MK-Ultra – Tavistock
ABD’de Zihin Kontrolü üzerine yapılan çalışmaların tarihçesine bakıldığında, kimisi birkaç yılda sonlandırılmış, MK-ULTRA gibi kimisi ise uzun süre devam etmiş bazı proje isimleri göze çarpar: CHATTER, BLUEBIRD, ARTICHOKE, MK-ULTRA ve diğerleri…
Konuya bu hâliyle bakıldığında; laboratuvar çalışmaları yapılmış, belli neticelere ulaşılmış, nihayetinde belgelerin hemen hepsi imha edilmiş, dosya kapatılmış zannedilebilir.
Oysa Zihin Kontrolü çalışmalarının bugün geldiği bilimsel zirveyi göstermesi açısından “Cihazlı Uzaktan Zihin Kontrolü”, yani TELEGRAM’ın hedefi olmuş mağdurların olduğu günümüz dünyasında, uzun zaman öncesinin projelerinden elde edilmiş metodlarla taciz edilen, işkence gören mağdurlar da bulunmakta.
Hem mezkur projelerin içiçe olduğu ve hem de şahsa özel uygulamaların yaşandığı; zamana, zemine ve kişiye göre değişen, hatta bazen birçok eski ve yeni proje ürünlerinin(!) birlikte uygulandığı kirli bir dünyadır sözkonusu ettiğimiz. Hülasa, eski projeler de bu mânâda rafa kaldırılmamış, elde edilenler ışığında yerine göre müstakil; yerine göre farklı ilmî gelişmelerle birlikte kullanılır olmuştur.
Mesela eski projelerde psikiyatri ve farmakoloji temelli çalışmalar her ne kadar bu iki bilim dalı ile sınırlanmış gözükse de, gerek bu uygulamalar ve gerekse bu uygulamalar sonrasındaki neticeler, aynı zamanda Cihazlı Zihin Kontrolü sahasındaki çalışmalarda da veri olarak kullanılmış unsurlardır.
Diğer yandan, eski kimi metodların da aynen kullanıldığı oluyor. Psikofarmakolojik kimyasalların bugün dahi "Terörle Savaş" adı altında tutuklu ve hükümlülere verildiğine dair ABD`de yayınlanan haberler bu tesbitimizi kuvvetlendiriyor.
McClatchy News`de Carol Rosenberg imzasıyla 2010 Temmuz`unda çıkan bir haberde, 11 Eylül suçlusu olarak Guantanamo`da tutulan Yemen asıllı Ramzi bin el-Shibh`e psikotropik ilaçlar verildiği ve bu yöndeki haberleri gizlemek için hükümetin büyük çaba harcadığı söyleniyordu. Bu cins ilaçlar, merkezi sinir sistemine etki edip beynin işlevlerini değiştirerek, algıda, ruh hâlinde, şuurda ve davranışta değişikliğe neden olmakta.
Bu ve benzer insanlık dışı uygulamaları merkeze alan ABD menşeli bir internet sitesinde ayrıca "Ordu, CIA ve Metrazol" ara başlığı altında şu bilgiler verilmiş:
– "Metrazol benzeri ilaçlar, sorgulamalarda bugün bile hâlâ kullanılıyor. Türkiye, Pakistan ve Romanya`da bu çeşit görevlerde hizmet etmiş daha alt rütbeli bazı subaylardan gelen raporlara göre, Metrazol`a oldukça benzer etkilere yol açan ilaçlar, tüm dünyada faaliyet gösteren birçok "kara tesis"te tutulan düşman savaşçılar ve bazı süjeler üzerinde Pentagon ve CIA tarafından daha 2010 yılında bile hâlâ kullanılmaktaydı.
Bunlara şahid olan eski bir subay şöyle diyor: `İnanılmaz şekillere girerek bir simit gibi bükülüyor, kasılıyor, deli gibi titriyor ve gözleri de neredeyse yuvalarından fırlayacak hâle geliyordu.`" [1]
Kısacası, Zihin Kontrolü konusunda yeni ve kadim metodlar, fark gözetilmeden, şartlara göre ayrı veya birlikte kullanılmaya devam ediliyor. Eski uygulamaların birçoğu, ister farmakolojik, ister telkine dayalı yahud başka cinsten olsun, günümüzde ulaştığı gelişmelerin getirdiği avantajla birçok coğrafyada hâlâ revaçta.
