Etiket arşivi: genelkurmay

GENELKURMAY : Türklerde Askerlik nasıl olur ??


Türklerin birçok özelliklerinin yanında en fazla ön plana çıkmış yönleri de iyi birer asker olmalarıdır. Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda devlet kurmuş olan Türk Milleti’nin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır. İlk Türk Ordusu M.Ö.209 yılında Oğuz Han tarafından kurulmuştur. Askerlik ilk önce Türklerde bir meslek, sonra da milli bir görev olmuştur. Türkler, mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlıklarını ve bütünlüklerini dünyaya tanıtmışlardır. Türk askeri cesur, fedakar, disiplinli

ve saygılıdır. Arap düşünür Cahiz, "Türk’e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez" diyerek Türk ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanunî devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul’da bulunan Büsbek (Busbecq), Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle söz eder:

"Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var."

Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar, İstiklal Savaşı’ndaki zaferimizi "Türk mucizesi" diye adlandırdılar.

Türklerde özellikle şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır. Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere "şehit", sağ kalanlara da "gazi" denir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar." (Al-i İmran Suresi, 169) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir. Türk Milleti, "ölürsem şehit, kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış, son olarak İstiklâl Harbi’de bu inançla kazanılmıştır.

İslamiyet’in Muhafazası İçin

Hiç şüphesiz Türk Milletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur askeri teşkilatlanmadır. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin imrendiği ve aynı zamanda korktuğu, çekindiği bir ordu olmuştur. Aynı zamanda Türk askeri düşmana korku, dostuna ise büyük güven vermiştir.

"Kılıç, Türklerin elinde bulunduğu sürece senin dinîne zeval yoktur." İmam-ı Azam’da Türklerin bu özelliğini şöyle belirtmiştir.

Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur. Türkler askerlik alanında birçok milleti etkilemiş, savaş gereçleri, giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir. Atı bir savaş aracı olarak da kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir. Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardandır.

Özellikle Türk okları, kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla, Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur. Türkler, at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir. Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımından, zaman içerisinde gelişip çoğalmış, ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği, temel özelliklerini, bütün Türk Milletlerinde muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak, kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir.

Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "hilâl taktiği" ,"bozkır taktiği", "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir. Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp, pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte, sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak, imha eder. Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi, İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır. Dandanakan Savaşı’nda, Malazgirt Meydan Muharebesinde, Miryakefalon’da, Mohaç’ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir. Türk Milletlerinin kuruluşu ya da İstiklalinde bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

Halk Ordu, Ordu da Halktır!

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk Milletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür. Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir. Çünkü Türklerde halk ile ordu düzeni aynıdır. Özellikle barış zamanında sivil ve asker diye bir ayırım yapılmamaktadır. Dolayısıyla aynı halka, yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk Milleti’nde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir. Bütün Türk Milletlerinde ordu, halk ile iç içe girmiştir.

Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi. Bu sebeple Göktürkler, kitabelerde yazdığı şekliyle, fethedecekleri topraklara "süleyip konarlardı". Yani sadece "sü" (asker) göndermekle kalmaz, bunun yanında halkı o bölgeye "iskân" ederlerdi. Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin "Türkleşmesi" bu şekilde gerçekleşirdi. Yurt tutmayı amaçlayan "sülemek" ve "kondurmak" siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir.

"Gaza ve cihat" aşkıyla XI. yüzyıldan itibaren Azerbaycan, Suriye ve Anadolu’ya giren Türkler, kendinden önceki bazı kavimler gibi, bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler, aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla, girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir. Çadırlarıyla, arabalarıyla, çifti-çubuğuyla bütün bir millet, Anadolu’ya yerleşmiş, buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur. Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi, askerî olduğu kadar, idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip, güçlenmesine imkân sağlamıştır.

Türk’ün Dünya Nizamı

Türk Milleti’nin tarih boyunca kurduğu devletlerin sayısının 180’i bulduğu kabul edilir. Hatta pek çok tarihçi, araştırmalar derinleştirildikçe bu sayının daha da artabileceğini belirtmektedir. Bu devletlerden 16 tanesi ise dünya tarihinde etkili rol oynamış, çok güçlü devletlerdir.

Türk Milleti her biri diğerinden güçlü olan bu 16 devletle ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hakimiyetleri altında yaşayan farklı etnik kökene mensup toplulukları, her birinin dil ve din farklılıklarını koruyarak, barış, huzur ve güvenlik içerisinde, asırlar boyunca bir arada yaşatma becerisini göstermeleridir. Aynı topraklar üzerinde hakimiyet kuran farklı devletler ise bu başarıyı sağlayamamış, söz konusu topraklara bu kadar uzun süreli hakimiyetler sağlayamamışlardır.

Selçuklu ve Osmanlı Devletleri başta olmak üzere, Türk Milleti’ni bu coğrafyayla bütünleştiren ve güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir. Anadolu’yu fetheden, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç, Türk Milleti’nin özünü oluşturan son derece şerefli ve üstün bir harstır.

Dürüstlüğü ve mertliği ile tanınan Türk Milleti, zulümden ve haksızlıktan uzak duran, adaleti her zaman ayakta tutan, hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olan tutumuyla tarih boyunca üstün medeniyetler oluşturmuştur. Kendilerine tabi olan halklar da her zaman Türklerin yönetiminden razı olmuş, hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir. Bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar’ı, Kafkasya’yı ve Ortadoğu’yu kapsayan coğrafyada, üç dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır.

Türk Milleti, "ölürsem şehid, kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmıştır, son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl Harbi’de bu inançla kazanılmıştır.

Yabancı Gözüyle Türkler ve Osmanlı

"Türkler bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir… Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır… Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar, şehitler ülkesidir. Bence insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun."

Fransız şair Lamartine

"Padişahın imparatorluğunda herkes kendi halinde bahtiyar olabilirdi. Mutlak bir dini hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı."

Ünlü Türkolog Franz Babinger

"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus’a yanaşmayın, haindir sizi yok eder. Fakat kendinizi Osmanlılar’a emanet edin, adil ve merhametlidirler."

Boğdan Beyi Büyük Stefan’ın ölüm döşeğinde oğullarına vasiyeti

"Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa, Osmanlılar’ın idaresi fakirlere daha hayırlıdır."

Protestan Mezhebi’nin Kurucusu Martin Luther

"1526’da (Mohaç’a giden) 200.000 kişi ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan bir başa geçmiştir."

Fransız Yazar J. Michelet

"Bir asır içinde yerlerini Osmanlı İmparatorluğu’na terk eden Balkan Hıristiyan Devletleri umumiyetle sanıldığı gibi Hıristiyan dinini yok etmek isteyen mutaassıp bir düşmanın sebep olduğu dini bir katastrofla ortadan kaldırılmış değildirler."

Romen Tarihçisi ve Devlet Adamı Iorga

"Türk hakimiyetinden yerli Hıristiyanlar bu bakımdan da memnundular ki Türkler gelmeden önce ülkeleri devamlı asayişsizlik ve tahribat içindeydi. Şimdi ise sükun hüküm sürüyordu… Viyana bozgunundan sonra Venedik geçici olarak Sakız ve Mora’yı işgal ettiler. O kadar zulüm yaptılar ki, Sakız ve sonra Mora’ya Türkler dönünce yerli Rumlar onları büyük sevinçle karşıladılar."

