Etiket arşivi: milletvekili

AK PARTİ DOSYASI : ÖRNEK (!) BİR AKP MİLLETVEKİLİNİN KARNESİ /// OKUYUN VE OKUTUN ///


İSTİHBARAT : CHP MİLLETVEKİLİ Vahap Seçer : “Allah aşkına MİT ne iş yapar ?”


Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nun CHP’li üyesi Seçer, MİT’i sorguladı, Başbakan Yardımcısı Atalay sessiz kaldı. "Sokaktaki simitçi, tarladaki çiftçi Mehmet Efendi dahi dinlendiğini düşünüyor"diyen Seçer, Reyhanlı’da, Uludere’de ve daha birçok olayda MİT’in istihbarat zafiyeti içinde olduğunu vurguladı. Seçer, AKP döneminde örtülü ödenekteki patlamaya da dikkat çekti.

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi ve CHP Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) ortam ve telefon dinlemelerindeki yerini sorguladı. Vatandaşın bu konuda tedirgin olduğunu vurgulayan Seçer, "Sokaktaki simitçi, tarladaki çiftçi Mehmet Efendi bile dinlendiğini düşünüyor" dedi. Seçer, AKP döneminde örtülü ödenekteki patlamaya dikkat çekti.

Vahap Seçer, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Başbakanlık ve bağlı kuruluşların 2014 yılı bütçelerine ilişkin görüşmeler sırasında önemli değerlendirmeler yaptı. Seçer’in sorduğu sorulara Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise sessiz kalmayı tercih etti. Seçer’in görüşmelerde dile getirdiği soru ve görüşleri özetle şöyle:

BAŞBAKAN DİNLENİYOR MU?

Telefon ve ortam dinlemeleri bizim aslında gündemimizi son yıllarda meşgul eden önemli bir konu özellikle AKP iktidarında. Sokaktaki simitçi, tarladaki çiftçi Mehmet Efendi dahi dinlendiğini düşünüyor. Acaba Başbakan dinleniyor mu? Bunu niye sordum? Çünkü Sayın Başbakan 22 Aralık 2012’de bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Evimin altında çalışma ofisinde böcek bulundu”. Geçtiğimiz günlerde de NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı) Avrupa’da birçok siyasetçiyi dinlediği ortaya çıktı, bunlardan bir tanesi de Merkel ve uzun süreden beri dinleniyor. Onun için açıklanması lazım, Sayın Başbakan dinleniyor mu? Başbakan’ın TBMM’deki çalışma ofisinde 330 bin lira harcanarak bir tadilat yapıldı. Acaba tadilat, böcek var mı yok mu diye aramak için mi yapıldı? Ayrıca şunu öğrenmek istiyorum: Gerçekten, bir milletvekili olarak merak ediyorum, telefonlarımız dinleniyor mu?

ÖRTÜLÜDE PATLAMA

Örtülü ödenekten 2005 yılında 156 milyon lira harcanmış. Bugün 2013 yılının ilk dokuz ayında toplam 920.5 milyon liraya çıkıyor. Geçtiğimiz yıl, 2012’de bu rakam 1.2 milyar TL’ye kadar çıkmış. Peki, bu paralar nereye gidiyor? Yaygın kanı, Arap baharıyla beraber Libya’da, Mısır’da, hatta Suriye’de bu paralardan oralara aktarıldığını, özellikle, Suriye’de meydana gelen çatışmalarda Suriyeli mevcut yönetime karşı olan muhalif gruplara örtülü ödenekten ciddi paralar aktarıldığı yönünde. Silah alımında kullanıldığına dair önemli iddialar var. Tabii bunların yanıtını vermek sizlere düşüyor.

MİT BÜTÇESİ

2010 yılında Hakan Fidan göreve geliyor. 2010 yılında MİT’in bütçesi 523.4 milyon TL. Bugün 2012 yılı sonu itibarıyla 751 milyon TL. 2014 yılında da 1 milyar TL’nin üzerinde bir bütçe öngörülüyor. İyi güzel de acaba iyi iş çıkartabiliyor mu? MİT’e bakıyorum, şimdi MİT’in görevleri arasında milli güvenliğe ilişkin iç ve dış tehditlere yönelik çalışmalar yapmak var. İyi güzel MİT’in bütçesini artıralım ama şimdi iç güvenlik, dış güvenlik tehdidini MHP’li ya da CHP’li muhalif siyasetçilerden, siyasetçi dışında iş adamlarından mı olduğunu düşünüyor MİT?
İSTİHBARAT ZAAFİYETLERİ

İstihbarat zafiyetleri de var MİT’in. MİT’in görev alanları içerisinde birçok önemli olay meydana gelmeden önce bunu ortaya çıkartması lazım, ilgili kurumlara istihbari bilgiler vermesi lazım. Uludere olayı var, 34 yurttaşımız orada öldü, orada katledildi, bu bir istihbarat hatası mıydı? Bunun MİT neresinde? Reyhanlı’da 53 yurttaşımız öldü. Böyle bir katliama, böyle büyük bir olaya MİT seyirci kaldı. AKP Genel Merkezi lav silahıyla saldırıya uğradı, yine MİT ortada yok. Emniyet Genel Müdürlüğü polisevi, yine uzun namlulu silahlarla, lav silahıyla saldırıya uğradı, MİT ortada yok. Pilotlarımız kaçırılıyor Lübnan’da, MİT ortada yok. Allah aşkına MİT ne iş yapar?

