Etiket arşivi: tayyip Erdoğan

YERLİ BASIN : Erdoğan-Barzani Hattı III


erdogan-barzani-ile-amedde-gorusecek-89048n.jpg?itok=Yg167qPK

Milliyet: Nihat Ali Özcan: Barzani ile İlişkilerin Vaat ettikleri

Başbakan Erdoğan, Barzani’yi Diyarbakır’da ağırlayarak bir yandan karşılıklı bağımlılığı tescil ederken, öte yandan da onun şahsında Kürtlerin “kalbini ve beynini” kazanmayı umut ediyor. BDP’yi ise köşeye sıkıştırıyor. Diyarbakır’ın seçilmesi aynı zamanda Bağdat’a ve ABD’ye de birer mesaj. Onların kaygılarını anladığını, Kürt Bölgesel yönetimi liderini başkentten uzak bir şehirde ağırlayarak, Bağdat’la eşit statü vermediğini gösteriyor. Barzani’nin iki günlük ziyareti bazıları için heyecan verici olmakla birlikte, ne yazık ki iç ve dış sorunlar tek bir hamle ile çözülemeyecek kadar karmaşık. Devamı…

Radikal: Fehim Taştekin: Barzani’nin Rojava Açmazı

Mezopotamya denkleminde Kürtlere karşılık gelen hep ‘Kürt kartı’ idi. Bu ifade artık ‘Kürt oyunu’na terfi ediyor. Başkalarının denkleminde unsur olmaktan kendi evinde aktör olmaya evrilen bir süreç. Mesut Barzani Irak’ta ‘Kürdistan’ı anayasal çerçeveye kavuşturan lider olarak tarihe geçecek. PYD liderliğindeki Suriyeli Kürtler de Öcalan posterleriyle farklı bir yoldan aynı istikamette yürüyor. Ne var ki iki ulusal Kürt figürün dayanakları ve ittifak ilişkileri gerilimi şekillendiriyor. Ayrışma Barzani’nin 16-17 Kasım’daki tarihi Diyarbakır ziyaretine de yansıyor. Devamı…

Yeni Şafak: Ali Bayramoğlu: Öcalan’a Karşı Barzani mi?

Rojava’daki gelişmeler de dikkate alınarak AK Parti Öcalan’ın karşısına Barzani’yi mi sürmek istiyor? Ya da Kürt siyasi alanı içinde Davutoğlu politikalarını uygun olarak etkin bir aktör olma hamlesi mi yapıyor? BDP’lilerin ve Kandil’in ‘AK Parti’nin kendi Kürt alanını ve Kürtlerini oluşturmak’ olarak adlandırdıkları hamleye mi girişiyor? İşi yokuşa sürecek bu arayışlar mümkün olmakla birlikte kanımız hala gerek AK Parti gerek Kürt hareketi için ana eksenin Türkiye’deki ‘barış süreci’ olduğudur. Devamı…

Zaman: İhsan Dağı: Kürt Siyasetinin Yükselişi ve …

Öcalan ise cezaevinde ama Türk hükümetiyle bir süreç yönetiyor ve Suriye’deki örgütü PYD, devlet olmanın eşiğinde… Kürt siyaseti altın çağını yaşıyor. Özellikle Barzani, mevcut konumlarının ne kadar değerli olduğunun farkında. Temel önceliği Irak Kürdistan’ındaki kazanımlarını pekiştirmek. Onca yıllık mücadeleden sonra gerçekçi, ayakları yere basıyor. Ne Suriye, ne Türkiye ne de İran Kürtlerinin sorunlarıyla uğraşmak niyetinde. Diğer Kürtler yüzünden bölgesel aktörlerle daha fazla sıkıntı yaşamak istemiyor. Barzani’nin istediği barış; çünkü başka türlü içeride başlattığı inşa sürecinin başarılı olması mümkün değil. Barzani’nin, hele yeni statüsüyle bütün Kürtler arasında bir saygınlık ve etkisinin olduğu doğru. Devamı…

Star: İbrahim Kiras: Barzani’den Ne Alıyoruz,Barzani’ye Ne Veriyoruz?