Fransız Tarihçi FernardGrenard

"Yirmi yedi yıl kadar önce bazı Protestan Fransızlar padişahın ülkelerinden birine sığınmayı tasarladılar. Bu kararlarının birinci sebebi Katolik Fransa’nın Protestan Fransızlara karşı devamlı zulmü, ikinci sebebi ise Türklerin bütün dinlere karşı cihanşümul ve değişmez müsamahası idi."

Cenevizli Chenier

GENELKURMAY : TÜRK ORDUSU NASIL KURULDU ?


İstanbul Hükümeti,o günün Genelkurmayı,savunma Bakanı ve tüm Bakan ve Bürokratlarıyla elbirliği içinde Serv Anlaşmasını imzaladı.

Serv anlaşması hükümleri gereği,hükümet ve genelkurmay başkanlığı,Orduyu lağvettiler.Askerler terhis oldu,subayların ilişiği kesildi.Dağıtılan Ordunun yerine,50700 kişiyle sınırlı ve subay kadrosu içinde 1500 işgal devletlerinin müfettişleri denetiminde,Jandarma Birliği kuruldu.

Ordunun elindeki tüm silah ve techizat işgalcilere devredilecek.Silah üretimi ve ithalatı kesinlikle yasaklandı.Donanmada ise 6 torpito ve 7 hücümbot bırakıldı.

Tüm bunlar olurken İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon"Türkler için askerlik tümüyle kapanmıştır.Lakin Türkler askerlik yapmak isterlerse,Türkiye sınırları dışına gideceklerdir.Mesela Fransız lejyonu onları kabul eder.Ancak İngiltere buna kesinlikle izin vermeyecektir.Çünkü Türkler,öteki düşmanlarımızdan çok farklıdır.Başka bir yerde askerlik yapmaları bile tehlikelidir.Türkiye ye dönüp yeni bir askerlik örgütü kurabilirler."diye beyanatta bulundu.

İtilaf Devletleri(ABD,İngiltere,Fransa,İtalya..),"yerli misyonerler"le elele,dizdize son kalan TÜRK DEVLETİ Osmanlı İmparatorluğunu dünyadan sildiler.Üstelik bu "yerli misyonerler"Ordunun elinde bulunan tüm silah ve techizatı da,yine Orduya taşıttırarak İşgal güçlerine teslim edilmesi emrini verdiler.

Ancak asil TÜRK Subayları,üstlerinden gelen bu emirleri dinlemediler.Bulundukları vilayetlerde,halkla birlikte taşıyabildikleri tüm silah ve cephaneyi sakladılar.Ve bu nitelikte çok sayıda genç subay,kah dağlardan saklanarak,kah yürüyerek,kah kağnılarla gizlenerek bir yolunu bulup ANKARA ya geldiler.

Ankara,Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde yeniden düzenli Ordu kurmak istiyordu.Ancak,Ankara ya gelen çok sayıda genç sunaya rağmen Ordu yönetecek general ve savaşacak er sayısı çok azdı.Osmanlı Ordusundan rütbelerini geri vererek Ankara ya gelen general Mustafa Kemal dahil sadece 5 kişiydi.

Asker sayıları 15-25 e düşen alaylar,150-200 e düşen kolordular,er sayısı 9000 olması gereken 7.tümen 1100,8.tümen 1800 kadardı.Bölük başına 10-15,tabur başına 35-40 er düşüyordu.

Savaşı,Orduyu ve halkı işgale karşı örgütlemenin tüm yükü rütbeşi yüksek olmayan(yüzbaşı,binbaşı,yarbay..)genç subayların omuzlarındaydı.Bu genç subayların her alanda hizmetleri dolayısıyla askeri kaynaklarda"İstiklal Savaşımıza Subay Harbi"denilir.

Askerlik tarihinde en uzun süren meydan savaşı(22 gün)Sakarya meydan savaşında;askerin sadece yüzde beşi üniformalı,yüzdeyirmibeşinin ayakları tümüyle çıplak,yüzdeyetmişinin ise bir ayağında çarık diğer ayağında eski ayakkabı vardı.(ağlıyorum biraz müsaade)

18 kasım 1921 tarihli ABD istihbarat raporu"Türk askerlerinin çoğunluğunun üniforması yok.Orduya evlerinden gelip katıldıkları yamalı eski elbiseleriyle cephedeler.Bazılarıda Fransız,ingiliz üniforması giyiyor"

Asil TÜRK Ulusu;yoksul,aç,çıplak ancak Gazi Mustafa Kemal’e derinden bağlı.Gazi Mustafa Kemal’de Ulusuyla birlikte yoksulluğu yaşıyor.Çünkü 1919 haziranında istifa etmiş hiç bir geliri yok.Aynı zamanda,İmparatorluğa karşı çete kurarak isyan başlattığı vatan hainliği suçundan idam cezasına çarptırılmış ve görüldüğü yerde tutuklanacak eğer karşı gelirse silahla ölü veya diri yakalanacaktır.

Sade ve temiz bir avcı ceketi,eskidikce tamir edilen bir çift siyah çizmesi ve İstiklal Savaşı boyunca giydiği belden kemerli açık renk bir tane paltosu.Ankara nın üç kışını da o paltoyla geçirdi,cephelerede o paltoyla katıldı.(ağlıyorum biraz müsaade)..

Yırtık yamalı elbiseleri,yalınayak yada teki başka çarıklarıyla bir avuç yoksul TÜRK;muzaffer zengin her türlü imkana sahip işgalci güçler ve onlarla her türlü konuda işbirliği içinde iç hainlere karşı ölüm kalım savaşı veriyordu.

Gazi Mustafa Kemal ve TÜRK Ulusu,hem vatanın dört bir yanında savaşıyor,hemde tekrar düzenli ordu kurmak için çalışıyordu.

Başkomutan Gazi Mustafa Kemal;Genelkurmay ve milli savunma Bakanlığını Başkomutanlıkla birleştirdi,diğer bakanlıklarlada eşgüdüm sağlayan yeni bürokrat yapılanmayı kurdu.

Düzenli Orduyu kurabilmek için,7 ağustos tekalif-i Milliye emri,8 ağustos ta tekalif-i milliye komisyonu kurdu.On maddelik buyruk yayınladı.

1-Milletten ellerinde ordunun işine yarayacak ne varsa

2-Tüm yurtta her aile den,bir kat çamaşır,bir çift çorap,bir çift çarık istedi.

3-bez,kaput bezi,pamuk,yıkanmış yada yıkanmamış yün,kumaş,kösele,sarı yada siyah deri,dikilmiş yada dikilmemiş çarık,potin,ayakkabı çivisi,tel çivi,saraç ipi,mıh,yem torbası,demir,nal,yular,kolon,kaşağı,eğer,un,arpa,fasulye,bulgur,nohut,mercimek,kasaplık hayvan,şeker,gaz,mum,tuz,pirinç,sabun,yağ,zeytinyağı,çay.

Ve tüm bu istenilenler için bedeli sonra ödenmek üzere makbuz verilecek.Ancak asil TÜRK Ulusu para istemiyor.İstememesine rağmen millet yoksul olduğu için,makbuz almayanın malı alınmıyor.Bunun üzerine makbuz almak zorunda kalıyordu.

4-5-6-7 ve 8.ci buyruklarda savaşa elverişli silah ve cephane,benzin,vazelin,gres yağı,makine yağı,araba lastiği,lastik yapıştırıcı,buji,soğuk tutkal,telefon makinesi,kablo,kablo,pil..

9-Demirci,marangoz,döküm ustası,saraç,arabacılar,imalethanelerin listesi,kasatura,kılıç,mızrak yapacak ustalar.