YEŞİL YAŞIYOR MU?

90’lı yıllar çok önemli yıllar. Devletin içerisine sızmış birtakım yapılanmalar, çeteler, işte MİT’in kullandığı örneğin bir Yeşil meselesi var. Yeşil tipli adamlar hala var mı? Hatta Yeşil yaşıyor mu, onu öğrenmek istiyorum.

GÖRÜNTÜLERİ İZLEDİNİZ Mİ?

Gezi olaylarına ilişkin burada Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’na ait hem Başkan burada hem orada görev yapan arkadaşlar burada. Gezi olayları sırasında AB Bakanı Sayın Egemen Bağış, AB büyükelçileriyle bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda Gezi sürecini anlattı. Onlara süreç içerisindeki gelişmeleri anlatan, fotoğraflayan bir dosya sundu. Ayrıca on beş dakikalık bir video, orada büyükelçilere gösterildi ve orada camilerde içki içildiğinin görüntüleri verildiği iddiaları yayıldı. Tabii bu Başbakan tarafından defeatle dile getirildi ama bunun aslı astarı çıkmadı. Bu konuda o toplantıda yer alan bürokratımız varsa bu konuda bizlere bilgi vermesini istiyorum.

ulusalkanal.com.tr

CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Güçlülerin Hukukunu Himaye Edenler !!!!


7 Kasım 2013

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Sn.Sadullah Ergin tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

İlgi ; Dönemin Adalet Bakanlarına sunulan 06.05.20008 tarih-3530, 15.07.2008 tarih -4541, 17.10.2008 tarih-5373, 18.04.2012 tarih 7/6474 sayılı önergelerimiz.

–İlgi önergelerimizde ve mezkur cevaplarda ortaya çıkan bulgulara göre;14 Ocak 2008 tarihinde vuku bulan ve kamuoyunda artık “Trafik Cinayeti” olarak adlandırılan olay sonucunda Sinem Reyhan Yalçın hayatını kaybetmişti. Olayın faili olan Faruk Kalkavan ve arkadaşlarının alkollü oldukları, olay günü kokain kullandıkları, aşırı süratle ve slalom yaparcasına araç kullandıkları, emniyet şeridinde park halindeki aracını kontrol eden Sinem’e çarptıkları , otonun 130 metre kadar durabildiği , fren izinin olmadığı açıklık kazanmıştır.

Bu olayın sonucunda fail Faruk Kalkavan, Hükümet üzerindeki nüfuzunu kullanmış, adil yargılamaya müdahale sonucunu yaratan gelişmeleri yaratmış ve mahkumiyet kararı öncesinde elini kolunu sallayarak yurt dışına kaçmıştır. 60. Hükümetin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’ın da bilgisi dahilinde gelişen pek çok gelişmeye rağmen ; yargı ve idari mekanizmaların görevlerini bihakkın yapmaması sebebiyle , hükümlü Faruk Kalkavan’ın Türkiye’ye iadesi uzun süre sağlanamamıştır. Hükümlü Faruk Kalkavan Belarus’ta iş adamı olarak faaliyetini sürdürmüştür.

Ailenin olayı ısrarla takip etmesi ve kamuoyunun duyarlılığı sonucunda Belarus’ta yakalanan Faruk Kalkavan , cezasının infazı için 9 Ağustos 2012 tarihinde Ümraniye Cezaevine konulmuştur.

Faruk Kalkavan’ın infaz aşamasında da , Hükümet üzerindeki nüfuzu yoluyla kendisine imtiyazların yaratıldığı ve infazın adeta içinin boşaltıldığına dair bilgiler kamuoyuna yansımıştır. Temmuz ayında İstanbul’da, rüşvet karşılığında cezaevine silah, uyuşturucu ve cep telefonu soktukları iddiasıyla aralarında Silivri 1 Nolu L Tipi Ceza İnfaz Kurumu 2. Müdürü , Kartal Açık Cezaevi Müdürü ve Polislerin de bulunduğu 35 kişinin gözaltına alınması olayıyla bağlantılı olarak ; rüşvet verdiği iddiasıyla Faruk Kalkavan hakkında da soruşturma başlatılmıştır. Esasen, Kalkavan’ın bu suçlamayı kabul ettiği , görevlilere para vermek zorunda kaldığı yönünde savunmalar yaptığı da bilinmektedir.

–Ortaya çıkan bu bulgulara göre; Ceza İnfaz Yasasına göre açık cezaevinde yatan hükümlü hakkında artık denetimli serbestlik hakkının kalkması ve kapalı cezaevinde infazın yapılması gerekirken; adı geçenin , işine ve üniversiteye devam ettiği , yıllık izinlerinin dışında gündüzleri Üniversite eğitimini sürdürdüğü bilinmektedir.

Yukarıda sözü edilen rüşvet operasyonuyla bağlantılı olarak ayrıca yargılama yapılması ve beraberinde de mevcut infaz hükümlerinin yeniden değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

İlgi önergelerde safahatı açıklandığı ve iş bu önergede de belirtildiği üzere; hükümlü Faruk Kalkavan’ın Adalet Bakanlığı tarafından himayesinin devam ettiği ve kendisine özel imtiyazların yaratıldığını gösteren bulgular söz konusudur. Yargılama aşamasında kamu vicdanını yaralayan adaletsizliklerin, infaz aşamasında da bir başka boyutuyla devam ettiğini gösteren gelişmeler varlığını sürdürmektedir.