Devamı…

Hürriyet: Mehmet Y. Yılmaz: Diyarbakır’da Balayı

Devamı…

(15 Kasım 2013)

ERGENEKON DAVASI : Perinçek’in atılmasını Erdoğan mı istedi ??


Ergenekon davası sanığı İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Mehmet Perinçek’in üniversiteyle ilişkisinin kesilmesi TBMM’de Erdoğan’a soruldu. CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, “Mehmet Perinçek’in 2007 yılında Ermeni meselesi ile ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle 1,5 yıl Rusya’da bulunduğu dönem tez süresine eklenmemiş ve süresinde başvurmasına rağmen Üniversitenin kusurlu tavrı ile tez izleme komitesi toplanmamış, ardından tezini süresi içinde bitirmediği iddia edilerek üniversitedeki görevine son verilmiştir.” İfadelerini kullandıktan sonra Erdoğan’a şunları sordu:

1. Üniversite yönetiminin kusuru nedeniyle hazır olan tezinisunamayan ve bu yüzden ilişiği kesilen Mehmet Perinçek’in uğramış olduğu bu haksızlığın giderilmesi için bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

2. Dışişleri Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle Ermeni Meselesi ile ilgili çalışmak üzere 1,5 sene Rusya’ya giden Mehmet Perinçek, bu konuda yaptığı çalışmalarla tarihsel gerçeklerin açığa çıkmasını sağlamıştır. Ancak Mehmet Perinçek kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen davada “ Ermeni meselesi hakkındaki çalışmaları ile milli hassasiyetleri kullanarak Ergenekon Terör Örgütü’nün propagandasını yaptı” iddiasıyla yargılanmıştır. Bakanlık tarafından görevlendirilen Mehmet Perinçek’in bu çalışmaları nedeniyle Ergenekon davasında 2 yıl tutuklu kalmasının yanında , İstanbul Üniversitesi’nin bu görev süresini tez süresine eklememesi ve ilişiğini kesmesi, kamuoyunda “Ermeni lobisini rahatsız eden akademik araştırmaları nedeniyle cezalandırıldığı” söylemlerini doğurmuştur. Bu iddialar doğru mudur?

3. Son yıllarda hükümetinizin yanlı ve siyasi müdahaleleri nedeniyle üniversitelerde bilimsel eğitim zarar görmüş, bilim üretilemez hale gelmiştir. “Akademisyen” seçiminde kıstas bilimsel çalışmalar değil, yandaşlık haline dönüştürülmüştür. Onlarca kitabı, bilimsel makaleleri olan Mehmet Perinçek’in üniversite ile ilişiğinin kesilmesinin gerçek nedeni lobilerin baskısı ve farklı siyasi görüşleri savunması mıdır?

4. Ermeni lobisinin iddialarını belgelerle çürüten ve ülkemizin ulusal çıkarlarının korunması için ciddi bilimsel araştırmalar yapan akademisyen Mehmet Perinçek’ in çalışmalarının desteklenmesi için bir girişimde bulunmayı düşünüyor musunuz?

Odatv.com

KÜRT SORUNU /// Ahmet Kılıçaslan Aytar : ERDOĞAN- BARZANİ GÖRÜŞMESİNİN ANLAMI


ABD ve Rusya’nın stratejik müttefikliği Ortadoğu’da istikrar,güven, barışın oluşması ve bölgedeki stratejik derinlikten yoksun petrol ülkelerinin ekonomilerinin bağlı olduğu petrol ve gaz akışının Hürmüz Boğazı ve Doğu Akdeniz su yollarından serbest olarak yapılması ve İsrail’in güvenliğinin sağlanmasına ilişkindir.

*

Bu yönde büyük bir siyasal mücadele yaşanıyor ve yeni dengeler oluşurken her siyasi güç kendine avantaj sağlamaya çalışıyor-ki, Kürtler de bölgeden etkin kazanımlar sağlamayı amaçlıyor.