10-Dört tekerlekli yaylı araba,dört tekerlekli at,öküz arabası,kağnı donanımları ve hayvanları,binek yada top çekecek atlar,katırlar,develer ve eşeklerinyüzdeyirmibeşinin orduya teslimi.

12 ağustos 1921 kurban bayramının birinci günü,Başkomutan Gazi Mustafa Kemal;Hacı Bayram Camiinde yaklaşık beşbin kişiyle bayram namazını kılıyor ve hemen o gün cepheye hareket ediyor.

Cephelere gidenler gitti.Geride kalan kadınlar,çocuklar ve ihtiyarlar;fişek dolduruyor,sargı bezi hazırlıyor,iç çamaşırı,çarık dikiyor.Yiyecekler topluyor,düşmandan elde edilen silahlar.Yine kadınlar,çocuklar ve yaşlılar vasıtasıyla cepheye götürülüyordu.

Tutsak olmayacağını,her türlü ağır şartlara rağmen tüm dünyaya haykıran asil TÜRK ULUSU;dünyada hiç bir millette görülmemiş olağanüstü bir dayanışmayla,yoksulluklar,yokluklar içinden 200 bin kişilik yeni ORDUSU nu kurdu ve onu savaşa hazırladı.Sıkıntılar,alınterleri ve gözyaşlarıyla;vatanı işgal ettiren ve orduyu dağıtan hükümete rağmen,10 bin,15 bin kadar,üzerinde yırtık yamalı elbiseleri,yalınayak ,yırtık çarıklarıyla Vatan savunmasına koşan evlatlarından,200bin kişilik silahlı,muzaffer,yiğit TÜRK ORDUSU nu yarattı.

Üstelik tüm bu inanılmaz seferberliğin içinde kahraman TÜRK kadınları,tarlalarını işlediler cephedeki ORDUSU na yiyecek sağladılar.

İşte,TÜRK DEVLETİ Türkiye Cumhuriyetinin kahraman ORDUSU böyle kuruldu.

GENELKURMAY : TSK’ya saldirilar aslinda ulus devlete


TSK’YA yonelik gayet bilincli ve organize saldirilar artarak devam ediyor. Bir bolumu irkci-kafatasci Kurtculer ve diger yani da gayri milli Islamci gruplar tarafindan yonlendirilen saldirilarin ortak hedefinin milli devlet yapisi oldugu da gun gibi ortada. Bu iki gruba numaraci cumhuriyetciler canhiras destek veriyor.

Pek cogu eski ihtilalci Marksist kokenden olan bu numaracilar, belirli bir sosyal tabana dayanmamakla birlikte, basin ve televizyonlarda elde ettikleri konumlarini tam anlamiyla ordu ve milli devlet dusmanligina hasretmis bulunuyorlar. Bu uc grubun normalde ortak baglari ve hayat tarzlari pek de birbiriyle uyumlu degil. Tek ortak noktalari TSK dusmanligi.

Aslinda ulus devlete saldiriyorlar

TURK Ordusu’na yonelik hucumlarin sebebi Turk milli devleti. Turkiye’nin ulus devlet yapisi bu gruplari rahatsiz ediyor. Kendilerine Islamci diyen ama Islamcidan baska her seye benzeyen cemaat ve topluluklar butunuyle emperyalizmin masasi haline geldiler. Emperyalizm kuresellesme laflari arasinda ulus devletleri mumkun oldugunda tasfiye etmek istiyor; onlar da bu projeye kendi ic politika stratejileri geregi fazlasiyla taseronluk yapiyorlar.

Kuresellesmeyi kendi cikarlari dogrultusunda butun milli devletleri tasfiye etmek amaciyla kullanan emperyalist gucler, Turkiye buyuklugunde milli devletlerden pek hazzetmezler. Cunku milli-ulus devlet yapilari kuresellesmenin amaclariyla catisir; bir hukumet kuresellesmenin amaclari dogrultusunda hareket etse bile, bir sonraki itiraz edebilir. Ayrica Turkiye buyuklugunde milli devletler kuresellesmeye karsi cikarken etraflarina irili ufakli pek cok ulkeyi de toplayabilirler.

Dolayisiyla Turkiye buyuklugundeki milli devletlere demokrasi laflariyla saldirilar olur. Ama bu saldirilara kendisine Islamci diyen grup ve cemaatlerin emperyalist ulkelerin amaclari bu kadar belirgin hale geldigi bir ortamda destek verebilmesi Islam dunyasi icerisinde ilk oluyor. Bu yuzden bu gruplara ‘ilimli Islam’ degil bagimli Islam demek lazimdir. Cunku bu tarz bir Islami anlayis Amerika-Israil hattinda pisirilmis ve kivama getirilmis melez ve gayri milli bir anlayisa dayanir.

Irkci-kafatasci Kurtculer de ayni amaca hizmet ediyor

BU uclu gruptan dogrudan kendi stratejik amaclarina hizmet edeni belki de siyasi Kurtculer. Gerek Barzani-Talabani ikilisi gerekse Turkiye’nin bas belasi PKK emperyalizmin piyonlari olarak hareket ediyorlar. Barzani-Talabani ikilisi butun bolge ulkeleriyle ve vaktiyle Sovyetler Birligi ile isbirliginden bir sey elde edemedikleri icin, Saddam Huseyin’in Kuveyt’ten cikarildigi 1991 yilindan bu yana Amerika’nin ajanlari haline geldiler.

Amerika ve Israil Ortadogu’daki ulkelerin haritalarini degistirmek isterken en buyuk parsayi kendilerinin kapacagini dusunen bu netameli kisilikler Washington ile stratejik muttefik iliskileri icine girdiler. Onlarin bu iliskileri devam edecek; cunku etmek zorunda. Bu iliskinin sonunda Barzani-Talabani Dimyat’a pirince giderken bolgedeki herkesi kaybedecek gibi gorunuyorlar.

PKK ise Barzani-Talabani hareketinin ve Amerika’nin kirli bir uzantisi oldu. Barzani Kerkuk sehrine el koyarken Turkiye’yi mesgul etme gorevini ustlenmis durumdaki PKK’nin bir kanadi da PJAK adiyla Iran’la ugrasiyor. Barzani’nin ve Turkce yayin yapan gazete ve televizyonlardaki Barzanicilerin her firsatta TSK’ya saldirmalari bosuna degil; cunku onlar kurmak istedikleri Buyuk Kurdistan’in onundeki engelin TSK oldugunu gayet iyi biliyorlar.

Ikinci Cumhuriyetciler

1960’LAR ve 70’lerde siki solculuk hatta komunistlik yapan Ikinci Cumhuriyetciler, ordu ve ulus devlet dusmani her grupla isbirligi yaptilar. Simdilerde de bu iki grubun arkasina takilmis durumdalar. Onlara verdikleri destegin hangi noktaya kadar gidebilecegi konusunda kafalari en iyimser ifadelerle karisik. Muhtemelen bu gruplarla yaptiklari kader birligi onlari sonuna kadar goturecek.

Ikinci Cumhuriyetciler Marksist kokenden geldikleri icin cok kolay fasizme kayabiliyorlar. Kendilerini elestiren yazarlarin gazetelerden atilmasini istemekten, kendilerinin calip kendilerinin soyledikleri programlari demokrasi diye yutturmaya kalkismaya kadar bir dizi fasizan eylemin icinde olduklari acik.