Sözü edilen bilgi ve değerlendirmeler ışığında soruyoruz;

(1) Hükümlü Faruk Kalkavan ile ilgili cezanın infazı hangi aşamadadır?

Denetimli serbestlik durumu nedir?

(2) Rüşvet verdiğini kabul eden Kalkavan ile ilgili adli soruşturma hangi aşamadadır?

Bu soruşturmanın mevcut infaza etkisi ve sonuçları nedir?

Yasal ve idari gerekleri yapılmış mıdır?

7 Kasm 2013 soru nergesi Sayn Adalet Bakanna Trafik Cnayeti.doc

CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Suriyeli Sığınmacılar olayındaki yeni gelişmeler


6 Kasım 2013

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sn. R.Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

–Suriye’deki çatışma ortamı sebebiyle, ülkemizde “sığınmacı” durumunda olan ve “geçici” olarak ikamet eden kişilerin sayısının “600 bini” çoktan aştığı bilinmektedir. Sığınmacıların bir bölümünün kayıt dışı giriş yaptıkları yine bir diğer gerçektir.

Sığınmacılar üzerinden doğmuş olan sorunlar, Türkiye’nin toplumsal barışını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bu sorunlar çok yönlüdür. Güvenlik sorunu yanında, insanlık dramları yaşanmaktadır. Masum ve çaresiz sığınmacıların arasına karışan provokatörler (Terör örgütleri ve yabancı istihbarat elemanları gibi), Türkiye için ciddi bir tehdit unsuru haline gelmişlerdir. Hükümetin yanlış politikaları sonucunda Türkiye – Suriye sınırı kevgire dönmüştür. Türkiye bu alanda, Devlet olarak egemenlik yetkisini kullanamaz haldedir.

Bilindiği gibi; uluslararası mevzuatta kabul edilen “Geri Kabul Anlaşması” ; 3. Ülke yurttaşlarının , AB’den sınır dışı edilmelerini kolaylaştırmak amacıyla , 1994 yılında AB Üyesi Ülkeler tarafından düzenlenen ve Avrupa Birliğinde gayri nizami şekilde bulunduğu tespit edilen kişileri, AB sınırları dışına çıkarma amacı taşıyan bir anlaşma niteliğindedir. Bu anlaşmanın imzalanması halinde ; imzacı Devlet, AB sınırları içinde gayri nizami veya usule aykırı bir şekilde bulunduğu tespit edilen yurttaşlarını ve ülkesinin sınırlarından geçerek AB’ye giriş yapmış tüm yabancıları kabul etme yükümlülüğü altına girmektedir.

Suriye olayındaki özel konumumuz gözönüne alındığında; vize kolaylığı vaadiyle , bu anlaşmanın onaylanması kısa dönemli bir seçim propagandası olarak gündeme gelebilecektir. Hükümetin bu yönde bir yaklaşım içinde olduğunu gösteren gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Ancak, Türkiye’nin coğrafi konumu sebebiyle, transit geçiş yapılan bir ülke olduğu gözönüne alındığında, bu anlaşmanın imzalanması halinde, Türkiye çok ağır bir yükün ve sorumluluğun altına girecektir. Telafisi mümkün olmayacak ihtilaf ve sonuçlar doğacaktır.

Bir diğer husus; Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların, muhtelif İl’lere dağıtılarak , AKP açısından kazanma ihtimali kritik olan İl’lere yerleştirildikleri ve bu yolla yerel seçimlerde “haksız oy temini” yoluyla avantaj sağlanacağı, seçim sonuçlarına müdahale edileceği yönündeki bulgu ve bu yönde doğmuş olan kaygılardır.

Tüm bu hususların ivedi olarak açıklanması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi zorunluluğu vardır.

Buna göre;

(1) Suriye’deki iç savaş sebebiyle Türkiye’ye intikal eden sığınmacı sayısı nedir? Ne kadarı konteynırlarda , ne kadarı kent merkezlerinde bulunmaktadır? Bu kişilerin statüsü nedir?

Kayıt dışı giriş yaptığı tahmin edilen sığınmacı sayısı ne civardadır?

(2) Sığınmacı durumunda olan bu kişilere “Mülteci” statüsü verilmesi yönünde herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır? Mülteci statüsü verilenler var mıdır?

Bu kişilerin, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olması yönünde herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

(3) Bu kişiler, hangi İl’lere ve hangi sayıda yerleştirilmiştir? Bundan sonrası için nasıl bir planlama yapılmaktadır?

(4) Geri Kabul Anlaşmasının imzalanması ve yasalaşmasıyla ilgili gelişmeler nedir? 1951 tarihli Cenevre Konvansiyonundaki şerhin kaldırılması söz konusu mudur? Bu yönde görüşmeler yapılmakta mıdır?

(5) Konteynır ve Kent Merkezlerinde bulunan sığınmacıların karıştığı ya da sebebiyet verdiği olaylar sonucunda kaç kişi ölmüş, kaç kişi yaralanmıştır?

CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Marmaray’da Ciddi Soru İşaretleri


6 Kasım 2013

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sn. R.Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.