Bir yandan Türkiye,Suriye ve İran’da demokratikleşme perspektifinde kurumsal kimlikleri,birlik ve dirliklerine yönelik ortak dille siyasal nicelik ve niteliklerini kazanmaları anlamında Kürt Sorununa, Öte yandan Türkiye’de, İran,Irak,Suriye’de bölünmüş Kürdistan’da kendisinden başka egemen gücü kabul etmeyen bir ulus devletin oluşması anlamında Kürdistan Sorununa çözüm talebindedirler…

*

Bu sırada Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, Başbakan Erdoğan’ın davetiyle Diyarbakır’a geliyor…

Ziyaret -ne,Kürtlerin birbirleriyle rekabeti -ne,bir kaç ay sonra yapılacak yerel seçimlerle ilgili bir yatırımı amaçlamıyor – çünkü,

*

ABD-Rusya müttefikliği BM merkezinde yeni bir küresel statünün oluşması -karşılığında, Ortadoğu’da İsrail-Filistin arasında barışı sağlamak -teminen,Suriye’de iç savaşın önlenmesi: Savaşı radikal boyuta taşıyan İslamcı düşüncenin ve terörist unsurların yok edilmesi: Yeni Suriye’nin kurulması: İran’ın nükleer programının engellenmesi gibi konulara çalışıyor.

BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararı işliyor -işte, Cenevre II Barış Konferansının düzenlenmesiyle ilerleyecek süreçte, Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve bunları destekleyen devletlerin paylarını üstlenmeleri ve yeni Suriye’nin bu hukuktan kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasına yürünüyor…

*

Bir tarafta, Devlet Başkanı Esad’ın devrilmesi halinde Suriye’nin etnik ve dini kimlik temelinde bölünmesi, Sünni İslamcıların ve radikalizminin bölgede başlıca aktif güç haline gelmesi olasılığının önünün kesilmesine, Sünni radikalizmin Batılı camiayı,Rusya’yı,Çin’i ve bölgesinde İran’ı tehdit eder durumuna son verilmesine
Başta Türkiye’de AKP hükümeti olmak üzere İslam ülkelerinde iktidara ulaşmış İslamcıların,ülkelerinde kendilerini Batı’nın bir parçası olarak gören siyasal eliti reddedişlerinin engellenmesine, Dinin topyekün bir hayat tarzı olduğu algısının demokrasi ile alâkasız -yalnızca, bir İslamcılık öğretisi olduğunun gösterilmesine gayret ediliyor.

*

Öte tarafta,Türkiye’den AKP iktidarı Cenevre II Konferansına karşı İslamcı söylemle süslediği "Bu rejim kimyasal silah kullandı. Katil silahını bıraktığı zaman, suçsuz olmaz. Rejim, bu suçun cezasını çekmeli "düşüncesinden geliştirdiği "Konferansın Esad’sız toplanması halinde bütün vebalin Esad’a yüklenmesi " sonucunu vereceğine inandığı bir yol izliyor.

Türkiye bu yüzden,Cenevre II Barış Konferansıyla geçiş yönetimi kurulduğunda Esad ve arkadaşları yönetimde olmamalıdır:Rusların konferansa Kürtlerin de katılması talebine karşı muhalefet ve rejim birer heyetle temsil edilmeli ve muhalefetin temsilini Suriye halkı adına Suriye Ulusal Konseyi yapmalı gibi önşartlar istiyor.

Ya diğerleri?

*

Darbeyle görevinden uzaklaştırılan Muhammed Mursi, Mısır Ordusunu "Aynı ailenin fertlerini birbirine düşürerek, ümmete ihanet etti" biçiminde suçlarken,lideri olduğu bölgesel Müslüman Kardeşler örgütünü İslamcı cihada sürükler gibidir.

