Etiket arşivi: ırak

GÜVENLİK : “IRAK VE DİĞER BÖLGELER” == MAYIN DAHİL == DİĞER SİLAH SAĞLAYANLARIN LİSTESİ


Aşağıdaki listede FİRMALAR ve SATTIĞI SİLAHLAR yer alıyor.

Hangi silah türünü sattığı başlıklarında A-B-C- diye belirtilmiştir.

A = NÜKLEER PROGRAM,

B = BİYOLOJİK SİLAHLAR,

C = KİMYASAL SİLAHLAR,

R = FÜZE PROGRAMI VE SATIŞLARI,

K = KONVENSİYONEL SİLAHLAR (MAYIN VE DİĞER) , ASKERİ LOJİSTİK MALZEMELERİ

ABD SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Honeywell (R, K)

2 Spectra Physics (K)

3 Semetex (R)

4 TI Coating (A, K)

5 Unisys (A, K)

6 Sperry Corp. (R, K)

7 Tektronix (R, A)

8 Rockwell (K)

9 Leybold Vacuum Systems (A)

10 Finnigan-MAT-US (A)

11 Hewlett-Packard (A, R, K)

12 Dupont (A)

13 Eastman Kodak (R)

14 American Type Culture Collection (B)

15 Alcolac International (C)

16 Consarc (A)

17 Carl Zeiss – U.S (K)

18 Cerberus (LTD) (A)

19 Electronic Associates (R)

20 International Computer Systems (A, R, K)

21 Bechtel (K)

22 EZ Logic Data Systems, Inc. (R)

23 Canberra Industries Inc. (A)

24 Axel Electronics Inc. (A)

ÇİN SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 China Wanbao Engineering Company (A, C, K)

2 Huawei Technologies Co. Ltd (K)

3 China State Missile Company (R)

FRANSA SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Commissariat a lEnergie Atomique (A)

2 Sciaky (A)

3 Thomson CSF (A, K)

4 Aerospatiale and Matra Espace (R)

5 Cerbag (A)

6 Protec SA (C)

7 Thales Group (A)

8 Societé Général pour les Techniques Nouvelles (A)

İNGİLİZ SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Euromac Ltd-Uk (A)

2 C. Plath-Nuclear (A)

3 Endshire Export Marketing (A)

4 International Computer Systems (A, R, K)

5 MEED International (A, C)

6 Walter Somers Ltd. (R)

7 International Computer Limited (A, K)

8 Matrix Churchill Corp. (A)

9 Ali Ashour Daghir (A)

10 International Military Services (R) (im Besitz des brit. Verteidigungsministeriums)

11 Sheffield Forgemasters (R)

12 Technology Development Group (R)

13 International Signal and Control (R)

14 Terex Corporation (R)

15 Inwako (A)

16 TMG Engineering (K)

17 XYY Options, Inc (A)

RUS SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Soviet State Missile Co. (R)

2 Niikhism (R)

3 Mars Rotor (R)

4 Livinvest (R)

5 Russia Aviatin Trading House (K)

6 Amsar Trading (K)

Weitere Länder

JAPON SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Fanuc (A)

2 Hammamatsu Photonics KK (A)

3 NEC (A)

4 Osaka (A)

5 Waida (A)

HOLLANDA SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Melchemie B.V. (C)

2 KBS Holland B.V. (C)

3 Delft Instruments N.V. (K)

BELÇİKA SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Boehler Edelstahl (A),

2 NU Kraft Mercantile Corporation (C),

3 OIP Instrubel (K),

4 Phillips Petroleum (C)

5 Poudries Réunies Belge SA (R)

6 Sebatra (A),

7 Space Research Corp. (R)

İSPANYA SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 Spanien: Donabat (R)

2 Treblam (C)

3 Zayer (A)

İSVEÇ SİLAH SANAYİ FİRMALARI

1 ABB (A)

2 Saab-Scania (R)

ÖZEL BÜRO

IRAK DOSYASI /// Ahmet Kılıçaslan Aytar : KILAVUZU DAVUTOĞLU, IRAK’TA


ABD’nin savaşın ardından oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlara yaptığı vurgu, Irak Federasyonu’nun tek bir kimlik etrafında bütünleşmesini zorlayan başlıca unsurdur.

ABD’nin tetiklediği Arap ülkelerinin etnik ve mezhepsel temelde çözülmesi ve istikrarsızlığa sevkedilmesiyle yeni Ortadoğu öngörüsü de Irak’ta sürdürüldü.

Osmanlı’dan beri ülkeyi yöneten ve ABD işgali sırasında El Kaide ile radikalleşen Sünni azınlık ile işgal sırasında kazanımlarını korumanın peşinde gerekirse ülkenin üçe bölünmesini dahi kabul eden Şii ve Kürt grupları arasında oluşan güçlü ayrışma potansiyeli, Irak’ı bir arada tutan zayıf iç dinamikler yüzünden her grubun geleceğini dış dinamiklerde aramasına yol açtı.

*

Bu süreçte ABD’nin İslam Birliği ütopyası ile sırtını sıvazladığı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,Türkiye Dış politikasının yelkenlerini "Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız " gazıyla şişirmekteydi.

24 Temmuz 2009’da,"Irak’la oluşturduğumuz Stratejik İşbirliği Konseyi’ni Suriye ile de kuracağız. Benim icracı 8 bakan arkadaşımla Dışişleri’nde yaptığım toplantının hedefi de buydu. Bu yöntemle komşularımızla, ‘sıfır problem’ hedefine dayalı bir ilişki geliştireceğiz ve bu ilişkileri maksimum düzeyde tutacağız.