Atilla Kart

CHP Konya Milletvekili

Marmaray” ile ilgili görüş ve düşüncelerimi daha evvel kamuoyu ile paylaşmıştım. Hem bir yurttaş olarak ve hem de Milletvekili olarak bu tür proje ve uygulamalardan doğal olarak mutlu oluyor, kıvanç duyuyoruz.

Ancak, bu duygu ve değerlendirmelerimiz, projenin “ihale ve teknik” yönlerine ilişkin kaygılarımızı , sorularımızı ve ihtirazi kayıtlarımızı ortadan kaldırmamaktadır. Zira, AKP’nin, yönetim anlayışındaki zaafiyet sebebiyle bu tür iş ve ihalelerde , bir taraftan çıkar ilişkileri yapılanması ve bir taraftan da teknik zaafiyetlerin yaşandığını 10 yılın uygulamalarıyla biliyoruz.

Bu kapsamda; projenin maliyetinin 5 Milyar Dolara ulaşacağı, bu rakamın benzeri projelerle kıyaslandığında “anormal ve fâhiş” olduğu yönünde teknik değerlendirmeler yapıldığı gibi; böylesine yüksek maliyetle yapılan bir projenin sigorta değerinin oransız ve düşük gösterilmiş olması, ayrıca ve başlı başına sorgulanması gereken bir haldir. Yolcuların can güvenlikleri bakımından ciddi soru işaretleri söz konusu olduğu gibi, yine sigortalanma sürecinde “şaibeli” ilişkileri doğrulayan bulguların ortaya çıktığı görülmektedir.

Bu değerlendirmeler ışığında soruyoruz;

(1)Marmaray için bugüne kadar yapılan toplam harcama tutarı nedir?

Harcamalar hangi meblağa ulaşacaktır?

(2)Marmaray’ın “sigorta değeri” nedir?

Sigorta ilişkisi-sözleşmesi hangi firmayla yapılmıştır?

Sigorta sözleşmesi hangi riskleri kapsamaktadır?

6 kasm 2013 Sn Babakana Soru nergesi Marmaray hk.doc

YANDAŞ MEDYA’DAN CHP MİLLETVEKİLİ ŞAFAK PAVEY’E SALDIRI /// YAZI AŞAĞIDA ///


safaki-bu-adam-bile-yikamadi-engin-de-kimmis-417.jpg

17 yaşında evlenen, boşandığı kocasının soyadını taşıyan CHP”li

Önceki gün CHP Milletvekili Şafak Pavey, CHP adına TBMM’de konuşma yapmıştı..

Dindarlara laf atan, feminist söylem eksenli klasik bir konuşma..

Başörtülü milletvekiline iftira..

Söylenmeyen sözü, hacı milletvekiline isnat etme..

“Başörtülü ama daracık pantolon giyen”, hanımefendinin hayal dünyasında var olan bir kızı, erkek arkadaşı ile öpüştürme ahlaksızlığı..

Bunları geçtik..

Bakın daha neler demiş, dikkatlerden kaçırılan o konuşmada, CHP milletvekili Pavey:

“Beş yaşında örtülen, on beş yaşında evlendirilen kızlarımıza bakalım. Geleceğimiz gerçekten kadınlarımızın hali üstünden, berbat bir şekilde değişiyor.”

“Beş yaşında örtülen?”

Var mı gören veya duyan?

Ben bilmiyorum.. Duymadım da..

Haydi onu geçelim..

“On beş yaşında evlendirilen kızlarımız.”

Kanunen mümkün değil.

“Haydi bazı illerimizde fiilen mümkün” diyelim..

İyi de, bunu söylerken, kendi hayatına niye bakmıyor, Pavey Hanım?

15 yaşında evlendirilen kızlardan şikayetçi ama.

Kendisi 17 yaşında evlenmiş.

Belki diyebilir ki, “Beni anne-babam zorla evlendirmedi.”

O daha kötü ya..

Anne-baba, yetişkin yakınlar olarak..

Çocukları için enine boyuna düşünüp, sıhhatli bir karar vermeye gayret ederler..

Peki çocuk tek başına karar alırsa?

Fecaati düşünebiliyor musunuz?

Aslında amaçlanan da, o fecaat..

“Türk toplumunda kızlar küçük yaşta evlendiriliyor.. Özgürlükleri kısıtlanıyor” söylemi geliştirilirken, çocuklarımıza empoze ettikleri hayatı açıkça söylemiyorlar..

Aslında demek istedikleri şu:

“Kızlar ve erkekler, ileri yaşlara kadar bekar kalsınlar.. Bu arada da, evlilik dışı ilişkiler yaşasınlar..”

Amaç sadece ve sadece, “evlilik kurumunu toplum hayatından silmek.”

Anne-baba karışmasın.

Kızlar-erkekler kendi başlarına hayatlarını yaşasınlar..

Tabii küçük yaşta evlilik de önermedikleri için..

Evlilik dışı ilişkiler, yaygınlaşsın..

Olaya bir de şöyle bakalım..

Anne-baba kararı ile evlendirilmeye karşı çıkan Pavey ve benzerleri..

Kendileri ne yapıyorlar?

17 yaşında, gerçekten özgür iradeleri ile eş seçtiklerini mi sanıyorlar?

Batı kültürünün baskısı ile..

Gözleri kör olmuş bir şekilde..

İradeleri iğdiş edilmiş bir şekilde..