Ortak payda ulus devlet dusmanligi

BU gruplarin hepsi demokrasi savunuculugu yapar. Aslinda hic birisi demokrat degildir. Cemaatlerde demokrasi aramak komik olur. Kurtculerin demokrasi anlayislarinin ne oldugunu Barzani yonetiminde gayet iyi gorebiliyoruz. Ikinci Cumhuriyetciler ise hayatlarinin hemen hemen hicbir doneminde demokrasiyi Batili anlamda idrak edemediler. Yokedilmesi icin ugras verdikleri ulus devlet ortadan kalksa ne demokrasi kalir ne de baska bir sey.

TSK’nin varlik sebebinin milli-ulus devlet olmasi bu gruplarin saldirilarinin gerekcesini olusturuyor. Aslinda stratejik acidan bakildiginda hareket tarzlari yanlis da degil. Eger orduyu cokertebilirlerse, hem ulus devleti ortadan kaldirirlar hem Turkiye’yi kolayca bolerler hem de istedikleri rejimi kurabilirler. Ama yanlislari, TSK’yi ortadan kaldirabileceklerini zannetmeleri…

http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=112

GENELKURMAY : ESKİ GENELKURMAY BŞK. ORG.YAŞAR BÜYÜKANIT’IN HARP AKADEMİLERİ KONUŞMASI // / 01.11.2007 ///


ESKİ GENELKURMAY BASKANI ORGENERAL YASAR BUYUKANIT’IN HARP AKADEMILERI KOMUTANLIGI 2007-2008 EGITIM VE OGRETIM YILI ACILIS TORENI KONUSMASI

( 01 Ekim 2007 )

Degerli Silah Arkadaslarim,

Harp Akademilerinin Degerli Mensuplari,

Konusmamin son bolumunde bazi guncel konulara deginmem gerektigini dusunuyorum. Bu konulardaki goruslerimi aciklamaya calisacagim. Bu goruslerimi alti temel nokta uzerinde toplayacagim.

Birincisi; terorle mucadeledir.

Turk Silahli Kuvvetleri yillardir terorle mucadele etmektedir. Karsimizdaki, etnik milliyetcilige dayali bolucu teror orgutudur. Iste bu teror orgutu, 250 okul, 110 cami, 50 saglik kurulusu olmak uzere trafo merkezleri, telefon santralleri ve TV yansiticilari da dâhil bolgede toplam 2000 civarindaki tesisi, yaptigi hain saldirilarla tahrip etmistir. Buyuk cogunlugu ogretmen ve din adami olmak uzere 500 civarinda sivil devlet gorevlisini oldurmus veya yaralamistir. Bu yaptigi hain saldirilarla yine en buyuk zarari bolge halkina vermis, bolgenin gelismesine katki saglayacak yapilanmanin onune gecmeye calismistir. Bu sekilde hareket ederek bolge halkinin devletine olan guvenini sarsmayi hedeflemistir.

Bu saldirilar karsisinda, terorle mucadelemizi, biz buna Ic Guvenlik Harekâti diyoruz, buyuk bir kararlilikla surdurmekteyiz ve buna devam edecegiz. Son yillarda ve ozellikle son aylarda guvenlik guclerinin teror orgutu uzerindeki baskisi ve bu mucadelede elde ettigi basarilar her turlu ovgunun uzerindedir. Bunu buyuk bir kivancla soyleyebiliyorum. Ve buna devam edecegiz.

Daha once pek cok defa cesitli zeminlerde ifade etmistim. Bugun, tekrar etme ihtiyacini duyuyorum. Bilinen bir gercektir; bir ulkedeki teror orgutunun disaridan destek almadikca varligini devam ettirmesi olanaksizdir. Iliski icinde bulundugumuz dost ve muttefik bircok ulkeyi bugune kadar bu konuda uyardik. Ancak, uzuntu ile ifade edeyim, hicbir ulkeden destek gormedik. Uyardigimiz tum ulkeler dolayli veya dolaysiz bir sekilde onlara destege devam ettiler. Terorle mucadelede sozler onemli degildir, eylemler one cikar. Un kazanmis sozumu tekrar edeyim: "Terorle ‘sozde degil, ozde’ mucadele hicbir zaman gerceklesmedi." Bunlari soylemek zorundayim. Bu sozlerimden alinan ulkeler varsa bu onlarin sorunudur.

Ikincisi; teror orgutunun sozde siyasi uzantilarinin Turkiye’deki faaliyetleridir.

-Teror orgutune terorist diyemeyen,

-Teror orgutu mensuplarini kardeslerimiz diye tanimlayan,

-Turk Silahli Kuvvetlerine "bolucu" diyen bir zihniyetle karsi karsiya bulunmaktayiz. Demokratik bir hukuk devleti olan Turkiye Cumhuriyeti, bu sorunu hukuk icinde cozmek zorundadir.

Terorle mucadelesinde on binlerce asker ve vatandasini terore kurban veren hicbir ulke boyle bir zafiyetin icine dusmemistir. Ayrica, hicbir ulkenin guvenlik guclerinin terorle mucadele azmi ve uygulamalari gizli bazi emellerle bu kadar engellenmemistir. Bu sozlerimin bazi kisi ve gruplari rahatsiz edecegini biliyorum. Bu cevrelerden beklentimiz, bu sozlere somut kanitlarla cevap vermeleridir. Kulaga hos gelen birtakim sloganvâri sozlerle konusanlari ulusumuz asla affetmeyecektir.

Ucuncusu; Irak’in kuzeyidir. Guvenlik boyutunda genelde Irak’taki, ozelde Irak’in kuzeyindeki gelismeleri yakindan izliyoruz. Bu son gelismeler, Irak’in birakin federatif veya gevsek federatif yapiyi, konfederatif yapiya dogru hizla donusmekte oldugunu goruyor ve bu husustan endise duyuyoruz.

Tarihsel gerceklere baktigimizda bu olusum surecini yasayan devletlerin kisa zamanda dagildigini gormekteyiz. Turkiye’nin bu gelismeler sonucunda konjonkture uygun bir zamanda, Irak’in kuzeyinde bagimsiz bir devlet ile karsi karsiya kalacaginin bilinci icinde olmasi gerekiyor. Bunu ifade etme zorunlulugunu duyuyorum.

Boyle bir sonucun siyasal bir sorun olmaktan cok bir guvenlik sorunu oldugunu ifade edebilirim. Bu sonucun bir muttefikimizin veya muttefiklerimizin yardimlari ile olustugu bilinen bir gercektir.

Dorduncusu; Anayasa tartismalaridir.

Tahmin ediyorum ki bu salonda bulunan bircok kisi, Anayasa konusundaki goruslerimizi merak ediyordur. Biz, degistirilmeye calisilan Anayasa’nin, universite zemininde hazirlanan ilk taslagini biliyoruz. Bu taslak uzerinde calistik. Ancak, iktidar partisinin son taslagini bilmiyoruz. Aciklandiginda ogrenecegiz. Dolayisiyla, son taslaginin yayimlanmasindan once bir yorum yapma olanagina sahip degiliz. Son taslak aciklandiktan sonra bizi ilgilendiren konulardaki goruslerimizi ilgili makamlara iletecegiz. Bundan kimsenin kuskusu olmasin.

Ayrica, kusku duyulmamasi gereken bir husus daha var: Biz, askerler olarak bir kez daha vurguluyoruz: Bizim taraf oldugumuz ve vazgecmeyecegimiz unsurlar vardir. Bunlar:

-Turkiye Cumhuriyeti’nin uniter devlet yapisinin,

-Uniter yapidan olusan, ulus devlet yapisinin,

-Bu temel yapiya dayali, laik devlet yapisinin

-ve Silahli Kuvvetlerin yerlesik duzenlemelerinin politik, hissî ve onyargili yaklasimlarla bozulmamasidir.