Suudi Arabistan "Suriye krizi devam ediyor, rejim kendi halkına acımasızca baskı uyguluyor, öldürüyor, milyonlarca insanı yerinden ediyor"gerekçesi ile Batı’nın askeri operasyon yapmamasına karşı Suriye konusunda başarısızlık atfettiği BM Güvenlik Konseyi’nden Araplar için ayrı bir daimi üyelik istiyor.

Ya da Özgür Suriye Ordusu ve Ulusal Koalisyon,Cenevre II Konferansı’na katılmak için Şam’ın Esad’ın iktidardan düşürülmesini kabul etmesi,Suriyelilere karşı suç işlemiş kişileri dava etmek için bağımsız bir mahkeme oluşturulması gibi önşartlar ileri sürüyor.

Hepsi birlikte ,İslamcı söylemlerle konferansın Esad’sız toplanması ve bütün vebalin Esad’a yüklenmesinden yanadır – son noktada, Türkiye’de AKP iktidarının geliştirdiği,"Bosna Halkı, insanlık suçu işleyenlerle aynı masada oturmayı kabul etmişti. Fakat geçen yıl yapılan görüşmelerde şöyle bir şey ortaya çıktı: Ellerine kan bulaşmış insanlarla aynı masaya oturmak istemediler ve onları görüşmeden uzaklaştırdılar” formülüne yaslanılıyor.

*

Bu durumda Cenevre II Barış Konferansının düzenlenmesi ya da düzenlense bile sonuca gitmesi üzerinde şüpheler artıyor.

Durum İsrail-Filistin arasında yeni barış planıyla ilgili görüşmelere de yansıyor.

İsrail’in Filistinli mahkûmları serbest bırakması protestolara neden olunca Başbakan Binyamin Netanyahu Filistinlileri,ABD’yi ve ülkesindeki ılımlı kesimi karşısına alarak binlerce yeni yerleşim yeri için onay vermiştir.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, İsrail-Filistin görüşmelerinin kesilmesi halinde İsrail’in uluslararası kamuoyunda soyutlanacağı ve üçüncü İntifadayla karşı karşıya kalabileceğini söyleyerek hem oldukça kötümser bir tablo çiziyor hem de İsrailli liderlerden tepki topluyor!

*

Fakat,Başbakan Netenyahu, -işte,İran’ın devamlı krize neden olan nükleer enerji programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi ve Almanya ile Cenevre’de bir dizi görüşme yapmasına rağmen somut bir netice alınmaması ve sürecin hızla İran lehinde işlemesinden -üstelik,Cenevre II Barış Konferansının olumlu bir sonuca yönelmesinden endişelidir.

Politikasını ABD’nin İran ile yapılabilecek bir anlaşmanın risk ve tehlikeleri perspektifinde İsrail ile koordineli olmak ve kaygılarını yatıştırmak zorundalığından geliştiriyor.

*

Nasıl? Kürtler -hem, Batılı güçler adına yaşadıkları Türkiye,Suriye,Irak ve İran coğrafyalarında petrol ve gaz akışının Doğu Akdeniz su yollarından serbest olarak yapılmasına alan hazırlamanın görevindedir -hem de,bu alanlar üzerinde kendi adlarına Kürdistan Sorununa çözüm arıyorlar.

Birbirlerinden bağımsız,uzun süreli halk savaşı stratejisi uyguluyor, bulundukları ülkenin konjonktürü çerçevesinde gerek askeri anlamda gerekse iç ve dış politikada devletin kurumlarını,güvenlik güçlerini zor durumda bırakıyor, ittifaklar kuruyor ve bir azınlığın haklı isyan hareketine dönüşüyorlar.

*

İşte, Türkiye’de Kürt Hareketi bir isyan hareketinden daha da ötede barış ve müzakere sürecini güçlendirecek bir tavra yönelmeyi teminen devlet ve AKP iktidarından beklenti içinde olmadan,"Demokratik Ulus Projesi"ni Siyasî, Hukukî,Sosyal,Kültürel, Ekolojik, Ekonomik, Öz Savunma ve Diplomatik boyutlarda hayata geçirmeye yönelmiştir.