Verdikleri kararı, özgürlük mü sanıyorlar?

Evet, bir İngilizi görüp, 17 yaşında onunla evlenen Pavey’in, şimdi kalkıp, “15 yaşında evlendirilen kızların durumu”nu eleştirmesine, kim haklılık verebilir ki?

Bu solakların tüm söylemleri böyle..

Alın, yine Şafak Hanım’ın bire bir örneğini sergilediği bir başka ikiyüzlülük..

Bunlar değil mi, Türk kadınına sürekli “Kocanızın soyadını taşımaya mahkum musunuz? Kızlık soyadınızı alın. Dava açın. Müracaat edin.. Mahkum musunuz siz?

Köle misiniz siz?” diyerek kışkırtanlar.

Evet bunlar..

Peki Şafak Hanım kendisi ne yapıyor?

17 yaşında evlenmiş.

19 yaşında boşanmış.

Hem de 19 yaşında başından geçen o kazadan sonra, kendisini hiç ziyaret etmeyen bir İngiliz koca ile karşı karşıyayız..

Ama Şafak Hanım, Türk kadınlarına tavsiye ettikleri, “Kızlık soyadını taşıma” tercihini, kendi hayatında uygulamıyor..

Kendisini terkeden İngiliz kocadan ne iyilik gördü ise, ayrılalı neredeyse 20 yıl olmuş, hâlâ o İngiliz kocanın soyadını taşıyor!

Bir başka çarpıklık..

Yine bu solaklar, 2 günlüğüne de olsa Batı’ya gidince..

“Yok azizim yok. Bizim ülkemizde insan hayatının hiçbir değeri yok. Bakın Batı’da öyle mi?” muhabbetlerine koyulurlar.

Trafik kazası olur, “İnsan hayatına değer verilmiyor ki!” diye başlarlar..

Hatalara dikkat çeken pozitif eleştiri yapacaklarına, kendi ırkımızdan, kendi dinimizden insanları tahkir etme aracı olarak kullanırlar..

Peki.. Şafak Hanım, bir tren kazasında kolunu ve ayağını kaybetmiş..

Ne olmuş sonra?

Medeni İsviçre, tazminat vermiş mi, Şafak hanıma?

Tek kuruş vermemişler.

Davayı tümden reddetmişler..

Bir de masrafları ödetmişler, Şafak Hanım’a..

Haydi İsviçre reddetmiş..

Türkiye’de önüne bir taş çıkıp düşen olsa, hemen soluğu AİHM’de aldırtmak için insanlarımızı kışkırtan solaklarımız..

Onların şahsında Şafak Hanım.

Kendi başından geçen bu kaza sonrasında, AİHM’e gitmiş mi?

Bildiğimiz kadarı ile gitmemiş.

Niye ki acaba?

AİHM’e mi inanmıyor?

Yoksa haklılığına mı inanmıyor?

Ali Karahasanoğlu

BAŞÖRTÜSÜ DOSYASI /// Prof. Dr. Faruk Bilir : Başörtüsü Ve Milletvekilliği


Prof. Dr. Faruk Bilir

fbilir

Merve Kavakçı’nın başörtülü olarak Meclis’e gelmesinin üzerinden 14 yıl geçtikten sonra bir milletvekilinin başörtülü olarak Meclis’e gelip gelemeyeceği tekrar Türkiye’nin gündemini meşgul etmektedir. Ancak gelinen noktada Türkiye’de 14 yıl önceki şartların olmadığı da bir gerçektir. Zira, bugün demokrasiyi ve temel hak ve özgürlükleri 14 yıl öncesine göre daha fazla içselleştirmiş bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde başörtüsü ile Meclis’e girecek olan vekiller, muhtemelen geçmişte yaşanan o hoş olmayan, aşırı sert ve antidemokratik olarak nitelendirilebilecek tepkilerle karşılaşmayacaklardır. İşin açıkçası durum konjonktürel ve siyasi bir nitelik arz etmektedir. Zira hukuki açıdan baktığımızda milletvekillerinin başörtülü olarak Meclis’e gelemeyeceklerine ya da milletvekilliği yapamayacaklarına ilişkin olarak başta Anayasamızda olmak üzere ne kanunlarda ne de TBMM İçtüzüğünde herhangi bir yasaklayıcı hüküm bulunmamaktadır. Mevzuatımızda yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığından dolayı, bu konuda hukuki bir engelin olmadığını söylemek mümkündür. Kamu hukukunun temel ilkelerine göre, açıkça yasaklanmamış konularda serbestlik söz konusudur. Konunun özgürlük alanına ilişkin olması nedeniyle, özgürlüklerin kural, sınırlamanın istisna olduğu evrensel hukuk ilkesinin bir gereğidir. Ayrıca bu konuya ilişkin düzenlemeler veya yasaklar dar yoruma tabi tutulur ve kıyas yoluyla da genişletilemez.

Milletvekillerinin kıyafetlerine ilişkin tek hüküm TBMM İçtüzüğünün” kıyafet” başlığını taşıyan 56. maddesidir. Bu maddeye göre, “Başkanlık kürsüsünde Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah frak giyer. Görevli katip üyeler de, koyu renk elbise giyerler. Genel Kurul salonunda yer alan milletvekilleri, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Teşkilatı memurları ve diğer kamu personeli ceket giymek ve kravat takmak zorundadırlar. Bayanlar tayyör giyerler. Görevlilerin kıyafeti Başkanlık Divanınca tespit edilir”.