Ancak, Turkiye’de boyle bir atmosferin cesitli cevrelerde olusmaya basladigini ve geldigimiz noktada da adeta devleti budayarak bireyi yuceltmek gibi bir egilimin ortaya ciktigini goruyoruz. Tabidir ki birey cok onemlidir. Ancak bireyi yukseltirken devleti yipratmak ne kadar demokratik ve akilcidir? Devlet ve birey rakip unsurlar midir? Devlet, birey icin var olan bir yapi degil midir? Devleti, bireyi ezen bir kurum olarak gorebilir miyiz?

Besincisi; Turk Silahli Kuvvetlerine yapilan saldirilardir.

Uzuntuyle soyluyorum, bunlar son zamanlarda Silahli Kuvvetlere yapilan ve etik olmayan saldirilardir. Bu saldirilar, yalniz ulke icinden degil, ulke disindan da gerceklestirilmektedir ve uzuntu ile ifade ediyorum, bu tur saldirilar ulke icinden de desteklenen ulke disi saldirilardir. Bugune kadar, kismi suskunlugumuz devletimize, ulusumuza, dirlik ve duzenimize duydugumuz saygidan ileri gelmektedir. Sunun bilinmesini isterim ki, her seyin bir hududu vardir. Bu hududu kimsenin zorlamamasi gerekir.

Hangi ulkenin silahli kuvvetleri bu kadar sistematik ve onyargili saldiriya hedef olmustur? Ic ve dis mihraklarin saldirilarinin kaynaklarina baktigimizda, asker olarak biz gorevimizi yapiyor olmanin huzurunu yasiyoruz. Tabi ki, bu ifadelerimi somut bilgilere dayanarak soyluyorum.

Degerli Silah Arkadaslarim,

Degerli Konuklar,

Turk Silahli Kuvvetleri uniformasini 53 yildir buyuk bir onurla tasiyorum. Butun Turk Silahli Kuvvetleri mensuplari gibi sanli al bayragimiz uzerine el basarak ettigim yeminle bu meslege basladim. Yemin, kutsal bir soz vermektir. Bu yemine asla ihanet etmedik ve etmeyecegiz. Bu soz tum Silahli Kuvvetler mensuplari icin gecerlidir.

Ulu Onderimiz Ataturk’un dedigi gibi: "Soz konusu vatan ise gerisi teferruattir."

Altincisi; son zamanlarda ortaya cikan Turkiye Cumhuriyeti’ni baska Islam ulkeleri ile kiyaslama tartismalaridir.

Bu tur tartismalarda gundeme getirilen konulara objektif olarak ve cagdas Turkiye penceresinden bakarak ders cikarmak temel yaklasim olmalidir.

Bununla birlikte, Turkiye Cumhuriyeti’nin bu tur tartismalarin merkezine konulmasi da ayrica kaygi verici bir husus olusturmaktadir.

Harp Akademilerinin Degerli Mensuplari, son sozlerim sizlere.

Degerli Silah Arkadaslarim,

-Korkularimizla yasamayalim. Bir husustan emin olalim: Hicbir guc Turkiye’yi bolemez! Kimsenin gucu buna yetmez. Turkiye’yi kim bolecek? Kimin veya hangi grubun boyle bir gucu var? Buyuk Turkiye, boyle bir tehdidi bertaraf etme gucune sahip degil mi? Kendimizi bu kadar zayif gormeyelim.

-Hicbir guc Ataturk’un kurdugu Cumhuriyeti baska bir seye donusturemez.

-Hicbir guc Turkiye Cumhuriyeti’nin laik yapisini degistiremez ve bunu yapmaya gucu yetmez.

-Hicbir guc, tum cabalarina ragmen, Turk ulusunun ordusuna olan guvenini sarsamaz.

Son defa ifade ediyorum ve belki bir daha tekrar etmeyecegim: Turk Silahli Kuvvetlerinin ic politika ile ilgisi olmaz ve olmamalidir. Ancak, ulkemizin ve rejimimizin temel direkleri uniter, ulusal ve laik devlet yapimiz bizim var olma nedenimizdir ve olmaya devam edecektir.

Bu temel degerleri savunanlari, neredeyse gerici olarak goren zihniyet sahipleri ulkemizde var olmaya ve uremeye baslamislardir. Bu cevreler ancak erginlige ulastiklarinda gercegi anlayacaklardir. Bu uyanis pisman olmak icin cok gec olabilecektir.

Harp Akademilerinin Degerli Mensuplari,

Konusmalarimda hep bahsettigim bu karmasik ortamda Cumhuriyetin temel kazanimlarinin korunmasi icin guclu muhafizlara ihtiyac vardir. Bilginin en buyuk guc hâline geldigi gunumuzde sizler, bu guzide egitim kurumunda aldiginiz egitimle gucumuze guc katacaksiniz. Her gecen gun kendinizi yenileme ihtiyaci hissederek daima daha iyinin, daha guzelin arayisi icinde olacaksiniz. Ataturkcu Dusunce Sisteminin dinamik itici gucu bu arayista en buyuk desteginiz olmaya devam edecektir.

Insanliga atesi getirerek onlari karanliktan kurtaran Promete gibi Ataturkcu Dusunce Sisteminin temel degerlerinin sonmeyen ve sondurulemeyecek aydinligini bir mesale gibi tasiyacaksiniz. Boylelikle, bulundugunuz her yer karanliktan ve kohnemis dusuncelerden kurtularak isiga kavusacaktir. Yurt ve ulus sevgisiyle carpan kalpleriniz aydin dusuncelerinizle el ele verdiginde Silahli Kuvvetlerimizi cagin da otesine tasiyacaginiza yurekten inaniyorum.

Ugruna yemin ettigimiz temel degerlerle ulkenin demokratik yapisina ve hukukuna uygun olarak sadakatle hizmet ederken gerektiginde bu ugurda seve seve canimizi vermeye hazir oldugumuz icin birtakim cevrelerin hayasizca saldirilarina hedef olacagiz. Bu saldirilar, sizi yildiracaksa, korkutacaksa derhal mesleginizden ayrilin. Eger bu gercek disi, etik disi saldirilar size guc verecekse hizmetinize inancli olarak devam edin.

Bu duygu ve dusuncelerle, mazisi san ve serefle dolu, gurur kaynagimiz Harp Akademilerinin degerli mensuplarina yeni egitim-ogretim yilinda esenlikler ve ustun basarilar diler, bu torene katilan tum konuklara en derin saygi ve sevgilerimi sunarim.

http://www.tsk.mil.tr/10_ARSIV/10_1_Basin_Yayin_Faaliyetleri/10_1_7_Konusmalar/2007/gnkur_bsk_harpak_acilis_konusmasi_01102007.htm

ÖZEL BÜRO

GENELKURMAY : Yerli askerî cip üretimi durdu ithalat başladı


1961 yılında prototipi üretildikten sonra rafa kaldırılan yerli araba hikâyesinin benzeri 2006’da yaşanmış. Ancak bu kez 10 binden fazla üretim yapıldıktan sonra. Her parçasıyla yerli olan ‘Tuzla 1013’ marka askerî cip üretiminin neden durduğunu ise kimse açıklamıyor.

