Milliyet: Nihat Ali Özcan: Barzani ile İlişkilerin Vaat ettikleri Başbakan Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’da ağırlayarak bir yandan karşılıklı bağımlılığı tescil ederken, öte yandan da onun şahsında Kürtlerin “kalbini ve beynini” kazanmayı umut ediyor. BDP’yi ise köşeye sıkıştırıyor. Diyarbakır’ın seçilmesi aynı zamanda Bağdat’a ve ABD’ye de birer mesaj. Onların kaygılarını anladığını, Kürt Bölgesel yönetimi liderini başkentten uzak bir şehirde ağırlayarak, Bağdat’la eşit statü vermediğini gösteriyor. Barzani’nin iki günlük ziyareti bazıları için heyecan verici olmakla birlikte, ne yazık ki iç ve dış sorunlar tek bir hamle ile çözülemeyecek kadar karmaşık. Devamı… Radikal: Fehim Taştekin: Barzani’nin Rojava Açmazı Mezopotamya denkleminde Kürtlere karşılık gelen hep ‘Kürt kartı’ idi. Bu ifade artık ‘Kürt oyunu’na terfi ediyor. Başkalarının denkleminde unsur olmaktan kendi evinde aktör olmaya evrilen bir süreç. Mesut Barzani Irak’ta ‘Kürdistan’ı anayasal çerçeveye kavuşturan lider olarak tarihe geçecek. PYD liderliğindeki Suriyeli Kürtler de Öcalan posterleriyle farklı bir yoldan aynı istikamette yürüyor. Ne var ki iki ulusal Kürt figürün dayanakları ve ittifak ilişkileri gerilimi şekillendiriyor. Ayrışma Barzani’nin 16-17 Kasım’daki tarihi Diyarbakır ziyaretine de yansıyor. Devamı… Yeni Şafak: Ali Bayramoğlu: Öcalan’a Karşı Barzani mi? Rojava’daki gelişmeler de dikkate alınarak AK Parti Öcalan’ın karşısına Barzani’yi mi sürmek istiyor? Ya da Kürt siyasi alanı içinde Davutoğlu politikalarını uygun olarak etkin bir aktör olma hamlesi mi yapıyor? BDP’lilerin ve Kandil’in ‘AK Parti’nin kendi Kürt alanını ve Kürtlerini oluşturmak’ olarak adlandırdıkları hamleye mi girişiyor? İşi yokuşa sürecek bu arayışlar mümkün olmakla birlikte kanımız hala gerek AK Parti gerek Kürt hareketi için ana eksenin Türkiye’deki ‘barış süreci’ olduğudur. Devamı… Zaman: İhsan Dağı: Kürt Siyasetinin Yükselişi ve … Öcalan ise cezaevinde ama Türk hükümetiyle bir süreç yönetiyor ve Suriye’deki örgütü PYD, devlet olmanın eşiğinde… Kürt siyaseti altın çağını yaşıyor. Özellikle Barzani, mevcut konumlarının ne kadar değerli olduğunun farkında. Temel önceliği Irak Kürdistan’ındaki kazanımlarını pekiştirmek. Onca yıllık mücadeleden sonra gerçekçi, ayakları yere basıyor. Ne Suriye, ne Türkiye ne de İran Kürtlerinin sorunlarıyla uğraşmak niyetinde. Diğer Kürtler yüzünden bölgesel aktörlerle daha fazla sıkıntı yaşamak istemiyor. Barzani’nin istediği barış; çünkü başka türlü içeride başlattığı inşa sürecinin başarılı olması mümkün değil. Barzani’nin, hele yeni statüsüyle bütün Kürtler arasında bir saygınlık ve etkisinin olduğu doğru. Devamı… Star: İbrahim Kiras: Barzani’den Ne Alıyoruz,Barzani’ye Ne Veriyoruz? Hürriyet: Mehmet Y. Yılmaz: Diyarbakır’da Balayı (15 Kasım 2013) |
Etiket arşivi: tayyip Erdoğan
TARİH : Tayyip’in sözünü ettiği “yan gelip yatan asker” bulundu !
Bu resim, Dr. Mehmet CEVİK bey’in özel arşivinden alınmıştır.