Şimdi Türkiye ile Suriye arasında ortak kabine toplantısını hazırlıyoruz. Hedefimiz iki devlet, bir kabine modeli ile çalışmak. Ekonomiden güvenliğe her alanda. Bu modeli Irak ve Suriye’den başlayarak hayata geçireceğiz. Bütün komşulara yayılacak. Özellikle icracı bakanlıklarımız Irak ve Suriye’deki muadil bakanlıklarla yılda birkaç kez işbirliği amaçlı olarak bir araya gelecek ve toplantılar yapacaklar. Bu aşamadan sonra başbakanların ortak başkanlığında mini kabine toplantıları düzenlenecek. Ve her alanda ortak adımlar atılacak" diyordu…

*

Nitekim Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık,çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla "Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız "çerçevesinde ilgilendi.

*

Hem, olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehdite tedbir aldı!

Bağımsız devlet gibi davranan Mesud Barzani liderliğinde Kürt yönetiminin -bir taraftan,Türkiye ile düştüğü herhangi bir ihtilafta sorumluluğu merkezi Irak’a yıkan -öte taraftan,çeşitli ülkeleri arkasına alarak diplomatik gücünü arttıran bir politika takip etmesine karşı, Kürt Yönetimini sosyo-ekonomik kuşatmaya alarak etkisizleştirmeye çalıştı.

Hem de Irak Federasyonu’nda merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri,Petrol Yasası ve Kerkük-Musul gibi ağır sorunları çözeceğine, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancını tükettiği varsayımıyla, sorunların çözümünde etkin olabilmeyi teminen Sünni mezhebi teşvik etti, destekledi.

*

Ne merkezi Irak’ta ne de diğer parçalar nezdinde diplomatik bir kazanım sağlayamadı -aksine,dış politikasında Irak ile cepheleşti.

*

Dışişleri Bakanı Davutoğlu -bugün,Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin konuğudur.

Görüntüde ilişkilerin hiçbir gelişmeden etkilenmeden en üst düzeyde ve en geniş kapsamlı olarak süratle geliştirilmesi : Türkiye’nin bütün kesimleri kucaklamak isteğiyle karmaşık sosyal yapıya sahip olan Irak’ta 30 Nisan 2014’te yapılacak özgür seçimler : Suriye bağlamında gittikçe tırmanan ve mezhep çatışmasına yönelme potansiyelinde bir konjonktürün Irak’ta oluşmaması konularında görüşmek ve yeni bir sayfa açmak için Bağdat’ta bulunuyor!

*

Herkes dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen, Gazi Antep ve Hatay merkezde ağırlanan,teçhiz edilen ve yönlendirilen -sonra, Suriye’ye ve Irak’a sokulan ve El Kaide terör örgütüne katılanların işledikleri katliamları biliyor.

Bir gün önce Irak Başbakan Yardımcısı Hüseyin Şahrestani’nin "Çevre ülkelerinden Suriye’ye sokulan silahlar Kaide ve Nusra gibi terör örgütlerine gidiyor, oradan da bizim ülkemize geliyor" ifadesine -rağmen, Üstelik Davutoğlu’nun hükümetinin Merkezi Irak Hükümeti’nin idama mahkum ettiği eski cumhurbaşkanı Haşimi’yi hâlâ misafir ederken,

*

O, "İki ülkenin Suriye’deki gelişmeleri kendi aralarında istişare etmeleri ve bu istişare neticesinde de çözümün bir an önce bulunması ve akan kanın bir an önce durması için işbirliği yapmaları doğaldır.

Türkiye’deki kamplarda ve Türkiye’den bu aşırı gruplara giden tek bir yardım yoktur.Türkiye her hangi bir şekilde ne kendi ülke topraklarında ne de çevresinde her hangi bir şiddet faaliyetine müsamaha göstermez.

Suriye’deki kaos ortamından istifa ederek bu durumu istismar etmek isteyen aşırı gruplar hem Türkiye hem de Irak için aynı ölçüde tehlike ifade ediyor.

Bizim bir an önce Suriye’nin istikrara kavuşması ve Suriyeli kardeşlerimiz üzerindeki bu zulmün sona ermesi için uluslararası toplumla çalışma irademiz var.
Tabii görüş ayrılıklarımız olabilir, ama bunlar dahi işbirliklerimize bir zemin teşkil eder" diyor…

*

Cenevre II Barış Konferansı ile Suriye iç savaşının önlenmesi,yeni Suriye’nin kurulması -giderek, İran’ın nükleer programının engellenmesi ve Sünni-Şii ekseninin lağvedilmesiyle Bağımsız Kürdistan Devleti ile Irak Devleti arasında toprak sınırının belirlenmesi sürecine yürünürken, Davutoğlu, Bağdat’ta Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’yi de Türkiye’ye davet ediyor!

*

Davutoğlu,Irak Anayasası’nda Kürt Yönetimi sistemine dahil olmayan yerleşim alanlarının ve Musul-Kerkük sorununu bağlayan durumun referandumla netleşmesini öngören 140.maddesine oynuyor.

Madde Ortadoğu’nun yeniden belirlenmesinin kilidi gibidir; ABD bu maddeyi Türklere ve Kürtlere karşı koz kullanırken,Türkiye maddenin uygulanması halinde -güya,Federe Kürdistan’ı işgal etme noktasındadır.

Barzani ise 140. Maddeyi uygulamaya çalışmaktan çok bunu ABD’nin Ulusal Güvenlik Stratejisi yararına Kürt Hareketinin terörizmden demokratik siyasete evrilmesi için kullanıyor.

*

Davutoğlu -şimdi,Kuzey Irak Kürt yönetimi üzerinde kurduğunu varsaydığı ipotekten hareketle Irak hükümetine bir "Kazan-Kazan" teklifinde bulunuyor.