Kuzey Suriye’de Kürt Demokratik Birlik Partisi(PYD) geçici yönetiminin ilk adımı olarak kurucu meclisi oluşturmuş bulunuyor.

*

Pekiyi, bu çerçevede Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani neden Diyarbakır’a geliyor?

Irak Anayasası’nda 140.madde Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun referandumla netleşmesini öngörüyor.

Madde Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi gibidir;Irak Merkezi hükümeti ile Irak Kürdistan Federe Devleti arasındaki sınırı ve İran’ın bölgedeki hukukunu belirliyor.

ABD bu maddeyi Türklere ve Kürtlere karşı koz kullanırken,Türkiye maddenin uygulanması halinde Federe Kürdistan’ı işgal etmekle tehdit ediyor.
Barzani ise 140. Maddeyi uygulamaya çalışmaktan çok bunu ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi ve İsrail yararına Kürt Hareketinin terörizmden demokratik siyasete evrilmesi için kullanıyor.

*

Şimdi ABD ve İsrail Cenevre II Konferansı ile başlayacak sürecinin olası tıkanmasına karşın, Türkiye’de AKP iktidarından Kuzey Irak Kürt Yönetimi üzerinde sosyo-ekonomik ve siyasi avantajlarını kullanarak petrol ticaretinde ve Musul-Kerkük’te ekonomik gelişme göstermesi karşılığında Irak Anayasası 140.maddesini zorlamasını, Barzani’den de Irak Kürdistan ile Federal Irak arasında sınırı belirleyen 140.madde ile Kuzey Irak Kürt Yönetiminin bağımsızlık girişimine yönelmesini istiyor.

*

Türkiye, Cenevre II Konferansının sonuç vermemesi halinde ABD ve İsrail lehinde 140.madde üzerinden Irak’a ve İran’ın hukukuna dokunmaya ve onlara cephe olmaya yöneliyor.

Barzani halk savaşı stratejisini mükemmel uyguluyor.

İran, ülkesinde Kürt siyasetçileri idam gibi ağır cezalarla baskılıyor,bir dolu yöntemle Türkiye’nin dikkatini çekiyor.

Rusya; ABD ile mutabakatından hiç bir şey kaybetmeyecektir -her türlü gelişmede, petrol ve gaz akışı Doğu Akdeniz su yollarına Kürt toprakları üzerinden akacaktır.

İslamcı Başbakan Erdoğan -ya,Cenevre II Konferansı yolunda -ya da, Irak ve İran’ın silkelemesiyle mutlaka sonuna gidiyor -ama, Türkiye’nin ne günahı var?

15.11.2013

Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar

AK PARTİ DOSYASI /// 3. KÖPRÜ MESELESİ /// TAYYİP HER ZAMAN YAPTIĞINI YAPTI /// TÜKÜ RDÜĞÜNÜ YALADI ///


“KIZLI ERKEKLİ” MESELESİNDE TAYYİP DENETİME ÖNCE ŞAMİL TAYYAR’DAN BAŞLASIN :)))) ))))


AK PARTİ VE TAYYİP AVANESİ BUNUNLA DA İLGİLENECEK Mİ ???


TAYYİP İYİ OKUSUN /// EINSTEIN NE KADAR DOĞRU SÖYLEMİŞ :)


TARİH : Tayyip’in sözünü ettiği “yan gelip yatan asker” bulundu !



Bu resim, Dr. Mehmet CEVİK bey’in özel arşivinden alınmıştır.

İşte Türk askeri ancak böyle "yan gelir yatar", dedirtecek kadar vardır. Onun için "bu vatan için şehit olan bütün askerlerimizin ruhuna şad olsun", diyorum. Görmüş olduğunuz resim, Dr. Mehmet CEVİK bey tarafından İngiltere devlet arşivi "Rublik Record Office" bulunmuş ve özel arşivinde mevcuttur.