Bu maddede bayan milletvekillerinin tayyör giyebilecekleri düzenlenmiştir. Bu madde bayan milletvekillerinin başörtüsü takmalarını yasaklamamaktadır. Belirtmek gerekir ki, bu konuda yasaklayıcı bir hüküm olmadığı için herhangi bir hukuki düzenlemeye de gerek yoktur. Ayrıca, evrensel hukuk ilkeleri, temel hak ve özgürlükler rejimi ve eşitlik ilkesi de bu konuda bir yasaklamanın olamayacağını öngörmektedir. Çünkü başörtüsü bireysel bir tercih ve özgürlüktür konusudur. 1999 yılında İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın Meclise girmesinin engellenmesi, hukuki bir gerekçeden değil, aksine hukuka aykırı bir davranıştan kaynaklanmaktadır. Başka bir ifadeyle bu engelleme hukuk tanımazlık ve özgürlük anlayışındaki baskıcı- yasakçı bir anlayıştan kaynaklanmaktadır.

Bu konuda, ne anayasada, ne kanunlarda ne de TBMM İçtüzüğünde yasaklayıcı bir hüküm olmadığına göre, bu konuda yazılı olmayan kurallar yani teamüller var mıdır? Başka bir ifadeyle, bayan milletvekillerinin Meclise başörtülü olarak girmelerini yasaklayan bir teamül var mıdır? GÖZLER’in belirttiği gibi, ülkemizde yazılı ve katı bir anayasa sistemi vardır. Anayasada, Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi için, belirli usuller öngörülmüştür. Bu usullere uyularak Anayasanın değiştirilmesi söz konusudur. Dolayısıyla bu konuda anayasal değerde teamüllerden bahsetmek mümkün değildir. Kanun alanında teamüllerin söz konusu olabilmesi için, kanunun teamüllere gönderme yapması gerekir. Kanunlarda böyle bir yasak ve gönderme de söz konusu değildir. Aynı durum TBMM İçtüzüğü içinde geçerlidir. İçtüzükte de hukukun kaynağı olarak teamüle bir gönderme yoktur. Belirtmek gerekir ki, bu konuda teamüllerin ya da geleneklerin olduğunu söylemek, yani bugüne kadar ki uygulamanın bir yasak oluşturduğunu savunmak mantıklı ve makul bir gerekçeye de dayanmamaktadır. Ayrıca, bu konudaki uygulamanın yasak oluşturduğunu savunmak, bir özgürlüğün uzun bir süre kullanılmaması halinde, bunun bir yasaklama içereceğini savunmak anlamına gelir ki, bunu kabul etmek mümkün değildir.

Ayrıca, ARSLAN’ın da ifade ettiği gibi; “Başörtüsünün ‘siyasal İslam’ın simgesi olduğu, dolayısıyla Cumhuriyetin temellerini yıkabileceği görüşü, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan, tamamen korkuların ürünü bir faraziyedir. Bu tıpkı yükseklik korkusu gibidir. Bu korkuyu yenmenin yolu da korkunun objesiyle yüzleşmektir”.

(1)GÖZLER, Kemal, “Türk Anayasa Hukukunda Teamül Olabilir mi?”, Türkiye Günlüğü, Sayı 56, Yaz 1999, s.36.

(2)GÖZLER, s. 36.

(3)GÖZLER, 43- 44.

(4)ARSLAN, Zühtü, Başörtüsü, Ak Parti ve Laiklik:Anayasa Mahkemesinden İki Karar Bir Gerekçe, SETA Analiz, Sayı: 2, Ocak, 2009, s. 14.

CHP MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART : Danıştay’dan Sonra AYM’ de İşgal Ve Soygunu Tescil Etti..


Basın Toplantısı Metni ;

(Seydişehir Eti Alüminyum Özelleştirme safahatı hakkında konuşmaya esas metin)

Danıştay’danSonra AYM’ de İşgal Ve Soygunu Tescil Etti….

AKP Hükümetinin talimatlarıyla, TBMM’nde 26 Nisan 2012 tarihinde “organize bir şekilde” gerçekleştirilen soygunun aktörlerini ve AYM’nin bu soygunu tescil eden 4 Ekim 2013 tarihli kararının sonuçlarını değerlendirmek üzere, iş bu basın toplantısını yapmak gereğini duyuyoruz;

26 Nisan 2012 tarihinde; TBMM’nde ne oldu?

Asli-manevi faili ve azmettireni R.Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, Asli-maddi failleri ; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut,

Plan Bütçe Komisyonu Sözcüsü Yozgat Milletvekili Ertuğrul Soysal, Komisyon Başkanı Karaman Milletvekili Lütfi Elvan olmak üzere Plan Bütçe Komisyonunun AKP’li Üyeleri, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve oylamaya katılan AKP Milletvekillerinden oluşan kadro; taammüden ve organize bir şekilde , daha evvel muhtelif aşamalarda gerçekleştirilen soygunları karartmak ve faillerini aklamak , daha doğrusu kendilerini de nihai aşamada kurtarmak amacıyla bir faaliyette bulundular.

Bu faaliyetin adı, yasama faaliyeti değildi.