Kuzey Irak Kürt Yönetimi bölgesinde hidrokarbon kaynakları üzerinde ticari haklar elde etmeye, kaynakları toprakları üzerinden batıya akıtmaya -bu suretle, Musul-Kerkük’te sosyo-ekonomik genişlemeye rıza gösterilmesini -aksi takdirde, Irak Kürdistan ile Federal Irak arasında sınırı belirleyen 140.madde ile Kuzey Irak Kürt Yönetiminin bağımsızlık girişimine ve 30 Nisan 2014 seçiminde Sünni mezhebe oynayacağını ima ediyor.

*

Dışişleri Bakanı Davutoğlu -bu kez, Cenevre II Barış Konferansı ile yürüyecek yeni Ortadoğu sürecinin bir ABD-Rusya ortak yapımı olduğunu,bu bağlamda Rusya’yı, Rusya-İran,Rusya-Irak,İran-Irak ve bir dolu pozisyonu daha hiçe sayıyor.

Yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasında,işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafları,teröristleri destekleyen hükümetinin payına düşeni üstlenme halinden kıvırıyor.

Sığ dış politikasıyla Bağdat’ta Türkiye’ye son darbeyi vururken, dünyaya zavallı bir görüntü veriyor.

*

Barzani, Başbakan Erdoğan ile görüşmeye Diyarbakır’a geliyor…

13.11.2013

Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar

IRAK DOSYASI : Irak neden yakınlaşıyor ?


Yalnızca İran desteğiyle iktidarda kalamayacağını gören Başbakan Nuri El Maliki, genel seçimler öncesi Türkiye’ye yöneldi. Bağdat-Ankara hattında kurulan yeni denklem, Türkmenlerin yanında Kürtlere de kazandırıyor.

Ankara-Bağdat hattında yaklaşık iki yıldır süren gerilim dinme seyrine girdi. ABD’nin Irak’tan çekilmesi üzerine (Aralık 2011) patlak veren, Şii Başbakan Nuri El Maliki’nin fevri hamleleriyle derinleşen kriz, Bağdat’ın ‘barış elini’ uzatması üzerine normalleşmeye evirildi. Son bir aydaki üç resmî ziyaret, iki gizli görüşme, iki tarafın da normalleşme sürecine destek verdiğini hissettirdi. 11 Eylül’de Irak Meclis Başkanı Usame Nuceyfi’yi Ankara’da kabul eden Türk Hükümeti, 22 Ekim’de cevaben TBMM Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır ile beraberindeki milletvekili heyetini Bağdat’a gönderdi. Türk heyeti Irak’tan dönmeden 24 Ekim’de Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari Ankara’ya geldi. Nuceyfi gibi Zebari de Maliki’nin aradaki ‘kırgınlığı’ gidermek istediğini iletti Türk makamlarına.

Ziyaretlerin olumlu sonuçlanması, hemen öncesinde, kapalı kapılar ardında yaşanan seri diplomasi trafiğine bağlanıyor. Aksiyon’a konuşan bir Türk yetkili, Iraklılardan ilk hamlenin eylül sonunda New York’taki BM Genel Kurul’u sırasında geldiğini belirtiyor: “New York’ta bulunan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hudeyr Huzai, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüşmek istediğini iletti. Cumhurbaşkanı’mızın oluru üzerine taraflar 24 Eylül’de New York’taki Türkevi’nde buluştu. Huzai, Gül’e, Maliki’nin aradaki sorunları aşmak, bu çerçevede de Ankara’ya üst düzey bir temsilci göndermek istediğini aktardı. Ardından 30 Eylül’de Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ile Bakan Ahmet Davutoğlu bir araya gelip normalleşme sürecinin parametrelerini belirledi.”

Aynı yetkili, Ankara’nın Iraklı temsilcilerin getirdiği ılımlı mesajlarla yetinmeyip Iraklı Sünni, Şii ve Türkmen kanaat önderleriyle temasa geçip sahadaki nabzı yokladığını anlatıyor. Sinyallerin olumlu gelmesi üzerine yakınlaşma talebini bizzat Maliki’nin ağzından almak üzere 22 Eylül’de TBMM Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır’ın Bağdat’a gönderildiğini vurguluyor: “Irak Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleşen görüşmede Maliki, Bozkır’a ilişkileri normalleştirmek istediğini söyledi. Bunun üzerine Ankara, ilişkileri yeniden rayına oturtmak üzere Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu Bağdat’a gönderme kararı aldı. Davutoğlu’nun kasımın ikinci haftası önce Bağdat, ardından Şiilerin kutsal mekânı Necef-Kerbela’yı ziyaret etmesi öngörülüyor. Böylece Türkiye’nin Irak’ta sadece Sünni kesimle işbirliği içinde olmadığının mesajı verilecek.”

Bu arada Ankara, Bağdat’la planlanan yakınlaşmanın Erbil’deki Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile kurulan bağlara zarar vermemesine özen gösteriyor. Türk Hükümeti bu tavrını, Ankara’daki buluşmada Irak Dışişleri Bakanı Zebari’ye doğrudan söyledi. Zebari ile yetinmeyen Ankara, aynı tavrını Başbakan Erdoğan’ın daveti üzerine 31 Kasım’da Ankara’ya gelen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani’ye de aktardı. Bağdat’la yakınlaşmanın IKBY ile yakalanan verimli işbirliğine gölge düşürmeyeceği, ticari anlaşmalar ve petrol sevkiyatlarının planlanan şekilde süreceğinin garantisi verildi. Bağdat tarafının Ankara-Erbil ilişkisine mâni olmama tavrında olduğu anlatıldı. Maliki’nin, geçmişten farklı olarak Ankara’nın IKBY ile yaptığı anlaşmaları sorun etmediği, dahası Türkiye’nin Kürt liderliği ile münasebetlerinin Bağdat’a olumlu yansıdığını düşünmeye başladığı görülüyor.