İstanbul’daki İngiliz yüksek komiseri tarafından dışişleri bakanı Lord Curzon’a 19 Mayıs 1919’da gönderilen resim ile ilgili İngiltere yüksek komiserine sunuş ve resmi tasvir eden yazı ise aynen şöyledir:

İngiliz Yüksek Komiserliği, İstanbul, 19 Ekim 1919

"Efendim,

Ülkedeki genel politik durumu gözden geçirdiğim 10 Ekim tarihli 1836 / m / 1031 numaralı telgrafımla ilgili olarak ilişikte komite ya da sözde komite lehine çalıştırılan ve geniş bir okuyucu kitlesine sahip günlük resimli bir gazetede basılacakken birkaç gün önce müttefik sansür işleri (komisyonu) tarafından engellenen çizimin fotografik bir örneğini göndermekten onur duyarım.

Bu çizim, çarpıcı bir biçimde ‘Milli Hareketin’ ruhunu ve ideallerini göstermektedir. Zatıâlinizin de takdir edeceği gibi, haritada boylu boyunca uzanan geniş ve yenilmemiş Türk mukavemetinin ayakları Trakya’ya kuvvetle basmaktadır. İstanbul ve Boğaziçi (askerin) diz bağının altındır. Çekilmiş süvari kılıcı Konya, Aydın ve İzmir’i, işgalcilerden temizlemeye hazırdır ve sol kolu, beşparmakla işaret parmağı arasında Van olmak üzere muhtemel Ermenistan ve Kürdistan üzerine yayılırken, yiğit bedenin gövdesi Orta Anadolu’da rahatça istirahat ediyor. Gölgesi, Diyarbakır üzerinde kapkara ve güneye doğru Suriye’ye yayılıyor. Yabancı olmayan Azerbaycan haritada işaretli ve İran sınırından Karadeniz’e doğru genişliyor. Kılıcının kını Kilikya’ya uzanıyor, anlamlı ve tehditkar bakışları Mezopotamya’nın uzaklarına dikilmiş durumda. Sadık dostunuz."

YERLİ BASIN : Erdoğan-Barzani Hattı II


fft64_mf1773723.jpg?itok=fsEMLTmw

Milliyet: Aslı Aydıntaşbaş: Barzani Hoşgeldin

Mesut Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesi, iç ve dış politika açısından önemli. Uzunca bir süredir Türkiye’nin sınırlarının ötesindeki Kürt coğrafyası ile kucaklaşmasının doğru olduğunu savunan biriyim. Oralarda çok gezdim, çok gazetecilik yaptım. Haliyle hükümetin bu sürpriz hamlesi, beni ve benim gibi düşünen insanları memnun etmiştir. Hem Türkiye’nin bütünlüğü, hem de ekonomik ve siyasi çıkarları açısından Kürt hinterlandı ile yakınlaşmanın sayısız faydası var. Tabii Kürtlerle ilgili her konuda olduğu gibi, bu konuda da itiraz eden çok olacaktır. Normal. Devamı…

Radikal: Murat Yetkin: Barzani Diyarbakır’ı Erdoğan’a getirir mi?

Erdoğan bu nedenle yerel seçimlerde BDP’nin Doğu ve Güneydoğu’da kesintisiz bir harita oluşturacak şekilde bütün belediyeleri almaması için kolları sıvamış durumda. Barzani’yi Diyarbakır’a getirerek petrol/Irak meselesine ek olarak, gelenekçi/muhafazakâr Kürt seçmen üzerindeki etkisiyle seçimde AK Parti’ye avantaj sağlayabileceğini de umuyor. (Yabana atmayın, 1 Mart 2003’te Irak tezkeresinin Meclis’ten geçmemesinin ardından siyaset kurdu Süleyman Demirel tereddütsüz Barzani lobisini işaret etmişti.) Sadece Diyarbakır da değil, örneğin Hakkâri’de, Bingöl, Muş gibi muhafazakâr Kürt seçmenin yaşadığı yerlerde de Barzani etkisi malum. Devamı…