Cumhuriyet’in 90. yılında yerli araba tartışmaları sürerken, Türkiye’de yaklaşık 20 yıl önce yüzde yüz yerli cip üretildiği ortaya çıktı. İşin ilginç tarafı, yıllarca süren üretimin 7 sene önce durdurulması ve ihtiyacın daha pahalıya gelen ithal araçlarla giderilmesi. 1986 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ortak projesi olarak başlayan Tuzla askerî cip üretimi, yerli tasarımıyla ihtiyaca göre modernize edildikten sonra 1990’da seri üretime geçti. Tuzla askerî cip üretimi 2006 yılında ‘ihtiyaç yok’ gerekçesiyle durduruldu. Oysa, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 1013’üncü Ordu Donatım Ana Tamir (Tuzla Askerî Cip) Fabrikası’nda ‘Tuzla 1013’ markasıyla 10 binden fazla yerli askerî cip üretmişti. Söz konusu cipler hâlen askerî birliklerin envanterinde ve kullanılmaya devam ediyor. Tuzla marka cipler, askerî proje olduğu gerekçesiyle kamuoyundan gizlendi. Ciplerin, Türkiye otomotiv üretimi geçmişinde ikinci Devrim arabası vakası olduğu ifade ediliyor. Üretim Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı, İlker Başbuğ’un Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemde durduruldu. Sebebini dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’a ve Genelkurmay İletişim Daire Başkanlığı’na sorduk; ancak bilgi talebimiz ilgili birimlere ulaşmasına ve aradan 2 aylık süre geçmesine rağmen herhangi bir cevap alamadık.

Tuzla’da üretildiği için ‘T Model’ olarak bilinen eskerî ciplerin üretiminin neden durdurulduğu projede görev alan uzmanlarca da meçhul. Üretim ve geliştirme aşamasında görev alan Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rahmi Güçlü, projenin neden durdurulduğunu bilmediklerini, yetkililerin bu konuda bir açıklama yapması gerektiğini söylüyor. TSK envanterinde, İstanbul Tuzla’da üretilmiş 10 binden fazla cipin yer aldığını hatırlatan Güçlü, “Araçlar aslında tam istenen seviyeye gelmişti ve askerî birliklerin ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılıyordu. Böyle bir anda üretimin durdurulmasına anlam veremiyorum.” diyor.

Ciplerin üretildiği fabrika, 1954’te İstanbul Tuzla’da Türk-Willys Overland adıyla kurulmuştu. Türkiye’nin ilk otomotiv fabrikası sayılan bu yerde, ABD’den getirilen parçalar yerli parçalarla montajlanarak sivil ve askerî amaçlı cip, kamyonet üretiliyordu. Fabrika daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne devredildi. 1986 yılından itibaren ‘T Model’ adıyla ciplerin yerlileştirilmesi çalışmalarına geçildi. 1990’lı yıllarda da yüzde yüz yerli GT ve GTD Model olarak askerî cip üretimine başlandı. Araçlara ait marka tescili, 1995’te Türk Patent Enstitüsü tarafından ‘Tuzla 1013’ adı ve ‘T’ logosuyla yapıldı. Ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü’nden araç tip onay belgeleri alınarak, ihracat için gerekli şartlar elde edildi.

Rahmi Güçlü, özellikle, Tuzla 1013 markalı GT Model Cip’in vites kutusuyla ilgili çalışmalar ve kontrolünün kendi doktora tezinin konusu olduğunu ifade ediyor. Araçlar, ithal edilen emsallerine göre teknik açıdan daha üstün ve çok daha ucuz. 2006 yılına kadar askerî ciplerin üretim miktarı komuta kademesinin talebine göre, bazen artıyor bazen azalıyordu. 2006’da ise üretim tamamen durduruldu. Güçlü, daha önce Devrim arabalarının başına gelenlerin Tuzla askerî ciplerinin de başına geldiğini ifade ediyor. 1961 yılında ‘Devrim’ markasıyla Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda prototipi üretilen yerli otomobil de seri üretime geçememişti. İddiaya göre, söz konusu otomobiller üretilmesi hâlinde Türk ordusunun binek otomobil ihtiyacını karşılayacaktı.

Türkiye’nin ilk millî uydusu Göktürk-2 projesinde de yer alan Prof. Dr. Rahmi Güçlü, “Bugün millî bir uydu üretilmesi ne kadar önemliyse, 1990’lı yıllarda yerli bir askerî araç üretmek de o kadar önemliydi.” diyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Yerli araba üretecek babayiğit arıyorum.” sözünü hatırlatan Güçlü, o babayiğitlerin olduğunu ve 10 binden fazla araç ürettiklerini kaydediyor. Tuzla ciplerinin tüm parçalarının yerli olduğuna dikkat çeken Güçlü, askerî maksatlı üretilen binlerce aracın kışlalarda ve törenlerde hâlen kullanıldığını belirtiyor.

Tuzla fabrikasında askerî araç üretimi durdurulsa da, lojistik destek olarak hem T markalı ciplere hem de diğer araçlara yedek parça yapımı devam ediyor. Güçlü’nün anlattıklarına göre, bu askerî projelerde, Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Prof. Necati Tahralı, Prof. Dr. İsmail Yüksek (şu anki rektör), Prof. Dr. Ahmet Topuz ve makine mühendisliği bölümünden bazı öğretim elemanları görev aldı. Ayrıca, fabrikanın komutanlarından Tuğgeneral Rumi Özyalçın, mühendislerden Albay Sabahattin Ergönenç, Binbaşı Hamdi Akgül, Yüzbaşı Tevfik Zengin, Yüzbaşı Mevlüt Yerlikaya, Yüzbaşı Süleyman Yangınlar, Güçlü’nün ismini hatırlayabildiği askerlerden. Eski kamyonların yeniden tasarlanarak, 200’e yakın kamyonun otobüse çevrildiğini aktaran Güçlü, bu çalışmaların, ordu-üniversite arasında savunma sanayii işbirliğinin ilk örneklerinden olduğunu anlatıyor: “Bizim bu projeye dâhil olma sürecimiz 1990 yılında başlamıştır. Tuzla askerî cipleri kapsamında 15 farklı model tasarlanarak seri üretim gerçekleştirilmiştir. Bunlar; T, GT ve GTD Model olmak üzere 3, 4, 5 vitesli ve 3, 4, 5 kapılı araçlardır. Bunlar, birliklerde sadece komuta kontrol aracı olarak değil, savunmaya yönelik mobil silah aracı şekline de dönüştürüldü. Havanlar, tanksavarlar ve çeşitli tip silahlar ciplerin üzerine yerleştirildi. Bunlarla birlikte, araçlara radar sistemleri ve haberleşme amaçlı sistemler monte edilerek kullanıldı. Araçlar, şasileri büyütülerek, personel taşıyıcı, ambulans ve cenaze araçları olarak da üretildi. Bu tip araçlar, ordunun ihtiyacına göre üretilerek hem ihtiyaç karşılanmaya hem de yurtdışına bağımlı olmaktan kurtulmaya çalışıldı.”