Peki, şimdi ne değişti? Birkaç ay öncesine kadar Türk savaş uçaklarını düşürmekle tehdit eden Bağdat, neden Ankara’nın kapısını çaldı? Bu tavır değişikliği ilk bakışta 30 Nisan 2014 seçimlerine bağlanabilir. Yeniden başbakanlık koltuğuna oturmak isteyen Maliki’nin ülke içinde gerileyen oy oranını telafi etmek için ABD ve Türkiye gibi etkili ülkelerle yakınlaşmak istediği söylenebilir. Maliki’nin 2 Kasım’daki ABD ziyareti öncesi ve sonrasındaki demeçlerine bakıldığında, Beyaz Saray’da buluştuğu Başkan Obama’dan seçim desteği istediği görülüyor. Paralelinde Türk ve İran liderleriyle de benzer fotoğraflar çektirip Irak’ın iç-dış denkleminde öne çıkmaya çalışacağı öngörülüyor. İçteki yalnızlığını dış destekle kırmaya çalışıyor. Yine dış destekle içeride farklı kesimleri yanına çekip (Kürtler ve Türkmenler gibi) düşen oy oranını artırmaya çalışıyor. Yani ABD, Türkiye ve İran’a yaklaşarak 5 ay sonraki genel seçimlere yatırım yapıyor.

Maliki’yi İran yönlendiriyor

Türk yetkili, Maliki’nin Türkiye’ye yaklaşma isteğinde kapıdaki seçimlerin etkisi olsa da genel fotoğrafta daha farklı etkenlerin bulunduğunu aktarıyor. Ankara’ya el uzatmasında Suriye krizi ile İran’da değişen havanın da etkili olduğunu iddia ediyor: “Irak’ın normalleşme mesajı, ABD öncülüğündeki Batı ittifakının Suriye’yi vurma hazırlığının hemen sonrasında geldi. Yani Bağdat, desteklediği Esed rejiminin vurulacağını hesap ederek yöneldi Ankara’ya. Esed rejimi düşseydi sıkı destekçisi Bağdat hükümeti zorda ve yalnız kalacaktı. Bunun yanında Maliki’nin Türkiye’ye yakınlaşmasını İran da istedi. Tahran, Türkiye desteği olmadan Maliki’nin Bağdat’ta etkili olamadığını, ülkeyi yönetmede zorlandığını gördü. Maliki’ye seçimi kazanabilmesi, ikinci dönem iktidarında daha güçlü olabilmesi için Ankara ile aradaki buzları eritmesi gerektiğini söyledi. Yani Maliki sadece seçim değil, seçimden sonra hükümet kurabilmek, ülkedeki farklı kesimlerin desteğini alabilmek için Türkiye’ye ihtiyaç duyduğunu görerek gelecek Ankara’ya…”

Bu noktada şu soru öne çıkıyor: Maliki ne kadar samimi? Son dönemdeki uygulamalarına bakıldığında Türkiye ve ABD’nin tenkit etiği bazı kararlarda geri adım attığı görülüyor. Dahası geçmişte hedefe koyduğu Sünni Arap, Türkmen ve Kürt kesimlere yönelik küçük jestlerde bulunması dikkat çekiyor. Mesela, Türkmenlerin gasp edilen haklarının meclis çatısı altında görüşülmesine Maliki hükümeti önayak oldu. Ayrıca Türkmen Hakları Konseyi’nin kurulması, bakanlık statüsü verilmesi de Maliki’nin adımıydı. Buna karşın baskıyla görevinden edilen, asılsız iddialarla idam cezasıyla yargılanan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi noktasında eski katı tavrını koruyor. Kendine bağlı kurduğu, Kürt bölgeleri ile Sünni grupları hedef alan ‘Dicle Operasyon Birlikleri’nin varlığını devam ettiriyor. Kuzeydeki Kürt Bölgesi’ni Bağdat’a bağlama hedefinden vazgeçtiğine dair bir beyanatı da olmadı. Kısacası küçük jestler gelse de ana meselelerde ne kadar değiştiği net değil.

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Ortadoğu Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, kısmi esnemeye rağmen Maliki’den seçimler öncesinde Sünni ve Kürt kesimlere yönelik önemli adımlar beklemiyor: “Seçim yarışı Şii ittifaklar arasında geçeceğinden Maliki enerjisini farklı Şii grupları yanına çekmeye harcayacak. Öyle ki kendi partisi içinde bile (Dava Partisi) ona karşı duranlar var. Ammar El Hekim liderliğindeki Irak İslami Yüksek Konseyi ile Sadr Grubu’nun seçimlere birlikte girmesi hâlinde Maliki’nin kaybetmesi işten bile değil.”

2010 seçimlerinde olduğu gibi yeni seçimlerde de başbakanı oydan çok kurduğu ittifakların belirleyeceğini vurgulayan Erkmen, Maliki’nin özellikle El Hekim karşısında geride kalmamak için dışta Türkiye ve İran’a yanaşıp içte farklı Şii gruplara sıcak davrandığını anlatıyor: “Maliki gitse bile yerine yine bir Şii başbakan gelecek. Tahran, Maliki kazanırsa onunla, olmazsa yerine gelenle çalışmaya hazır. ABD, Mukteda El Sadr’ın başbakan olmasına karşı. El Hekim’i de İran’a çok yakın buluyor. İç tansiyonu, gerilimi düşürmesi durumunda Maliki ile yola devam edebileceği sinyalini veriyor. Bu nedenle Maliki, ittifakını güçlendirmek için Türkiye, Kürtler ve Türkmenlere yönelik ufak jestlere yöneliyor.”

Peki, Ankara-Bağdat hattında kurulan yeni denklem Iraklı Türkmenleri nasıl etkiliyor? Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Ortadoğu Uzmanı Ali Semin, Maliki’nin Türkiye’den önce Iraklı Türkmenlere yanaştığını, onları yanına alarak Ankara’ya yöneldiğini ifade ediyor. Semin, Ankara’nın Bağdat’la yakın olmasının Türkmenlerin elini güçlendirdiğini vurguluyor: “İlişkilerin sorunlu olması Kerkük başta olmak üzere Türkmenlerin birçok konuda yalnız kalmasına kapı aralıyor. Bundan dolayı Türkmenler, Türkiye’nin Bağdat’ın yanında Erbil ile de ilişkilerini geliştirmesini çıkarına görüyor, destekliyor.”