Yeni Şafak: Mehmet Metiner: Erdoğan, Barzani, Perwer ve Diyarbakır

‘Çözüm süreci’ başkalarının iddia ettiği gibi Kürt meselesini değil ‘PKK meselesi’ni çözmeyi amaçlayan bir projedir. PKK’yı silahsızlandırarak dağdan indirmeyi ve düz ovada demokratik siyasetin kapısını ardına kadar açmayı amaçlayan ‘çözüm süreci’nin bu yüzden bir ayağını Barzani oluşturuyor. Daha doğrusu Barzani’nin başkan olduğu yönetim oluşturuyor. Devamı…

Özgür Gündem: Delil Karakoçan: Barzani ve Şivan’a Bir Çift Söz…

Bana göre Barzani her zaman “Kürt” oldu ancak hiçbir zaman Kürdistani düşünmedi. 80’li, 90’lı yıllarda fiili tasfiye girişimlerinin parçası olurken; bugün ise, siyasal tasfiyenin parçası. Olsun. Önemi yok. Çünkü çağ da toplum da değişiyor. Demokratik, toplumcu ve aydınlanmacı yeni bir Kürdistani algı oluşuyor. Bu algı Kürtlerin “duvara karşı” komünal tepkisinde de görüldüğü gibi yeni bir “Kürdistani bilinç ve refleks” yaratıyor. Değerli siyasetçi Ahmet Türk’ün de dediği gibi Barzani, “Kürt halkının beklentilerini doğru okuması lazım. Birileri önümüzdeki seçim için davet etmiş olabilir. Vereceği mesaj çok önemlidir.” Yoksa? Yoksa o da aşılır. Bir aşiret liderine dönüşür, gerisin geri gider, öyle de kalır. Devamı…

Hürriyet: Sedat Ergin: Erdoğan’ın Hamlesi Kürtlerin Ayrışmasını Derinleştiriyor

Devamı…

(14 Kasım 2013)

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ /// MEHMET EMİN KOÇ : Erdoğan yazık ki yine çuvalladı !


Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş’tan Allah razı olsun, öyle bir Ehl-i Beyt çığırı açtı, öyle bir Ehl-i Beyt Külliyat’ı kaleme aldı ki, Yezidlerin safından ayrılmayanlar bile “Artık ben de Aleviyim, ben de Hüseyin’in safındayım” demeye başladılar. Soyunu seyitliğe çıkarma telaşına düşenler bile var.

Bu süreçte tabela Alevileri de türedi.

Başbakan R. T. Erdoğan bile, Nevşehir Üniversitesi’nin tabelasını Hacı Bektaş Veli Üniversitesi diye değiştirmekle çok büyük bir hizmet yaptığı zannıyla, kendini Alevi olarak ilan etmeye başladı.

Sokma akıl yedi adım gider, der atalarımız… Sokma Alevilik de gitsin gitsin, yetmiş adım!

Erdoğan’ın grubunda yaptığı Şia ve İmam Hüseyin’e dair konuşmalarına bakınca, şu görünüyor; Erdoğan’ınki konma akıl bile değil…

Erdoğan’ın yaptığını, “mezhepleri inkar etmek” adına 80’li yılların radikalleri yapardı… Genç dimağlara, “Hz. Peygamber, Hanefi miydi, Şafi miydi; hiçbirisi değildi” şeklinde fitne tohumları ekerlerdi. O gün Amerika ve Haçlının dinsel operasyonu kapsamında “mezhepsizlik tohumları” ekenler, bugün Dinlerarası Diyalog, Büyük

Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ekseninde Amerika’nın kapı kulu, Avrupa’nın siyasi kölesi ve Papalığın zangoçları oluverdiler.

Erdoğan’ın İmam Hüseyin’e dair konuşma tarzı, 80’lerin bu radikallerinin ağzını andırıyor. Kendince güya Hz. Hüseyin’i yüceltecek. Diyor ki:

“Hz. Hüseyin ne Sünni idi, ne Şii idi. Hz. Hüseyin Hz. Ali’nin oğlu idi, o zaman ne Şiilik, ne Sünnilik vardı."