Cezaevlerindeki tutuklu ve mahkumları zorla kobay yapan HZİ Vakfı’nın (vakıf, HZI Research Center – Tıbbi Araştırma Merkezi olarak, New York-Tarrytown’da faaliyet göstermektedir) sahibi ve aynı zamanda hem CEEG’nin –EEG cihazından alınan beyne ait elektromanyetik grafikleri gelişmiş bilgisayarlarla analiz edebilen sistem- ve hem de patentli-patentsiz sayısız ilacın kaşifi bir psikofarmakolog olan Prof. Turan M. İtil’in, 12 Eylül döneminden yıllar önce (1972) -kökeni Mesmer’e (1734-1815) hatta daha öncesine dayanan manyetik ve hipnotik uykuyu da içine alıcı şekilde- HİPNOTİZMA üzerine literatürde önemli yer edinen çalışmaları da, eski ve yeni üzerine yaptığımız tesbit ışığında değerlendirilebilir.
Hem özelde Prof. İtil’in ve hem de geniş mânâda tüm bilim adamlarının hem akademik ve hem de ticari kaygılarının eseri olarak yaptıkları uğraşılar değil elbette konumuz. Zihin Kontrolü bahsi üzerinden gidiyoruz.
Prof. İtil’in kimlerle ve hangi kurum ve kuruluşların çatısı altında çalıştığını biraz açarsak; eser-müessir ilişkisini biraz deşersek, meramımız daha iyi anlaşılır sanırız.
Prof Turan M. İtil’in mesai arkadaşlarından biri, daha önceki yazılarımızda ele aldığımız, bilhassa cezaevlerinde yaptığı Zihin Kontrol deneyleriyle meşhur Stanford Araştırma Enstitüsü’nden (SRI), bu enstitünün gözbebeklerinden, İtil gibi Missouri Üniversitesi’ne yıllarını vermiş psikiyatri profesörü George A. Ulett. İtil ve Ulett dışında bir kişi daha bulunmuş bu “hipnoz” çalışmalarında: Nöroloji Profesörü Şevket Akpınar. [2]
Şevket Akpınar, 1974-1989 yılları arasında GATA Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini yürütmüş bir “Tuğgeneral” aynı zamanda. [3]
Pentagon güdümündeki projelerin yuvası durumundaki birkaç akademik merkezden biri olan Missouri Psikiyatri Enstitüsü’nde EEG, Nörofizyoloji, Psikofarmakoloji ve “Uyku” laboratuvarlarında direktör olan Prof. Turan İtil’in yanında doktorasını verdikten sonra, 1971 yılına kadar enstitüdeki laboratuvarlarda çalışmış bir TSK mensubudur Akpınar. [4]
Gerek İtil’in ve gerekse Ulett’in 1958 yılında yollarının kesiştiği bir başka ünlü akademisyen de Profesör Max Fink.
1923 doğumlu olan Fink, psikiyatri ve nöroloji sahasının duayenlerinden. “Amerikan ECT’sinin babası” olarak tanınan Fink’in çalışmaları ve eserleri ders kitabı olarak okutuluyor dersek sanırız konu daha da iyi anlaşılır.
Prof. Fink’i daha yakından tanımak için, neredeyse ömrünü verdiği ECT’yi -Electroconvulsive Therapy-, bizdeki ifadesiyle EKT’yi kısaca izah edelim:
Birçok psikiyatrik bozukluğun tedavisi için, daha çok ilaca dirençli major depresyon, katatonik durumlar, ilaca dirençli psikotik rahatsızlıklar gibi vak’alarda tek çözüm gibi görülen ve anestezi uygulandıktan sonra, hastanın alnına yerleştirilen iki elektrot vasıtasıyla kısa aralıklarla elektrik akımı verme yoluyla "beyinde epileptik nöbet" ortaya çıkarılması esasına dayanan biyolojik bir tedavi metodudur EKT. Günümüzde dahi bunu ilmî-tıbbî bir metod olarak kabul etmeyen hekimler vardır. [5]
Bu denli hayatî önem arzeden bir metod olmasına rağmen, EKT’nin etki mekanizması tam olarak bilinmemektedir.
Hasta için bu uygulamadan sonra “hafıza kaybı” söz konusudur. Bununla ilgili çok spekülasyon yapılsa da, uzmanlara göre bu hafıza kaybı kalıcı değildir. Unutulanların tekrar hatırlanabilmesi ise 6 aydan 1 yıla kadar bir süreç gerektirebilir.