Maliyet, ithallerin dörtte biri

Güçlü’nün verdiği bilgilere göre, üretim sürerken TSK’nın Pakistan’da katıldığı bir fuarda ve İran sınırındaki faaliyetlerde, Tuzla askerî cipleri bu iki ülkenin dikkatini çekti. İran ve Pakistan, ciplerden almak istedi; fakat dönemin mevzuatı ihracata müsaade etmedi. Güçlü, “Eğer müsaade edilmiş olsaydı, üretim belki de durdurulmayacaktı. İthal edilen ciplere harcanan kaynağın çok az bir kısmı eğer, bu araçların araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine ve üretimine harcansaydı, bugün Türkiye’nin dünya markası yerli askerî araçları olabilirdi. Ayrıca araçlar, yurtdışından getirilen araçların maliyetinin yaklaşık dörtte birine mal edildi.” ifadelerini kullanıyor. Dönemin Fabrika Komutanı Albay Sabahattin Ergönenç de, yerli askerî cip üretimi ile ilgili 1996’da Ekonomist Dergisi’ne röportaj vermiş. Sahip çıkıldığı takdirde yerli cip üretimine tekrar başlanabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Güçlü, neden durdurulduğu konusunun devletin ilgili kurumlarınca araştırılması gerektiğini söylüyor. Tuzla fabrikasının ‘K.K. Lojistik Komutanlığı 7. Bakım Merkezi Komutanlığı Fabrikası’ ismiyle hâlâ çalıştığını kaydeden Güçlü şu değerlendirmeyi yapıyor: “Bu askerî fabrikada, o günün şartlarında bir avuç azimli ve vatansever insanın her türlü riski göze alarak elde ettiği başarı hikâyesi, ders kitaplarına girecek ve gençlere örnek gösterilecek kadar önemlidir. Bu fabrikada var olan yüzde yüz yerli askerî araç üretimi yeteneğimizi kaybederek yeniden yurtdışına bağımlı hâle gelmemiz, ülkemiz adına çok büyük bir kayıp.”

GENELKURMAY : Kirpi üreticisi BMC’ye babayiğit aranıyor


Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için aşırı derecede ehemmiyet arz eden mayına dayanıklı Kirpi araçlarını üreten BMC’de bantlar yeniden dönmeye başladı.

İşbaşı yapan 100 işçi, yarı mamul halindeki 20 Kirpi’yi tamamlayacak. Finans sıkıntısı sebebiyle çalışanlarına maaşlarını uzun süre ödeyemeyen BMC’ye, nihayetinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TSMF) el koymuştu. Şu andaki yönetim, ilk etapta işçilerin 28 aylık alacağını taksitlendirerek, 50 civarındaki personelin fabrikayı üretime hazır hale getirmesini sağladı.

Ardından imalat bölümündeki 100 işçi de bantlardaki yerini aldı. Metal İş İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Halil İbrahim Tosun, Kirpi’lerin Kasım sonuna teslim edilmesinin planlandığını söylüyor: “Çalışan 1400 işçi ve 400 memurun geriye dönük maaşları için TMSF ile anlaşılarak protokol imzalandı. Satış yapılınca alacakların tamamı ödenecek. Şimdi de malzeme akışını akitf hale getirmek için yan sanayiyle görüşme ve anlaşma yoluna gidiyorlar.” Tosun, kendilerine ulaşan duyumlara göre TMSF’nin, BMC’yi 26 Kasım 2013’te ihaleyle satışa çıkaracağını da ifade ediyor.

GENELKURMAY : 1 numara gençleşiyor


Saat: 00:01

Kış Şurasının gündemi belli oldu. General ve Amiraller 5 yıl gençleşecek, 56 yaşında Genelkurmay Başkanı olabilecek.

ANKARA – Balyoz ve Ergenekon gibi davalardan tutuklanan muvazzaf askerler nedeniyle yaşanan komutan sorununa çözüm bulundu. Albay, General ve Amirallerin rütbe bekleme süreleri birer yıl azalacak. Böylece General ve Amiraller 5 yıl gençleşecek. 56 yaşında Genelkurmay Başkanı olabilecek.

Bu ay sonunda toplanması beklenen Yüksek Askeri Şurada ele alınacak olan yeni Personel yasa taslağına göre, General ve Amirallerin 4 yıl olan rütbe bekleme süreleri 3’e, 5 yıl olan Albay bekleme süresi de 4 yıla indirilecek. Böylelikle Tuğ-Tüm-Kor ve Orgeneralliğe toplam 5 yıl erken terfi edilecek. Gençleştirme sonucu, halen en erken 61-62 yaşında atanılan Genelkurmay Başkanlığı makamı da, 56 yaşında doldurulabilecek. 54 yaşında Kuvvet Komutanı olabilecek.

250 İSİM BİRDEN

Yeni tasarı 30 Ağustos 2014 tarihinden önce yürürlüğe girerse 2014 Ağustos ayı başında yapılacak olan Yüksek Askeri Şura toplantısında hem 2010 hem de 2011’de terfi alan General ve Amirallerin durumu görüşülecek. 4 yılını tamamlayan Albaylar ile yaklaşık 250 General ve Amiralin bir üst rütbeye terfisi ve emeklilikleri netleşecek. Yeni yasa çıkmazsa, 2014 Yüksek Askeri Şura toplantısında sadece 2010 yılında terfi alan 125 civarında General ve Amiralin durumu ele alınacak.

TSK’daki mevcut personel kanununa göre halen Teğmen 3 yıl, Üsteğmen: 6 yıl, Yüzbaşı: 6 yıl, Binbaşı 5 Yıl, Yarbay 3 yıl, Albay 5 yıl, Tuğgeneral-Tuğamiral 4 yıl, Tümgeneral-Tümamiral 4 yıl, Korgeneral-Koramiral 4 yıl, Orgeneral – Oramiral 4 yıl süreyle görev yaptıktan sonra terfi alabiliyor.

GENELKURMAY /// Erol Bilbilik : Nato denilen hain tuzak


Kurucu 12 devlet komünizme, SSCBye karşı 4 Nisan 1949da NATO antlaşması imzalamış ve bu antlaşma 24 Ağustos 1949da yürürlüğe girmiştir. Kurucu devletler 22 Ekim 1951de Londrada yaptıkları toplantıda bir protokol imzalayarak; NATOya katılmak isteyen Türkiye ve Yunanistana resmi bir çağrıda bulunmuş, gerekli işlemler tamamlanarak her iki devlet te 18 Şubat 1952de NATOya üye olmuştur.

NATO ülkeleri, ulusal ordularının tümünü ya da bir bölümünü NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanlığı emrine tahsis etmiştir. Türkiye, 18 Şubat 1952 tarihinden itibaren ulusal ordusunun tümüne yakınını NATO Komutanının emrine tahsisiyle diğer NATO ülkeleri gibi ulusal ordusunu tasfiye sürecine sokmuştur.

NATOnun temel amacı ulusal orduların tasfiye edilmesidir. Bu olgu bugüne kadar ne yazık ki anlaşılmamıştır. Ulusal orduların tasfiyesi; ulusal devletlerin, ulusal sınırların, ulusal tarihin, ulusal ekonominin, ulusal kültürün, ulusal dilin ve ulusal dini mensubiyetin tasfiye edilmesidir.

NATO, ilk günden bu yana ABD kapitalist emperyalist sınıfının silahlı saldırı ve işgal gücüdür. Emekçi sınıfını ezmek başat görevidir. NATOya savunma örgütü olarak bakmak, temel amacı görmezden gelmektir. Bu da en hafifinden gaflettir. Ne yazık ki Türkiyede, 59 yıldır hala bu somut olguyu kavrayamamış olanlar çoğunluktadır. Bu nedenle NATOda kalarak ta ulusal devletimizi ve ulusal çıkarlarımızı koruyabiliriz diyen asker ve sivil NATOperestler Türkiyeyi kuşatma altına almakta başarılı olmuşlardır.