Her tarafı eğri, neresini doğrultalım ki…

İyisi mi, Nasrettin Hoca konuşsun.

Hoca, misafir olduğu bir köyde, camide vaaz dinliyormuş.

Vaiz ise “Allah ne yerdedir, ne göktedir. Ne sağdadır, ne solda…!” kabilinden ezberlediklerini tekrar edip duruyor iken; gözler Hoca’ya dönmüş. Hoca, hikmet yüklü latifesiyle söyle der:

‘’- Bu köftehor, Allah yok diyecek, Allah’ı inkar edecek ama dili varmıyor!”

Erdoğan’ınki de bu kabil; Hz. Hüseyin ne o idi, ne bu idi… Tamam da Hz. Hüseyin ne idi, kimdi?!

O kadarını bilmiyor, o kadarını okumamış Erdoğan!

Prof. Dr. Baş’ın muhteşem Ehl-i Beyt Külliyatı’nın 6. cildi olan 915 sayfalık İmam Hüseyin eserini okusun, belki o zaman anlar Hz. Hüseyin’in kim olduğunu.
İmam Hüseyin, velayetin şahı, Rasulullah’tan sonra İslam milletinin hidayet imamı ve halifesi İmam Ali’nin sadece oğlu değil, aynı zamanda yaranıdır, Şia’sıdır. O, hem Şiidir, hem Sünnidir. Şia’nın da, Sünnilerin de imamıdır. Yüce Allah’ın sevilmelerini ve kendilerine tabi olunmalarını mü’minlere farz kıldığı Rasulullah’ın abası altındaki Ehl-i Beyt’in 5 yüce zevatından biridir.

Erdoğan, Muaviye’nin ve Yezidlerin mezalim, baskı ve kılıçları altında Ehl-i Sünnet namıyla uydurulup çiziktirilmiş mevkutelere ve onları ilim diye talim etmiş softaların öğretilerine sarılırsa; daha çok çuvallar… Hz. Hüseyin’i gerçekten tanımak istiyorsa, Prof. Dr. Baş’a baksın, onun külliyatını talim etsin.
Erdoğan, Hz. Hüzeyin’i tanımadığı gibi, Yezidlerin de kimler olduğunu karıştırmaktadır.

Dahası, kendisinin çok sevdiği tabirle, şecaat arz ederken sirkatin söylemektedir.

“Bugün de Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezid’dir” demektedir Erdoğan… Eyvallah!
Türk milleti ve akl-ı selim sahipleri de Erdoğan’a şunu soruyor, cevabını bekliyor:

“Bugün Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezid ise; Büyük Ortadoğu Projesi ve Arap Baharı ekseninde yine bugün Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Lübnan’da kendisine hangi sıfatı takarsa taksın, mazlumu katleden Yezidlerin stratejik ortağı ve eş başkanı olan kimdir? Böylesine ne ad verilir?! Yezid’in kapı kulu mu, tetikçisi mi yoksa Yezid’in çömezi mi?!”

Erdoğan, kendi icraatlarıyla, Yezid diye tanımladıklarının icraatlarını şöyle bir mukayese etsin bakalım; ortaya ne çıkacak!

Bu soru, Hz. Hüseyin’in safında görünen İslamcı maskeli Yezidleri deşifre edecek niteliktedir. Yüz puanlık uzmanlık sorusudur bu…

Erdoğan’ın bu soruya vereceği cevap, İslam alemi, Türk milleti ve bizzat kendi geleceği adına hayatidir.

Erdoğan, şöyle bir aynaya baksın; kendini gerçekten ne olarak görüyor?!

Rasulullah’ın, Ehl-i Beyt’in ve tüm mü’minlerin Kerbela matemini yüreğimde paylaşarak; İmam Hüseyin, Kerbela şehitleri ve Ehl-i Beyt’in şefaat ve himmetlerini niyaz ediyorum.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!