1958 yılında İtil’le tanışan Max Fink’in daha sonra Türkiye’yi ziyaret ettiğini görüyoruz. Bir açıklamasında “İlk KATATONİ hastasını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde, 1962 yılında gördüm” diyen Fink’in sicili ise, çok uzun yıllar mesai arkadaşlığı yaptığı ve 12 Eylül dönemi Türkiyesi’nde 5000 civarında tutuklu ve mahkumu rızaları olmadan kobay olarak kulllandığı bilinen Profesör Turan M. İtil’in sicilinden farklı değil.
Profesör Max Fink, Cihazlı Zihin Kontrolüne uzanan süreçte CIA şemsiyesi altında başlatılan ilk temel projelerden olan olan MK-ULTRA ve ARTICHOKE projelerinde, bazı birimlerde direktörlük de yapmış etkili isimlerden.
Bakırköy demişken bir parantez açalım:
European Forum for Electroconvulsive Therapy (EFFECT) yıllık toplantıları 2006 yılından bu yana sürdürülmektedir. 2009 Eylül’ündeki uluslararası toplantıya Sinan Gülöksüz, Ömer Saatçioğlu, Medaim Yanık, Özge Canbek gibi “Bakırköy Mazhar Osman” menşeli hekim ve öğretim görevlileri –Medaim Yanık, hastanenin başhemliğini de yapmış hocadır- evsahipliği yapmış, yurtdışından bu dalda söz sahibi seçkin misafirler katılmışlar.
Her ne kadar Türkiye’deki toplantıya Fink teşrif etmese de, 2006’da Paris ve 2007’de Viyana’da yapılan toplantılara katılmıştır. [6]
Fink’in ilk dönem çalışmaları uyuşturucular ve farmakoloji ağırlıklıyken, sonrasındaki akademik mesaisini tamamen ECT üzerine yaptığı çalışmalar doldurdu. Aynı zamanda bu son cümlemiz ABD’deki Zihin Kontrolü çalışmalarının büyük ölçüde karakteristiğini de ele vermekte. Çünkü ilk dönem MK-ULTRA ve ARTICHOKE gibi Zihin Kontrolü projeleri genel anlamda LSD gibi uyuşturucular ve dolayısıyla farmakolojiye ve hipnoz veya telkin gibi ilkel(!) metodlara dayalı idi.
Bu noktada, sadece Max Fink – Turan İtil tanışmasını (1958) MK-ULTRA ve ARTICHOKE projelerindeki dönüşümde milad olarak vasıflandırmak abartılı olacaktır ancak önemlidir. Bu iki projede yürütücü laboratuvar kadrosu lideri ve –CIA’ya- danışmanlık görevini üstlenen Fink, Profesör Turan İtil ve Dieter Bente ile birlikte yukarıda zikrettiğimiz metodlardan yine farmakoloji ile birlikte bilgisayar ve nörolojiyi ön plana çıkaran ve daha sonrasında tamamen bilgisayar arayüzleri ve elektromanyetizmayı ihtiva eden Cihazlı Zihin Kontrolü’ne geçiş döneminin mimarları oldular. [7]
Bu üçlünün etkili olduğu akademisyenler grubunun öngörüsüyle bilgisayar ağırlıklı işbirliğine karar verildi. Akabinde ilk önce International Pharmaco-EEG Group/IPEG’i kurdular. Adından da anlaşılacağı üzere farmakoloji ve bilgisayarın birlikte kullanımını öne alan laboratuvar çalışmalarını ifade eden bir yapılanmaydı bu.
Fink daha önce de araştırma ve deney merkezli çeşitli birim ve dernekler kurmuş; kiminde danışman kiminde ise daire müdürlüğü yapmıştı. Elbette tüm bunların finansmanı da CIA’nın örtülü ödeneğinden sağlanıyordu.
Fink, ismi proje ile adeta özdeşleşen Morse Allen’le birlikte ARTICHOKE’ta AMNEZİ-hafıza kaybı üzerine çalışırken; sorgulamalarda etkisini geliştirmek amacıyla kimyasallarla birlikte “elektroşok”u da kullanıyordu, sonrasında İtil-Bente ve onların geliştirdiği elektromanyetizma ve bilgisayar destekli yeni metodlarla projelerinin çehresini büyük ölçüde değiştirdiler.
Farmakolojinin ve kimyasalların da işin içinde olduğu, bilgisayar sistemlerinin ön planda tutulduğu çalışmaları işbirliği içinde yürüttüler. Bununla birlikte, Prof. Donald Klein’ın da aralarında bulunduğu grup, ANKSİYETE –fizikî belirtilerin yanısıra sebebsiz endişe ve korku hâli- üzerine çalışmalarda bulundular.