NATO denince, sadece tek bir NATO olduğu anlaşılmamalıdır. NATO içinde deyim yerinde ise 6 matruşka NATO daha vardır. Bunların ilki; NATO içindeki Süper NATOdur, NATO özünde Gladyodur. NATOya taraf devletler arasında Kuvvetlerin Statüsüne Dair Anlaşma (KSDA), Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK), Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (UGDG), Barış İçin Ortaklık (BİO), ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) de birer NATO matruşkalarıdır. Buradan çıkan sonuç şudur: Ulus-devletlerin karşısında onları tasfiye etmeyi amaçlayan toplam altı NATO örgütü vardır. O nedenle Türkiyenin işi altı defa daha zordur.

ABD zaman zaman, devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı NATO zirve toplantıları düzenleyerek temel antlaşmaya yönelik stratejik konsept değişikliklerine giderek hayati çıkar alanlarını daha da genişletmeye çalışmaktadır. 1999 tarihli NATO Stratejik Konsepti ile NATOnun doğuya doğru genişlemesini, alan dışı kullanılmasını, BM kararlarını dikkate almaksızın hareket etmesini, Uluslararası Müşterek Mobil Kuvvetler kurulmasını ve bu kuvvetlerin kritik görevlerde kullanılmasını; politik baskı ve dayatmalarla üye ülkelere kabul ettiregelmiştir.

Son olarak ta Kasım 2010daki Lizbon NATO Zirvesinde Avrupa İçin Aşamalı Ve Uyarlanabilir Füze Savunma Sistemini uygulamaya sokacak antlaşmayı imzalatmıştır. Bu antlaşmayla ABD; Türkiyeye yerleştireceği orta menzilli füzesavar füze ve radar sistemi ile bir taraftan Türkiyeyi Birinci Derece, İranı ise İkinci Derece tehdit olarak hedefine alırken, diğer taraftan da Müstakbel Kürdistanı füze koruması altına almıştır.

Erol Bilbilik

GENELKURMAY : Terfiler bir yıl öne alınıyor !


TSK’dan atama zincirindeki ezberi bozacak taslak

General ve amirallerin rütbe bekleme süreleri 3 yıla iniyor. Böylece Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda tutuklananlar nedeniyle yaşanan kadro sıkıntısı genç subaylarla aşılacak.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan ve TSK’daki terfi ve atama zincirindeki ezberi bozacak yeni Personel Kanun taslağı, bu ayın sonunda toplanacak Kış Şurası’nda ele alınacak. General ve amirallerin 4 yıl olan rütbe bekleme sürelerinin 3’e, 5 yıl olan albay bekleme süresinin 4 yıla indirilmesini öngören kanun taslağıyla, general/amiral kadrosunun gençleşmesi de hedefleniyor. Nitekim Genelkurmay Başkanlığı’nın hazırladığı taslakta, rütbe bekleme sürelerinin düşürülmesinde, “5 yıl gençleşme hedeflenmektedir” deniliyor. Kanun taslağı yasalaşırsa, Ergenekon, Balyoz gibi davalar nedeniyle komuta kademesinde yaşanan kadro sıkıntısı aşılacak, bu kadrolara genç komutanlar atanacak. Ayrıca daha genç subaylar, yaş haddi engeline takılmayarak, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve kuvvet komutanlığı makamlarına ulaşabilecek. Yaşanan bu kadro sıkıntısı 5 yıllık gençleşme hedefiyle genç subaylarla doldurulacak.

Beraat edenler

Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan 246 sayfalık “Personel Kanun Taslağı”nda, çarpıcı düzenlemeler yer alıyor. Taslak yasalaşırsa, yıllardır tartışma konusu olan “askere fazla mesai”, hayata geçecek. Taslaktan, Balyoz ve Ergenekon gibi davalardan beraat edecek askerler için de düzenleme yer alıyor. Buna göre, askeri hizmete ilişkin görevleri sebebiyle haklarında kamu davası açılan personelden beraat edenlerin, avukat ücreti ve belgelendirilmiş diğer masrafları MSB tarafından ödenecek.

GENELKURMAY : ABD ”Füze İhalesi” iptali için F-35 kartını açtı.


Yeni Şafak’ın Savunma Sanayi Müsteşarlığı kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, Türk tarafının, ‘Çin’den alınmasına karşı iseniz o halde yeni teklif verin’ önerisine karşı ABD, yeni bir bahane üreterek F-35 kartını devreye soktu.

Türkiye’nin Çin’den füze sistemiyle birlikte alacağı radarların Türkiye’ye entegre NATO radar sistemlerine ‘virüs’ bulaştıracağı iddiasında bulunan ABD tarafı, İsveç firması Saab ile bir süredir yürütülen ‘milli savaş uçağı’ projesine karşı da olumsuz tavır almaya başladı.

ABD, Türkiye’nin kendi savaş uçağını üretme hedefinin, içinde F-35′in de bulunduğu JSF projesine aykırı olduğunu iddia etti.

53 NATO RADARINA VİRÜS!

ABD’nin, Türkiye’ye yerleştirilecek FD-2000 model Çin füze sistemine ‘Füzeler 52 adet NATO radarına bağlanacak. Çin füzelerinden casus yazılımlar sızabilir’ diyerek karşı çıktığı öğrenildi. Çin’le üretilmesi planlanan füzelere karşı bir süredir kampanya yürüten ABD, yeni bir hamle yaparak ‘İsveç’le birlikte savaş uçağı üretmeniz F-35 projesini riske sokar’ mesajını Türkiye’ye iletti.

‘UYGUN DÜŞMEZ’ TEHDİDİ

Tüm zamanların en büyük savunma sistemleri tedarik projesi olarak nitelendirilen ve oluşturulan konsorsiyumun içinde Türkiye’nin de yeraldığı ‘JSF’ projesini ABD, şantaj unsuru olarak kullanıyor. Türkiye’nin Çin füzelerinde ısrar etmesi halinde, ‘insanlı son uçak’ olarak nitelenen F-35′lerin riske girebileceği mesajı ileten ABD, konsorsiyumda bulunan ülkelerin ‘milli savaş uçağı’ projeleri üzerinde çalışamayacağını iddia etti.

Bu konuda bir süredir diplomatik girişimde bulunduğu öğrenilen ABD ve NATO yetkililerinin, Türkiye’ye, ‘JSF her türlü ihtiyacınızı karşılayabilir. Bunun üzerine yerli savaş uçağı üretmeye çalışmanız uygun düşmez’ mesajını ilettiği kaydedildi.

YENİ UÇAK RAHATSIZLIĞI

Yeni nesil savaş uçağı F-35′lerin üretimi JSF projesi kapsamında gerçekleşecek. Ortak bir konsorsiyumun yürüttüğü projede, ABD ve Türkiye’nin yanısıra İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç ve Danimarka bulunuyor. Sözkonusu projenin tamamlanması durumunda Türkiye 100 savaş uçağı almayı planlıyor. Bunun dışında, milli savaş uçağını üretmeyi planlayan Türkiye, geçtiğimiz mart ayında İsveçli Saab firmasından bazı kritik yazılımlar satın almış ve TAİ mühendisleri de uçak prototipleri tasarlamıştı. Milli savaş uçağı için büyük bir aşama kaydeden Türkiye’ye, Çin’le birlikte füze üretmeyi tasarlamasından ötürü ABD tepkisi geldi. ABD, NATO kanalıyla ilettiği mesajda, ‘yerli savaş uçağı ısrarının gereksiz olduğunu, F-35′lerin de tüm ihtiyacı karşılayabileceği iddiasında bulundu.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!