir mücadele yaşanıyor, terör olayları nasıl bir zemine yaslanıyor?’ sorularının cevaplarını aradık. Türkiye’nin az sayıdaki Afrika uzmanlarından biri olan Kavas’a göre, Afrika’nın kalkınması hızlandıkça terör olayları da artış gösteriyor.
-Eş-Şebab nasıl bir örgüt? Eylemlerini neden İslam’a dayandırıyor?
Eş-Şebab, sadece Somali sınırları içinde değil, çevre ülkelerde de gittikçe daha fazla şiddete başvurmayı yegâne varlık aracı gören bir yapılanma. Şubat 2012’de aldığı kararla El-Kaide’ye bağlanması onu mahalli olmaktan çıkarıp uluslararası tedhiş hareketlerinin parçası hâline getirdi. Somali üzerinde her ne vesileyle olursa olsun ABD ve onunla işbirliği yapan her ülkeyi hedef alıyor. 2007’de İslam Mahkemeleri Birliği’nin Mogadişu’da 2 yıllık iktidarını kaybetmesinden sonra ılımlı kanadın küresel düzene yakınlaşmasına tepki koyarak şiddet yanlısı hareketleri benimsedi. Temel hedef olarak Afrika Boynuzu ülkeleri Cibuti, Etiyopya, Eritre, Kenya ve Somali’de şeriat kurallarına dayalı büyük İslam devleti kurma niyetlerini ifade ediyorlar. Bu yönüyle Batı Afrika Cihat Birliği Hareketi (MUJAO) ile aynı hedefte birleşiyor ki, bu ikincisi de Batı Afrika ülkelerinin tamamını İslam devleti bayrağı altında bir araya getirme planları yapıyor.
-Somali’deki Türk büyükelçiliğine neden saldırdılar?
Eş-Şebab, genelde bölge Müslümanlarını, özelde tüm Somali soyluları ancak şiddet yanlısı söylemlerle çevrelerinde toplayacaklarını düşünüyor. Bu ideallerine ulaşmak için engel gördükleri her hedefe saldırmayı meşru sayıyorlar. Bu anlamda Türkiye’nin ülkelerinde artan etkinliğini Müslüman bir ülkenin başka Müslüman ülkeye yardımından ziyade düşman gördüğü ülkelerle işbirliğinin farklı tezahürü olarak algılamaya başladılar. Dolayısıyla varlığından rahatsızlar. Eş-Şebab’ın Türkiye’nin resmî ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları konusunda kasıtlı olarak yanlış bilgilendirilmesinin bu saldırıda etkili olduğuna dair bir görüş de var. Aslında Somali’de tüm tarafları aynı bayrak altında toplamak için her türlü gayreti gösteren Türkiye, ülkenin parçalanmasından yana olanlar kadar kendi iktidarını tesis için birleşik ve güçlü Somali’yi tehlikeli gören Eş-Şebab’ı da rahatsız ediyor. Yaptıkları ile tesis etmek istedikleri İslami kuralların geçerli olacağı bir idarede olacak uygulamalar birbirine tamamen zıt. Aslında onlar da bunun farkında, ama kaybettikleri iktidarlarını tekrar ele geçirmek için Türkiye’nin son derece insanî varlığını bile tehlikeli görmeyi göze alıyorlar.
-Afrika’da sadece ‘dinci’ örgütler mi var? Şiddeti benimseyen örgütler hangi amaçlar için eylem yapıyor?
Afrika dediğimiz kıtada bugün 54 bağımsız devlet var ve çoğunda genelde merkezî idarelerle mücadele eden epey direniş hareketi var. 1990’lı yılların ortalarına kadar bunlar daha etkili idi. Bugün Doğu Afrika’da Ruanda’nın Kurtuluşu İçin Demokratik Güçler Hareketi (FDLR), Uganda’da etkili olan Tanrı’nın Direniş Ordusu (LRA) ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde M23 hareketi gibi örgütler Büyük Göller ve Orta Afrika Bölgesini âdeta kana buladı. Son 10 yılda bu bölgede tamamına yakını sivil olmak üzere 5 milyondan fazla insan hunharca öldürüldü.