Gelinen noktada, Maliki’nin otoriterlikle, Türkiye’ye rağmen Irak’ı yönetemediğini görüp denklemini değiştirmesi büyük bir kazanım. Ancak İran ‘gazıyla’, geçen 4 yılda devirdiği çamları 5 ayda telafi edemeyeceği de bir gerçek!

ERGÜN DİLER : Irak değil


buyuk_Turkiye05.jpg

Irak değil!

Çok iyi bilinen ve anlatılan bir hikaye…
Ama anlam yüklü…

Gazneli Mahmud Han çıktığı avda bir ceylanın peşine takılıp yolunu kaybetti. Maiyetindeki insanlardan kopup ayrı düştü. Zar zor kendini bir köye attı. Issız köyde yardım edecek birini ararken karşısına AYAZ çıktı! Kim olduğunu bilmediği misafiri buyur etti! Yorgun ve bitkin düşen SULTAN "Biraz su!" dedi… Ayaz "Hiç merak etmeyin!" dese de su bir türlü gelmek bilmedi.
Her soruya zaman kazanarak cevap verdi.
Sultan bir ara "Yahu bu su nereden geliyor!" diye çıkışsa da Ayaz her defasında geçiştirmeyi bildi.
Zeka saçan akıllı Ayaz, sonunda kendi eliyle doldurduğu suyu misafirine uzattı!

Sultan tam suyu içerken de "Terliydiniz!
Üşütüp hasta olmayın diye suyu geç verdim" dedi. Bu cevaba şaşıran ve çok beğenen Sultan, AYAZ’ın ailesini beklemeye koyuldu! Babası gelince genç adamı sarayına götürmek için izin istedi!

Bir bardak su Ayaz’ın hayatını değiştirmişti! Sultan, köyde bulduğu Ayaz’a pahalı hediyeler, değerli kumaşlar ve paye verdi! Ayaz da aklıyla üçüncü, ikinci derken, BAŞVEZİR oldu! Ancak hiçbir başarı cezasız kalmazdı! Sarayda, Ayaz karşıtı oluşum gecikmedi! Ama nereden vuracaklarını bilmiyorlardı!

İçlerinden biri "Her akşam kendi yaptırdığı kulübeye gidiyor! Kesinlikle hazineden aldığı elmasları oraya gömüyor!
Yoksa Sultan’ın ona verdiği saraya gitmeden oraya uğramasının başka bir anlamı olamaz!" dedi.

Bu parlak fikir hayat buldu! Ayaz karşıtları gidip bunları SULTAN’la paylaştı! Elini çenesine dayayan Sultan "Benim değer verdiğim, özel sohbet ettiğim, devletin anahtarını sunduğum kişi bunları yapıyorsa kırın o kapıyı ve içerideki bütün hazineyi aranızda paylaşın!" emrini verdi!

Meraklı grup gecenin olmasıyla birlikte kapısında koca bir kilit bulunan kulübenin önüne geldi. İçerisi boştu! Çok zor olsa da kilit büyük uğraş sonucu kırıldı! Ama ortada gözle görülür bir şey yoktu!
Kazma kürek getirip bütün çevre kazıldı!
Ama her kazma umutları tüketiyordu!
Çünkü ortada bir tek altın bile yoktu!
Büyük hayal kırıklığı yaşayan grup saraya dönerek Sultan’ın huzuruna çıktı! "Hata etmişiz! Ortada hazine yok! Bizi affedin" ricasında bulundu!
Gülümsediğini kimseye belli etmeyen Sultan, AYAZ’ı çağırtıp olanları anlattı!

Şaşıran AYAZ "Yanlış anlamışlar" dedi!
Bunun üzerine SULTAN "Bunların cezasını sen ver!" teklifini yaptı!
Mahcup ve akıllı vezir, "Siz varken ben karar veremem!" dedi!
Sultan son sözünü söylemeden "Sahi sen o kulübeye neden gidiyorsun ki?" diye sordu…

AYAZ, kendisini çekemeyenlere de ders olacak şu cevabı verdi: "Ben aslımı unutmamak için o kulübeye her gece uğrarım. Orada sizin beni bulduğunuz köyümden bir çarık ile koyun postumu getirip duvara astım.
Anamı, babamı, aslımı unutmuyorum! Bu da benim sınavım!.."
Gözleri dolan SULTAN "ne ceza verelim?" gibi bir bakış atınca, akıllı vezir "Özür bazen her şeydir!" diyerek kendisini düşman bilenlere ikinci dersi verdi!
Ayaz ile Sultan’ın hikayeleri ünlüdür!
Bugün için çıkarılacak dersler de vardır!

ASLINI UNUTMAMAK bunların başında gelir!
Biz gazeteciler POZİTİF haberi sevmeyiz!
Şimdi gariptir vatandaşın bir kısmı da olumlu bir şey duymak istemiyor!

Ama ben de bildiklerimi kendime saklayacak değilim.
Bakın İmralı ile başlayan süreçten sonra çok önemli adımlar atılmış ve yol alınmış durumda!

Düne kadar aklımıza gelmeyecek şeyler oluyor!
Hayalini bile kuramayacağımız gelişmeler bir bir gerçekleşiyor!
PKK konusu nihayete erdiğinde Türkiye Irak’la bütünleşmeyi tamamlamış olacak!

Dikkat ederseniz eskiden söylediklerimi revize ediyorum! Hatırlayanlar bilir! Bir süre önce "KUZEY IRAK’la bütünleşme olacak, Kürtlerle kucaklaşma gerçekleşecek!" demiştim!