İşte Türk askeri ancak böyle "yan gelir yatar", dedirtecek kadar vardır. Onun için "bu vatan için şehit olan bütün askerlerimizin ruhuna şad olsun", diyorum. Görmüş olduğunuz resim, Dr. Mehmet CEVİK bey tarafından İngiltere devlet arşivi "Rublik Record Office" bulunmuş ve özel arşivinde mevcuttur.
İstanbul’daki İngiliz yüksek komiseri tarafından dışişleri bakanı Lord Curzon’a 19 Mayıs 1919’da gönderilen resim ile ilgili İngiltere yüksek komiserine sunuş ve resmi tasvir eden yazı ise aynen şöyledir:
İngiliz Yüksek Komiserliği, İstanbul, 19 Ekim 1919
"Efendim,
Ülkedeki genel politik durumu gözden geçirdiğim 10 Ekim tarihli 1836 / m / 1031 numaralı telgrafımla ilgili olarak ilişikte komite ya da sözde komite lehine çalıştırılan ve geniş bir okuyucu kitlesine sahip günlük resimli bir gazetede basılacakken birkaç gün önce müttefik sansür işleri (komisyonu) tarafından engellenen çizimin fotografik bir örneğini göndermekten onur duyarım.
Bu çizim, çarpıcı bir biçimde ‘Milli Hareketin’ ruhunu ve ideallerini göstermektedir. Zatıâlinizin de takdir edeceği gibi, haritada boylu boyunca uzanan geniş ve yenilmemiş Türk mukavemetinin ayakları Trakya’ya kuvvetle basmaktadır. İstanbul ve Boğaziçi (askerin) diz bağının altındır. Çekilmiş süvari kılıcı Konya, Aydın ve İzmir’i, işgalcilerden temizlemeye hazırdır ve sol kolu, beşparmakla işaret parmağı arasında Van olmak üzere muhtemel Ermenistan ve Kürdistan üzerine yayılırken, yiğit bedenin gövdesi Orta Anadolu’da rahatça istirahat ediyor. Gölgesi, Diyarbakır üzerinde kapkara ve güneye doğru Suriye’ye yayılıyor. Yabancı olmayan Azerbaycan haritada işaretli ve İran sınırından Karadeniz’e doğru genişliyor. Kılıcının kını Kilikya’ya uzanıyor, anlamlı ve tehditkar bakışları Mezopotamya’nın uzaklarına dikilmiş durumda. Sadık dostunuz."
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ /// MEHMET EMİN KOÇ : Erdoğan yazık ki yine çuvalladı !
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tan Allah razı olsun, öyle bir Ehl-i Beyt çığırı açtı, öyle bir Ehl-i Beyt Külliyat’ı kaleme aldı ki, Yezidlerin safından ayrılmayanlar bile “Artık ben de Aleviyim, ben de Hüseyin’in safındayım” demeye başladılar. Soyunu seyitliğe çıkarma telaşına düşenler bile var.
Bu süreçte tabela Alevileri de türedi.
Başbakan R. T. Erdoğan bile, Nevşehir Üniversitesi’nin tabelasını Hacı Bektaş Veli Üniversitesi diye değiştirmekle çok büyük bir hizmet yaptığı zannıyla, kendini Alevi olarak ilan etmeye başladı.
Sokma akıl yedi adım gider, der atalarımız… Sokma Alevilik de gitsin gitsin, yetmiş adım!
Erdoğan’ın grubunda yaptığı Şia ve İmam Hüseyin’e dair konuşmalarına bakınca, şu görünüyor; Erdoğan’ınki konma akıl bile değil…
Erdoğan’ın yaptığını, “mezhepleri inkar etmek” adına 80’li yılların radikalleri yapardı… Genç dimağlara, “Hz. Peygamber, Hanefi miydi, Şafi miydi; hiçbirisi değildi” şeklinde fitne tohumları ekerlerdi. O gün Amerika ve Haçlının dinsel operasyonu kapsamında “mezhepsizlik tohumları” ekenler, bugün Dinlerarası Diyalog, Büyük
Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ekseninde Amerika’nın kapı kulu, Avrupa’nın siyasi kölesi ve Papalığın zangoçları oluverdiler.