-Uluslararası medyada pek göremedik bu olayları…
Uluslararası toplum bu konuda son derece sessiz. Dahası bu örgütlerin bir kısmı Hıristiyanlıkla bağlantılı olduklarını ilan ettikleri hâlde bir ‘Hıristiyan terörü’ kavramından bahsedilmiyor. Uluslararası medyada bu örgütlerin işlediği, milyonlarca insanın canına mal olan cinayetler çok az yer alıyor. Nijerya’daki Boko Haram örgütünün acımasız saldırılarında ölen masum insanlar sürekli haber olurken her türlü haydutluğu meslek edinen Nijerya’daki diğer yapıların vahşetleri çok az gündeme getiriliyor. Aslında tüm örgütler her türlü terör faaliyetleri sonrasında kendilerini kitleler nezdinde haklı çıkaracak söylemler geliştiriyor ve tarihteki benzerleri ile kıyas edildiğinde aralarında pek fark bulunmuyor. Müslüman toplumlar içinden çıkanlar en büyük hedef olarak gerçek İslam düzenini ihya edeceklerini tekrar ediyorlar.
-Bu örgütler nasıl taban bulabiliyor?
Elbette ki bu yapılanmaların dayandığı bir zemin ve yeni müntesiplerini kazanmada ciddi ikna söylemleri var. Geleneksel İslami eğitim sömürgecilik döneminde etkisizleştirildi. Modern dönemin şartlarındaki İslam eğitim kurumları desteklenmedi. Gençler uluslararası dinî hareketlerin hedef kitlesi hâline getirilerek kolayca elde edildi. Gittikçe artan nüfuslarına oranla daha fakirleşen Demokratik Kongo, Zambiya, Sudan, Güney Sudan, Etiyopya, Senegal, Mali, Nijer ve Madagaskar gibi ülkelerde verimli milyonlarca hektar ekilebilir arazi Çin, Katar, Japonya, Güney Kore, Fransa, ABD gibi ülkelere çok düşük fiyatlarla tahsis ediliyor. Birçok köy ve kasaba halkı ellerinde tapuları olmadığı için asırlardır yaşadıkları, atalarından kalma topraklardan çıkarılıyor. Kendi ürünleri para etmezken dışarıdan gelen her türlü mamul madde bedelinin 3-5 katı yüksek fiyatla satılıyor. Kısacası Afrika’nın 19-20. yüzyıllarda üreten değil, tüketen kıtaya dönüştürülmesi süreci, 21. yüzyılda çok daha kötü şartlara maruz kalacak bir istikamete sürükleniyor. Aslında hangi din ve fikir adına olursa olsun Afrika’da son 15 yılda parlayan tüm örgütlü terör hareketlerinin kıtaya verdiği en büyük zarar tarihinin en ciddi kalkınma eğiliminin yakalandığı 2000’li yıllarda oldu. Birçok terör olayı kıta üzerindeki önemli kısmı çok uluslu şirketlerin geleceğe yönelik yatırımlarının önünü açmakta, zira terörü önleme bahanesiyle yapılan dış müdahalelere sebep oluyorlar.
-Bu yılın başında Afrika’ya hükümet nezdinde büyük bir çıkartma yapıldığında iç kamuoyunda ‘Orada ne işimiz var?’ türü sorularla ziyaretin lüzumsuzluğu sıkça ima edilmişti. Afrika Türkiye için neden önemli?
Müslüman Türklerin tarihinde Afrika en az Asya kadar önemli bir kıta iken özellikle bu kıtayı unutmamız için her şey yapılmıştı. Bunun sebebini sadece dışarıda aramamak lazım, kendi iç kamuoyumuz da bu düşünceye alıştırıldı. Geride bıraktığımız milyonlarca Osmanlı bakiyesi Türk soylular ile henüz ilgilenecek bir irade oluşmadı. Hatta tarihî eserlerin restorasyonunda kısmen de olsa mesafe alınırken aynı kökenden olduğumuz insanlarla ilgilenenimiz yok. Her şeyden önce aynı soydan geldiğimiz milyonlarca insanla akrabalık bağlarımızı artık diriltmemiz gerekiyor. Yani Mısır, Libya, Tunus, Cezayir başta, diğer ülkelerde bizim milyonlarca soydaşımız var, onları daha ne kadar unutacağız? Çad’da bile bugün yüzlerce insan kendisini Türk kökenli kabul ediyor. Afrika’nın geleceği şu an, sömürgecilik döneminden daha fazla ipotek altına alınırken, herkes kendi gündemini oluştururken sadece İslamcı terör örgütlerinden bahsediliyor!
-Afrika’da eski sömürgeci ülkelerin dışında bugün hangi aktörler etkin?