Ankara’nın şimdi geldiği NOKTA gerçekten şaşırtıcı! BAĞDAT da Ankara olmadan bölgede olamayacağını anladı! "Tamam siz Kürtler’i kucaklıyorsunuz ama bizi de unutmayın!" mesajı gönderdi! Bildiğimiz ve bilmediğimiz çok kritik isimler bölgeden Ankara ve İstanbul’a geliyor! Petrol ve doğalgazın dünyaya açılacak noktası kesinlikle CEYHAN olacak!
Ankara’nın herkesi kucaklaması IRAK için de yakın zamanda HUZUR getirecek!

100 milyar dolar petrol geliri olan ülkede her gün 50 kişi bombalarla hayatını kaybediyor! Irak’ın geliri CEYHAN’la birlikte 300 milyar doları görecek! Bu PARA hem Maliki’ye hem Barzani’ye keyif verecek!
Türkiye de, 60 milyar dolar verdiği petrol yüzünden oluşan CARİ AÇIK sorununu ortadan kaldıracak!

Savaşın, kavganın olmadığı bir Türkiye KAZANARAK büyüyecek!
AYAZ’ın yaptığı gibi geçmişini unutmadan!
Bakın Marmaray’ı JAPONLAR yaptı!
Yakında hem Sinop’a hem de Mersin’e NÜKLEER santral inşa edilecek! Sinop’taki proje yine Japonlar’ın! Ancak!
Japonlar bu işe kalkışmadan önce TEKNOLOJİ üssü ile TEKNİK ÜNİVERSİTE kuracak!
Nerede?
Türkiye’de!
Neden?
Yurt dışına gidip çoğunlukla orada kalan gençlerimizin kaçışını önlemek için!
Beyin göçünü frenlemek için!
3 yıl içinde Avrupa’dan Japonya’ya kadar olan hattaki en büyük TEKNİK üniversite Türkiye’de olacak!
Enerji ile buluşan Türkler artık AKILLA da biraraya gelecek!
İşte bizden beklenmeyen en büyük hamle bu!
Bütün bunlar, KÜRESEL DENGEYİ iyi okumak, doğru hamle yapmakla ilgili!
Enerjiyi bulmak, bölgeyi kucaklamak ve teknolojik temel atmak hiç kolay bir iş değil!
İster misiniz bunu duyan birileri ODTÜ deki pırıl pırıl gençleri ağaç krizi diye dolduruşa getirmiş olsun!
Öyle ya adamlar öteden beri devletteki her bilgiye ulaştılar! "Olmaz olmaz" demeyin!

Bu DENGEYİ okumak ve bilmekle ilgili! Japon Başbakanı SHİNZO ABE neden ellerini açıp dua etti sanıyorsunuz!
Fransa, İngiltere ve Almanya’nın Ortadoğu serüveni böylece sona eriyor!
Tabii olaylara sadece BAŞÖRTÜSÜ kadrajıyla bakarsanız bunları göremezsiniz!
Özellikle ilerici arkadaşlar

Ergün diler

ARAŞTIRMA DOSYASI /// Irak’ta Yeni Gündem Maddesi : Cumhurbaşkanlığı Tartışmaları ve Siyasete Etki si


Bilgay Duman

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

Irak Parlamento Başkanı Usame Nuceyfi, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin yerinin boş kalmaya devam edemeyeceğini açıkladı. Bu açıklamanın ardından seçim sürecine geçme aşamasında olan ve seçim yasası tartışmalarının yaşandığı Irak’ta yeni bir gündem maddesi daha ortaya çıktı. Nuceyfi, Celal Talabani’nin sağlık durum hakkında bilgi alındıktan sonra eğer Celal Talabani görevine devam edemeyecekse yeni cumhurbaşkanının seçilmesi gerektiğini belirtti. Ancak Celal Talabani’nin bu durumu sadece Irak Cumhurbaşkanlığı makamının doldurulmasına ilişkin bir meseleden ibaret değildir. Celal Talabani’nin sağlık durumuna ilişkin görevlerini yerine getiremeyeceğine yönelik yapılacak bir açıklama Irak’ta yeni cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini gündeme taşıyacağı gibi, Celal Talabani’nin lideri olduğu KYB içerisindeki dengeler ve hükümet kurma sürecine girecek olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) açısından da önemli olacaktır. Bu faktörlerin ayrı ayrı ele alınması, Irak’ta önümüzdeki kritik sürece ışık tutacaktır.

Cumhurbaşkanlığı Tartışmaları: Irak’ta anayasal bir uygulama olmasa da fiili durum itibariyle Lübnan’da olduğu gibi makamların etnisite ve mezhepsel/dini paylaşıma göre yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. 2003’ten sonraki duruma bakıldığında hem ABD tarafından oluşturulan yönetimler hem de seçimler sonucu kurulan hükümetlerde cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii, parlamento başkanı da Sünni olmuştur. Hatta sayılan bu makamlar arasında da denge gözetilmiş, her makam için iki yardımcı pozisyonu teşkil edilmiştir. Böylece Kürt olan cumhurbaşkanının yardımcılarından biri Şii diğeri Sünni, Şii olan başbakanın yardımcılarından bir Sünni diğer Kürt, Sünni olan parlamento başkanının yardımcılarından bir Kürt diğeri Şii olmuştur.