Erdoğan’ın İmam Hüseyin’e dair konuşma tarzı, 80’lerin bu radikallerinin ağzını andırıyor. Kendince güya Hz. Hüseyin’i yüceltecek. Diyor ki:
“Hz. Hüseyin ne Sünni idi, ne Şii idi. Hz. Hüseyin Hz. Ali’nin oğlu idi, o zaman ne Şiilik, ne Sünnilik vardı."
Her tarafı eğri, neresini doğrultalım ki…
İyisi mi, Nasrettin Hoca konuşsun.
Hoca, misafir olduğu bir köyde, camide vaaz dinliyormuş.
Vaiz ise “Allah ne yerdedir, ne göktedir. Ne sağdadır, ne solda…!” kabilinden ezberlediklerini tekrar edip duruyor iken; gözler Hoca’ya dönmüş. Hoca, hikmet yüklü latifesiyle söyle der:
‘’- Bu köftehor, Allah yok diyecek, Allah’ı inkar edecek ama dili varmıyor!”
Erdoğan’ınki de bu kabil; Hz. Hüseyin ne o idi, ne bu idi… Tamam da Hz. Hüseyin ne idi, kimdi?!
O kadarını bilmiyor, o kadarını okumamış Erdoğan!
Prof. Dr. Baş’ın muhteşem Ehl-i Beyt Külliyatı’nın 6. cildi olan 915 sayfalık İmam Hüseyin eserini okusun, belki o zaman anlar Hz. Hüseyin’in kim olduğunu.
İmam Hüseyin, velayetin şahı, Rasulullah’tan sonra İslam milletinin hidayet imamı ve halifesi İmam Ali’nin sadece oğlu değil, aynı zamanda yaranıdır, Şia’sıdır. O, hem Şiidir, hem Sünnidir. Şia’nın da, Sünnilerin de imamıdır. Yüce Allah’ın sevilmelerini ve kendilerine tabi olunmalarını mü’minlere farz kıldığı Rasulullah’ın abası altındaki Ehl-i Beyt’in 5 yüce zevatından biridir.
Erdoğan, Muaviye’nin ve Yezidlerin mezalim, baskı ve kılıçları altında Ehl-i Sünnet namıyla uydurulup çiziktirilmiş mevkutelere ve onları ilim diye talim etmiş softaların öğretilerine sarılırsa; daha çok çuvallar… Hz. Hüseyin’i gerçekten tanımak istiyorsa, Prof. Dr. Baş’a baksın, onun külliyatını talim etsin.
Erdoğan, Hz. Hüzeyin’i tanımadığı gibi, Yezidlerin de kimler olduğunu karıştırmaktadır.
Dahası, kendisinin çok sevdiği tabirle, şecaat arz ederken sirkatin söylemektedir.
“Bugün de Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezid’dir” demektedir Erdoğan… Eyvallah!
Türk milleti ve akl-ı selim sahipleri de Erdoğan’a şunu soruyor, cevabını bekliyor:
“Bugün Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezid ise; Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ekseninde yine bugün Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezidlerin stratejik ortağı ve eş başkanı olan kimdir? Böylesine ne ad verilir?! Yezid’in kapı kulu mu, tetikçisi mi yoksa Yezid’in çömezi mi?!”
Erdoğan, kendi icraatlarıyla, Yezid diye tanımladıklarının icraatlarını şöyle bir mukayese etsin bakalım; ortaya ne çıkacak!
Bu soru, Hz. Hüseyin’in safında görünen İslamcı maskeli Yezidleri deşifre edecek niteliktedir. Yüz puanlık uzmanlık sorusudur bu…
Erdoğan’ın bu soruya vereceği cevap, İslam alemi, Türk milleti ve bizzat kendi geleceği adına hayatidir.
Erdoğan, şöyle bir aynaya baksın; kendini gerçekten ne olarak görüyor?!
Rasulullah’ın, Ehl-i Beyt’in ve tüm mü’minlerin Kerbela matemini yüreğimde paylaşarak; İmam Hüseyin, Kerbela şehitleri ve Ehl-i Beyt’in şefaat ve himmetlerini niyaz ediyorum.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.