Kıtada son yirmi yılda tüm imkânlarını seferber eden Çin birinci sıraya yerleşti. Çok değil, 20 yıl önce Hindistan’ın en fazla yarısı kadar bile etkili değildi ve toplam ticaret hacmi yarım milyar dolar dolayındaydı. ABD, 2000’li yıllarda başta askerî etkinlik alanları açması yanında ciddi olarak kıtayla ilgilenmekte ve bunları Kanada ve Brezilya takip ediyor. Uzakdoğu’da Japonya ve Güney Kore’nin Afrika’daki etkinlikleri pek gündeme gelmese de Japonya sadece Toyota ile bile neredeyse pazarın yarıdan fazlasını tek başına kapatmış durumda. Güney Kore özellikle geniş araziler alarak tarım yapmayı planlıyor. Rusya, her ne kadar Sovyetler Birliği dönemi kadar kapsayıcı bir etkinliğe sahip olmasa da yine de belli bir etkinliğini sürdürüyor. Arap ülkelerinden Katar ve Suudi Arabistan da ekilebilir arazilerin kullanım haklarını alarak etkinlik kurmaya çalışıyorlar. Ancak tüm bu etkinliklerine rağmen AB üyesi ülkeler içinde İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Belçika ve İsviçre yanında özellikle Fildişi Sahili, Madagaskar, Libya ve Mali’deki krizlerde başından itibaren rol alarak Çin dışında her alanda en fazla söz sahibi olmak isteyen Fransa sadece bugünler için değil, geleceğe yönelik ciddi adımlar atıyorlar.
-Biz ‘Afrika’da ne işimiz var?’ derken küresel aktörler çoktan yerini almış görünüyor?
Evet, öncelikle kıta ülkeleri âdeta 21. yüzyılda etkin olacak devletlere faaliyet alanı olarak rezerve konumda tutuldu. Fakat Çin devreye girerek bu oyunu kısmen bozdu ve bugün 200 milyarı aşan ticaret hacmiyle epeyce girdi sağladı. Petrol ve doğalgaz piyasasında fiyatların yüksek seyretmesi de Libya, Nijerya, Angola, Sudan, Güney Afrika ve Cezayir gibi ülkeleri büyük imkânlara kavuşturdu ve kıta içindeki dengelerde sözü geçen ülkeler oldular. Afrika Birliği Teşkilatı 2002’de Muammer Kaddafi’nin teşvikiyle Afrika Birliği adını alıp âdeta Avrupa Birliği benzeri kıtada etkin olunca uluslararası güç dengeleri Afrika’nın yeni konumunu kendi gelecekleri için tehlike olarak görmüş olabilirler. Zira artık askerî darbeler için tüm zeminler yavaş yavaş kaybolurken bir anda birçok istikrarlı ülke âdeta pimi çekilmiş bomba gibi patladı. Çoğuna “İslamcı terör” örgütleri deseler de bunlar üzerinden kıta ülkeleri istikrarsızlığın kaynağı hâline getirildiler. Özellikle Mali’nin karışması Kaddafi’nin öldürülmesine bağlı bir gelişme olarak görüldü.
-Afrika’ya bu küresel ilginin sebeplerini biraz daha açabilir misiniz?
Kıtaya ilginin temel sebebi pek tabii stratejiktir. 21. yüzyılın en güçlü devletleri Afrika bağlantıları ile gücüne güç katacak. Yer altı kaynakları henüz çok az kullanılsa da bugün ifade edilen rakamlar tüm kullanılmakta olanların yüzde 25’inden fazlasına tekabül ediyor. Ekilebilir olup da henüz kullanılmayan yerküredeki tüm arazilerin yüzde 60’ı Afrika’da.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde henüz anne karnındayken nüfusa kaydedilen bebekler yanında Afrika’da bir resmî evrak üzerinde dahi adı yazılı olmayan belki yarım milyar insan var. Zira kıtada neredeyse hiçbir ülkede nüfus sayımı yapılmıyor. İnsandan daha kıymetli kaynak olabilir mi? Bugün Afrika’nın nüfusu 1 milyar 100 milyon civarında deniyor. Bu yalan; kıtada 2 milyardan fazla insan yaşadığını ifade etmek abartı değildir. Sadece Nijerya, Etiyopya, Mısır, Demokratik Kongo ve Cezayir’de yarım milyar insan yaşıyor. Geride daha 50 ülke var, belki içlerinde Seyşeller gibi, Cibuti, Komorlar, Sao Tome ve Yeşil Burun gibi nüfusları yarım milyonu bulamayan veya biraz geçenler var ama Mali, Nijer, Çad, Sudan, Tanzanya, Mozambik gibi ülkelerin gerçek nüfusu henüz net olarak ifade edilemiyor.