Ancak Celal Talabani’nin Aralık 2012’de beyin kanaması geçirdikten sonra görevine devam edemeyeceği ihtimalinin ortaya çıkması ve IKBY ile Irak merkezi hükümeti arasında yaşanan sorunlu ilişkiler nedeniyle, cumhurbaşkanlığı makamının Kürtlere verilmemesi yönünde talepler ve öneriler ortaya çıkmıştır. Bu süreçten sonra Irak’ta hem Şii hem de Sünni Araplar Irak’ın yeni cumhurbaşkanının bir Arap olması gerektiği yönünde tavır almış görünmektedir. Burada temel mesele sadece bir Arap’ın cumhurbaşkanı olması değil, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El-Haşimi’nin hakkındaki terör suçlamalarından dolayı yurt dışında olması nedeniyle Sünni Arapların bu makamı istemesidir. Diğer taraftan ülkedeki nüfus çoğunluğunu elinde bulunduran Şii Araplar da cumhurbaşkanlığı makamını istemektedir. Hatta bazı milliyetçi Şii Arapların da cumhurbaşkanının Şii Araplardan olmasa bile Irak’ın Arapların çoğunlukta yaşadığı bir ülke olması nedeniyle Sünni Arap bir cumhurbaşkanına sıcak baktıkları söylenebilir. Ancak Irak’ta cumhurbaşkanı seçimlerinin yeniden bir gündem oluşturması, Irak’taki var olan siyasi istikrarsızlığı ve şiddeti körükleyebilecektir.

KYB’de Başkanlık Tartışmaları: Celal Talabani’nin cumhurbaşkanlığını bırakması durumunda KYB içerisinde zaten var olan başkanlık tartışmaları daha da alevlenecektir. KYB içerisinde mevcut durumda bir bölünmüşlük söz konusudur. Özellikle KYB içerisinde Kosrat Resul, Hero Talabani, Berham Salih ve Molla Bahtiyar arasında ayrışma ve çekişme net olarak belirginleşmiştir. KYB’nin yakın zaman içerisinde yeni lideri seçmek için bir kongre yapması beklenmektedir. Bu kongrede KYB içerisindeki güçlü adaylar arasında yaşanacak liderlik yarışı ve olası ittifaklar KYB’nin geleceğine de şekil verebilecek düzeydedir. Bu kongrede alınacak sonucun KYB’yi de partisel olarak bölebileceği gibi, parti içerisinden yaşanacak kopmalar sonucu yeni partilerin ortaya çıkması ya da Goran Hareketi’ne geçişler muhtemel gözükmektedir.

Kürt İç Siyasetinde Adaylık Tartışmaları: Celal Talabani’nin cumhurbaşkanlığı görevini bırakması durumunda Kürt iç siyaseti açısından da yeni cumhurbaşkanının Kürtlere verilip verilmeyeceği tartışmalarına ek olarak cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda bir tartışmanın yaşanması muhtemeldir. KDP ve KYB arasındaki anlaşmaya dayanarak Celal Talabani cumhurbaşkanı olmuştur. İki ana Kürt partisinden biri IKBY, diğeri Irak genel siyaseti üzerine eğilmiştir. Celal Talabani sonrası KYB içerisinde yaşanacak çekişmenin KDP ve KYB arasındaki cumhurbaşkanlığına ilişkin olan ittifaka zarar verebilir. Bu durumda yeni cumhurbaşkanı adayının KDP’den olması ya da KDP tarafından desteklenen bir kişi olması, KDP’ye yönelik olarak IKBY içerisinde tek parti yönetimine gittiğine yönelik eleştirilerin ve KDP karşıtlığının yükselmesi muhtemel gözükmektedir. KDP’nin KYB ile cumhurbaşkanlığı konusundaki ittifakını sürdürmesi durumunda bile KYB içerisinde aday belirleme konusunda problemler yaşanabilir. Zira daha önce de ifade edildiği gibi, KYB içerisindeki güçlü aktörler arasında bir ayrışma vardır. Bu ayrışmanın cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda sorun yaratması muhtemeldir. Bununla birlikte IKBY’deki KDP-KYB işbirliğine karşı çıkan başta Goran Hareketi olmak üzere muhalefette yer alan İslamcı partiler de cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi konusunda söz sahibi olmak isteyecektir. Bu durumda Kürtler arasında birden fazla cumhurbaşkanı adayının ortaya çıkması ve bu konuda bir anlaşma sağlanamaması ihtimal dahilindedir.

Kürt İç Siyasetine Etkisi: Celal Talabani’nin sonrası KYB’de yaşanacak belirsizlik IKBY’nin iç siyasetini de olumsuz yönde etkileyecektir. Bu durum 21 Eylül 2013’te IKBY’de yapılan seçimler sonrası hükümet kurma çalışmalarını sekteye uğratabilir. KDP ve KYB arasında 2004’te imzalanan stratejik anlaşmaya göre, iki parti arasında ikişer yıllık dönemler halinde IKBY hükümetine başkanlık yapması düşünülmüştür. Ancak IKBY’nin 2003’ten sonraki siyasi süreci içerisinde KYB sadece 2 yıl hükümeti yönetebilmiş, geri kalan 8 yıl KDP tarafından yürütülmüştür. Ancak 2013’te yapılan seçimler sonrasında KYB’nin üçüncü parti olarak ortaya çıkması ve KYB içerisindeki çekişme, KDP-KYB ittifakına zarar verebilir. Her ne kadar KDP yetkilileri KYB ile ittifakın devam edeceğini açıklamış olsa da Goran Hareketi ve İslamcı partilerin elde ettiği milletvekili sayıları göz önünde bulundurulduğunda yeni hükümetin KDP-KYB işbirliğinden farklı bir yapıda ortaya çıkacağını gösterir niteliktedir. Bu durumda Irak merkezi hükümetinde olduğu gibi seçimde milletvekili elde eden bütün siyasi partilerin içerisinde yer aldığı geniş tabanlı bir hükümetin kurulması muhtemel durumdadır. Bu durum itibariyle KYB’nin IKBY hükümeti etkisi oldukça düşecektir. KYB’nin Goran Hareketi’nin ardından hem üçüncü parti olması hem de İslamcıların KYB’den sadece 2 milletvekili az almış olması düşünüldüğünde, IKBY iç siyasetinde farklılaşmanın ortaya çıkması muhtemeldir.