Bu faaliyetin amacını ve hedefini daha iyi anlatabilmek için , olay safahatını bir kez daha kamuoyunun hafızasına aktarmak istiyoruz. AKP iktidarlarıyla birlikte; haksız, hukuksuz, yasal dayanağı olmayan “adrese teslim” özelleştirmelerin yapılması mutad bir hal almıştır. Hükümete yakın olduğu bilinen , özel himayeye mazhar olan sermaye gruplarına belli tesislerin yok pahasına satıldığı bir dönemi Türkiye yaşadı ve yaşıyor.

Seydişehir Eti Alüminyum, Balıkesir Seka, Tüpraş’ın %14.6’sının satışı, Telekom özelleştirmesi, Kuşadası ve Çeşme Limanı gibi olaylarda bu uygulamaların acımasız ve ölçü tanımaz örnekleri görülmüştür.

Talan ve işgal süreçlerini, Seydişehir Eti Alüminyum örneği üzerinden bir kez daha değerlendiriyoruz ;

–Değeri asgari ölçülerde 4,5 Milyar Dolar olan bu tesisler, 305 Milyon Dolara birilerine aktarıldı. Metalurji Mühendisleri Odası, Tes-İş, KİGEM ve Tarafımızdan açılan davalar sonucunda; Danıştay Kasım 2007 tarihinde , yapılan özelleştirme işleminin usulsüz ve kamu yararına aykırı olduğunu gerekçeli bir şekilde tespit etti ve özelleştirme işlemlerini iptal etti.

1 ay içinde uygulanması gereken karar, Hükümet tarafından uygulanmadı. Alıcı Firma bu arada işgalini sürdürdü, haksız kazanç sağlamaya devam etti. Bir taraftan da Eti Alüminyumun içini boşaltmaya devam etti. Oymapınar Hidroelektrik Santrali ve Boksit Madeni rezervini kayıt dışı bir şekilde kullandı. Bunların hepsi Siyasi İktidarın himayesi ve iştirakiyle yapıldı.

Alıcı firma bir taraftan da, “davanın konusunun kalmadığı ve fiili imkansızlığın doğduğu” gerekçesini yaratabilmek için, Kendince , şirket hisselerini şirket ortaklarının üzerine devrederek organize suçlardan kurtulmaya çalıştı. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Tarafımızdan yapılan uyarılar üzerine, bu devrin hileli olduğu gerekçesiyle Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesine dava açmak zorunda kaldı. Ancak, öylesine ağır bir iktidar baskısı altındaydı ki, kendi açtığı davadan feragat ederek, bir kez daha suç işledi.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, “….Ben , bu tesislerin Hazine’ye iadesi için görevimi yapmayacağım….” dedi. Daha doğrusu, Siyasi İktidar , “Kanunsuz Emir ve Talimat” yoluyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığına bu suçu da işletti.

AKP Hükümetlerinin, her türlü hukuksuzluğa “kanuni kılıf” yaratma konusunda olağanüstü bir maharetleri olduğunu muhtelif uygulama ve örneklerle biliyoruz. Ancak bu konuda da, yaratıcılıklarını ve kural tanımazlıklarını bir kez daha gösterdiler. Şunu yaptılar;

26 Nisan 2012 akşamı-gecesi, yine “gece yarısı” operasyonu niteliğindeki bir önergeyle, tüm bu talan ve işgallere “özel af” anlamına gelen bir düzenlemeyi , “…oldu-bittiyle , baskınla, tehditle ve karambolle…” Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirdiler.

Hükümet ,bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni iğfal etti.

Yapılan bu düzenlemeyle, 10 Milyar Dolarları aşan soygunların ve faillerinin üstü örtülmek istenildi.

–Bu iğfalin aktörlerini bir kez daha söylüyoruz;

Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , Özelleştirme Yüksek Kurulu Üyeleri ve Bakanlar Kurulu , Asli –manevi fail ve azmettiren durumunda olan bu kadronun hukuksuz talimatlarını uygulamaya memur edilen Meclis Başkanvekili Sadık Yakut, Önce “Katılmıyoruz” dedikleri halde , daha sonra “katılma yönünde” irade beyan eden Bütçe Komisyonu Başkanı Lütfü Elvan ve AKP’li Üyeler, Bu süreci “koordine etmekle” sorumlu olduğu görülen Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve bu organize ilişkilerin figüranı konumunda olan ve sayılarının 100’ü aştığı bilinen AKP’li Milletvekilleri.

Kamu yetkisini, halkın iradesini, milli iradeyi , seçim sandığını iğfal eden bu kadro, suç ilişkileri içinde bu eylemi gerçekleştirmiştir.

–Cumhuriyet Halk Partisi olarak; bu ve benzeri soygunları, 2004-2005 yıllarından bu yana kararlılıkla Halkımız adına sorguluyoruz. 26 Nisan tarihindeki bu organize soygunun da peşini bırakmadık. Komisyonda ve Genel Kurulda her türlü mücadeleyi veren CHP’li Milletvekilleri olarak, bu konuyu Anayasa Mahkemesine götürdük.

AKP’nin , 12 Eylül 2010 referandumuyla çok büyük ölçüde koordine ettiği Anayasa Mahkemesi bile, “…Bu kadarı da olmaz…. Ortada yargı kararları var. Sen Hükümet olarak , bu yargı kararlarının gereğini yapmak zorundasın. Kanun çıkararak da olsa , bu kararların uygulanmasını engelleyemezsin, savsaklayamazsın. …” dedi.