-Afrika’nın stratejik öneminde bir yükseliş olduğunu söyleyebiliriz o hâlde?
Bütün mesele zaten bu konuda düğümleniyor. Yakın gelecekte Afrika üzerinde etkinlik kurmaya çalışan ülkelerle bizzat kıta ülkeleri arasında ciddi gerginlikler yaşanabilir. Artık kıta halkları cinin kutusunda değil. Son 10 yılda kıta ülkelerinden dünyanın farklı bölgelerine sefer düzenleyen havayolu şirketlerinin sayısı ve seferleri giderek artıyor. Milyonlarca Afrikalı makus kaderlerine üzülmüyor, ‘Biz de bu dünyanın bir parçasıyız, hatta vazgeçilemeyiz.’ diyorlar. Gördükleri her teknolojiyi bizzat kendileri taşıyor. Afrikalılar yakın gelecekte dünyanın kaderinde gerektiği gibi söz sahibi olacak.
-Bölgede Türkiye’nin imajı ve bizden beklentilerle ilgili neler söylersiniz?
Bu konuda iyimser olmak için henüz çok erken diyebilirim. Ama 25 yıl öncesine göre artık Afrika bizim için çöller ve balta girmemiş ormanlardan ibaret değil. Bir akademisyen olarak hem çölleri hem de ormanları gördüm, gittikçe gelişen ve kalkınan şehirlerde yaşadım. Günümüz Türkleri buraya asırlarca ömürlerini veren ataları kadar büyük fedakârlık seviyesine ulaşmasalar da kıtayı onlardan daha geniş alanda iyi tanıdılar diyebilirim. Artık Türk Cumhuriyetlerinin dikkatlerini de bu kıtaya çevirmemiz gerekir, Afrika ülkelerinin dikkatlerini de oralara döndürme zamanı geldi. Adı küreselleşme ise herkes içinde yer almalı. Sadece ayrıcalıklı ülkelerle küreselleşme olmaz. Afrika artık üretmek zorunda, sadece tüketici olmamalıdır. Geri bırakılmışlığına son verecektir. Tüm imkânlarını hem ülkesinden giden hammadde kaynaklarının taşınması için hem de mamul hâle geldikten sonra tüketmek için geri getirirken taşıma ücreti ödemektedir. Bizden en büyük beklentileri ‘Siz nasıl yaşıyorsanız biz de öyle yaşamak istiyoruz, insan olarak buna hakkımız var.’ cümlesiyle özetlenebilir. Türk insanı bunu başardığı gün kıta ülkelerinin tüm beklentilerine büyük oranda cevap vermiş demektir.
-Anadolu insanının Afrika’ya ilgisi yeni değil. Ticaret, yardım ve eğitim faaliyetleri için o coğrafyaya yıllardır gidiliyor. Bu faaliyetler Türkiye’nin imajı ve Afrika politikası açısından ne ifade ediyor?
İnanın sadece bu soru bile bir röportaj konusudur. 1993 yılında ilk defa Mali’nin başkenti Bamako’ya gittiğimde kendisini Türk Ermeni’si olarak tanıtan Lübnanlı bir lokantacı vardı. Kendisiyle tanışınca Türk değil, Arap Ermeni’si olduğunu söyledi. Sadece Ermeni olduğunu söylese de yeterdi; ama kendini her iki milletle bağlantılı ifade etme ihtiyacı hissediyordu. Ertesi yıl Amerika’nın çölleşmeye karşı projelerinde çalışan bir Türk mühendis ile tanıştım. Ama 2010 yılında aynı ülkeye gittiğimde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği, 6 Türk okulu, onlarca öğretmen ve aileleri, buraya sıkça uğrayan iş adamları, Eyüp Müftülüğü’nün inşa ettiği Bamako Eyüp Sultan Camii gibi daha nice etkinlik alanı oluşturduk. Onlarca Malili öğrenci Türkiye’de eğitim görüyor. Bunu kıtadaki her ülke için yayabiliriz. STK’larımız hem Türkiye tarafından hem Afrika tarafından gerçekten madalyaların en ihtişamlılarına layık. Halkımızın hayır duygusunu harekete geçirerek ülkemiz ile Afrika toplumları arasında büyük köprüler inşa ettiler. Bu köprüler gönülden gönüle kuruldu. Kıtadaki Müslüman kardeşlerimizin geleceğini eline silah tutuşturulan birkaç bin gencin tedhişinden korumak için onlara daha yakın olmamız gerekiyor.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.