Grubun Amnezi ve Anksiyete üzerindeki çalışmaları elbette ki sadece bu rahatsızlıkların giderilmesi ve tedavisi anlamında tıbbî araştırmalar değildi. CIA’nın örtülü ödeneğinden finanse edilen ve yine CIA kontrolünde yürütülen bu araştırmalar, Zihin Kontrolü projesi olarak tarihe geçen MK-ULTRA’dan sonraki projenin parçasıydı. Çalışmalar tahmin edileceği üzere “Anti-Terör” başlığı altında, “ulusal güvenlik” adına yapılıyordu.
Prof. Dr. Turan M. İtil’in EEG’nin gelişmiş versiyonunu keşfetmesi ve daha o günlerden itibaren parlak gelecek vaad eden başarılı akademik etiketi, Max Fink ile birlikte, ABD ordusunun-Pentagon’un ve CIA’nın gözbebeği bir Zihin Kontrolü projesinde yıllarca emek vermesine vesile olmuştur.
Yazımızı bitirirken, konuya ilgi duyan okuyucu için İtil ve Fink’in çalışmalarını da ihtiva eden ve Yazarları Edward Shorter ile David Healy olan “Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness” isimli kitabı tavsiye edelim. Yine bu yazarlardan David Healy’nin Fink’le yaptığı röportajda Turan İtil ve Donald Klein’la birlikte yaptıkları çalışmaları ınternetten okumak isteyenler için de bir link verelim. [8]
Fink’in Tavistock’la olan alakasını gördüğümüzde ise, “kulakların çınlasın Altındal Hoca. Tavistock’un üstünde bu kadar çok durman boşuna değilmiş!” demeden edemedik.
Bilindiği gibi ABD’nin siyasî ve sosyo-kültürel dokusundaki maya Britanya hamurundandır. Hatta gerek CIA ve gerekse ondan önceki OSS’nin (Office of Strategic Services) oluşumunda ve günümüze kadarki tatbiklerinde içten içe Britanya’nın etkisi vardır.
Bu cümlelerimizdeki Britanya vurgusu bilinen şekliyle bir millet veya devlet mânâsında değil; Tavistock kurumu gibi, hem askerî, istihbarî, iktisadî alanlarda, hem de bilim ve bilhassa tıb kullanılarak toplum mühendisliğinde boy gösteren yönlendirici ve emir merkezi siyonist yahudi ve siyonist hristiyan elit merkezleri kastendir.
Tavistock’un tıb alanında kendi meşreblerine uygun bilim adamlarına verdiği bir ödül var. İsmi Tavistock’la özdeşleşen Dr. Thomas W. Salmon (1876-1927) adına 1942’den bu yana verilen ödüle iki yıl önce Prof. Turan M. İtil’in “yakın dostum” dediği, MK-ULTRA projesinin danışmanlarından ve araştırma ünitesi direktörlerinden mahut Prof. Max Fink layık görüldü.
Daha öncesinde de yine bu ikiliyle birlikte MK-ULTRA’da çalışan Donald F. Klein, 1993’te bu ödülü almıştı. 1973 yılındaki ödül ise yine MK-ULTRA’nın ağır toplarından ve Fink’in hamisi olarak tanınan Lauretta Bender’in olmuştu. Bayan Bender, çocuk nöropsikiyatristi ve mezkur projede çocuklara yaptığı korku filmlerini aratmayan uygulama ve deneylerle tarihe geçmiş biriydi.
DİPNOTLAR
1) http://vaticproject.blogspot.jp/2010/08/hidden-tragedy-of-cias-experiments-on.html?m=1
2)http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/0013469472901162
3)http://www.parkinsondernegi.org/media/contentDocs/9203e7c9534549595f8efb8457b324ad.pdf
4)http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/0013469472901162
http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/00207147208409275?journalCode=nhyp20#preview
5) http://www.ctf.istanbul.edu.tr/stek/pdfs/17/1711mt.pdf
6) http://www.theeffect.eu/Picturevien.html
7)http://d.plnk.co/ACNP/50th/Transcripts/Turan%20M.%20Itil%20by%20Andrea%20Tone.doc
8)http://d.plnk.co/ACNP/50th/Transcripts/Max%20Fink%20by%20David%20Healy.doc
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.