Gelinen aşamada AKP’nin kaçacağı bir yer kalmamıştır.

AYM’nin bu kararı sonrasında; artık başta yukarıda liste halinde ifade edilen Özelleştirme işlemleri olmak üzere , hakkında iptale dair yargı kararı bulunan tüm özelleştirmelerle ilgili yargı kararlarını; Hükümet savsaklamadan, sürüncemede bırakmadan uygulamak zorundadır.

Bu yargı kararlarını uygulamayan Hükümet mensupları hakkında, artık Ankara’da kimi Savcı’lar takipsizlik kararı veremeyecek hale gelmişlerdir.

Anayasa Mahkemesinin bu kararı 1 ay içinde uygulanmadığı takdirde; Başta R.Tayyip Erdoğan, Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Bakanlar Kurulu Üyeleri olmak üzere, yukarıda adı geçen tüm aktörlerin, kanunsuz emir ve talimatları uygulayan tüm Bürokratların ; hem cezai ve hem de hukuki anlamda kişisel sorumluluklarının doğduğunu , bu süreci de takip edeceğimizi kamuoyu huzurunda bir kez daha ifade ediyoruz.

24 ekim 2013 basn toplants Seydiehir Eti Alminyum zelletirme.doc

TERÖR : PKK UYUŞTURUCUSU İÇİN CHP MİLLETVEKİLİNDEN MECLİS ÖNERGESİ


PKK UYUTURUCUSU N MECLS NERGES.pdf

BALYOZ DAVASI /// MHP’li Engin Alan : Milletvekili olarak doğmadım


CHP’li Altay: Alan’ın tek amacı Türk halkına hizmet etmek. Alan, ‘Milletvekili olarak doğmadım ama vatansever olarak doğdum ve hala vatanseverim’ dedi

Ergenekon davasında cezaevinde yattığı süre göz önünde bulunarak tahliye edilen CHP Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, bu kez ziyaret için cezaevine gitti. CHP’li Haberal, vekil arkadaşlarıyla birlikte Mustafa Balbay ve Balyoz Davası’nda aldığı 18 yıllık cezası onanan Engin Alan’ı ziyaret etmek için Sincan Cezaevi’ne gitti. Cezası onandığı için vekilliği düşecek olan Engin Alan’ın “Ben annemden milletvekili olarak doğmadım. Ama annemden doğduğumda vatanseverdim hala vatanseverim” dediği öğrenildi.

CHP milletvekilleri, Sincan F Tipi Cezaevi’nde yatan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’ı ziyaret etmek üzere cezaevine geldi.

CHP Grup Başvekili Engin Altay, Zonguldak Milletvekili Mehmet Haberal, Bolu Milletvekili Tanju Özcan, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya, İstanbul Milletvekili Celal Dinçer, Manisa Milletvekili Sakine Öz, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve İstanbul Milletvekili Sedef Küçük, Sincan F Tipi Cezaevi’nde yatan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay ve MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’la görüşmek için cezaevine giriş yaptı.

Yaklaşık 2,5 saat süren ziyaretin ardından gazetecilere açıklamalarda bulunan CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, milletvekillerini cezaevinde ziyaret ettiklerini söylemekten bile utanç duyduğunu belirtti.

Milletvekillerinin tutuklu olmasının demokrasilerde kabul edilemez bir durum olduğunu vurgulayan Altay, şöyle devam etti:

“Sayın Balbay ve Sayın Alan ile görüştük. Kendileri gayet moralli, umutlu ve rahatlar. Kendilerini iyi görmekten mutluyuz ama bu tablo Türkiye’ye yakışan bir tablo değil. Özellikle dün Yargıtay’da sonuçlanan Balyoz davası bir kez daha gösterdi ki siyasi davaların sonuçları da siyasi neticeleniyor. Bu bakımdan hiçbir hukuku normu ile izah edilemeyecek şekilde burada bu milletvekillerimiz gerek Ergenekon’dan gerek Balyoz davasından gerek 28 Şubat davasından yargılanan, içeride tutulan herkes rehine olarak içerde tutuluyor.”

‘Alan, milletvekilliği ile meşgul değil’

Altay, MHP milletvekili Engin Alan’ın Yargıtay’ın kararına ilişkin yorumunun ne olduğunun sorulması üzerine, Alan’ın milletvekilliğiyle meşgul olmadığını söyledi. Alan’ın “Ben annemden milletvekili olarak doğmadım. Ama annemden doğduğumda vatanseverdim hala vatanseverim” anlayışı içerisinde olduğunu dile getiren Altay, Alan’ın tek amacının Türk halkına hizmet etmek olduğunu söyledi.

Ergenekon ve balyoz davalarının siyasi intikam projesi olduğunu ifade eden Altay, bu davalarda verilen kararların kamu vicdanında yer bulmadığını, halkı tatmin etmediğini savundu. Kamu vicdanında karşılığı olmayan mahkeme kararlarının meşru olamayacağını belirten Altay, “O bakımdan gerek dünkü Yargıtay kararlarını gerek daha önceki Ergenekon kararlarını hukuken de vicdanen de meşru saymıyoruz. Hukukun evrensel normlarına da tamamen aykırı buluyoruz” değerlendirmesini yaptı.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!