Yerel Siyaset Üzerindeki Etkisi: Celal Talabani sonrasında KYB içerisinde yaşanacak gelişmeler, KYB’nin kontrol ettiği alanlara ilişkin olarak önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Daha açık bir ifadeyle KYB’nin kontrolünde olan Süleymaniye ve KYB etkisinin KDP’ye nazara çok daha ağır olduğu Kerkük’teki yerel siyasette değişimler yaşanabilir. KYB içerisindeki bölünmeyle birlikte Süleymaniye ve Kerkük’te KYB liderlerinin kontrolünde farklı hakimiyet alanları ortaya çıkabilecektir. Daha da ötesinde KYB içerisindeki bölünmenin etkisiyle birlikte KYB’nin bütüncül gücünü kaybetmesi, diğer partilerin etki alanlarının genişlemesine yol açabilir. Özellikle Süleymaniye’de Goran Hareketi’nin güçlenmesi ve etki alanının genişlemesi söz konusu olabileceği gibi daha da önemlisi KYB’nin güç kaybetmesi Kerkük’teki ağırlığını arttırmak isteyen KDP’ye avantaj sağlayacaktır. Bu durumda KDP’nin KYB’ye karşı hamleler yapması muhtemeldir.

Sonuç olarak Celal Talabani’nin görevini yerine getiremeyeceğinin anlaşılmasıyla bu durumun Irak, IKBY ve KYB’nin iç siyasetinde önemli değişikliklere yol açacağını söylemek mümkündür. Bu değişiklikler yeni dinamikler ortaya çıkarabileceği gibi yeni dinamikler de yeni çatışma ve kriz noktaları yaratabilecektir. Bu kriz ve çatışma noktalarının dış politika üzerinde dahi etki yapması beklenebilecek bir durumdur.

ARAŞTIRMA DOSYASI : Türkiye-Irak İlişkilerinde Yeni Dönem


Bilgay Duman

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

Uzun bir süredir istikrarsızlık içerisinde olan Türkiye-Irak İlişkileri yeni bir döneme girecek gibi görünmektedir. 11 Eylül 2013’te Irak Parlamento Başkanı Usame El-Nuceyfi’nin beraberindeki 14 kişilik heyetle Türkiye’yi ziyaret etmesinin ardından Irak Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Humam Hammudi’nin daveti üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır, Dışişleri Bakanlığı Irak İle İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Hakan Tekin’in de iştirakiyle Irak’ı ziyaret ederek bir dizi görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşmelerde Türkiye’nin Irak Büyükelçisi Faruk Kaymakçı da yer almıştır. Volkan Bozkır ve beraberindeki heyet, Irak Cumhurbaşkanı Vekili Hudair Kuzai, Irak Başbakanı Nuri El-Maliki, Irak Parlamentosu Başkanı Usame Nuceyfi, Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, Irak’ın Enerjiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Hüseyin El-Şehristani ve Humam Hammudi ile bir dizi görüşme yapmıştır. Ayrıca heyet Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşat Salihi ve Irak Türkmen Cephesi Diyala Milletvekili Hasan Özmen’le de bir görüşme gerçekleşmiştir.

Türkiye ile Irak arasındaki gergin ve istikrarsız olan ilişkilerin düzeltilmesi ve geliştirilmesi için atılacak adımlar görüşmelerin ana gündem maddesini oluşturmuştur. Görüşmelerin seyrine bakıldığında Türk heyetinin Irak’ın bütün yüksek makamları tarafından kabul edilmesi, Irak’ın bu görüşmelere verdiği önemi göstermektedir. Nitekim bu görüşmelerin hemen ardından Hoşyar Zebari’nin de Türkiye’yi ziyaret ediyor olması da Irak’ın ilişkilerin gelişmesine ilişkin yaklaşımını gösterir niteliktedir. Bu anlamıyla Irak’ın da Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi konusunda istekli bir yaklaşım sergilediğini söylemek mümkündür.

Volkan Bozkır’ın Irak ziyaretinde yaptığı açıklamalar doğrultusunda Türkiye ve Irak arasındaki diplomatik ziyaretlerin devam edeceği anlaşılmaktadır. Nitekim Volkan Bozkır Irak’ta yaptığı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nuri El-Maliki’yi Türkiye’ye davetini kendisine ilettiğini ifade ederek, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in de yakın zamanda Irak’ı ziyaret edeceğini dile getirmiştir. Ayrıca Bozkır’ın ilişkilerin seyrine ilişkin olarak 2009 yılına vurgu yapıp, Türkiye ve Irak arasında 48 mutabakat anlaşmasının imzalandığı dönemi dile getirmesi dikkat çekici olmuştur. Bilindiği üzere bu dönem Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin “pik” noktası olmuş, ancak daha sonra Türkiye ve Irak arasındaki ilişkiler gittikçe bozulmuştur. Son dönemde yapılan bu ziyaretler ilişkilerin onarılması konusunda bir fırsat niteliğindedir. Bu noktada 2009 sonrası Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin bozulmasına yol açan temel olarak 3 konudan bahsetmek mümkündür. Bu konuların ayrı ayrı ele alınması, ilişkilerin seyrinin hangi yöne doğru evrileceğinin anlaşılması açısından önemli olacaktır.

Irak iç siyasetinin durumu: 2009’da Türkiye ve Irak arasındaki 48 mutabakat anlaşmasının imzalandığı dönemde Irak yeni bir seçim sürecine girmiştir. Bu süreç içerisinde Irak iç siyasetindeki karmaşa hem Türkiye ile imzalanan mutabakat anlaşmalarının uygulanamamasına yol açmış hem de Irak siyasetindeki kutuplaşma Türkiye ve Irak ilişkilerine yansımıştır. Türkiye ile daha yakın ilişkilere sahip olan Usame El-Nuceyfi ve Iyad Allavi öncülüğünde kurulan ve Irak Türkmen Cephesi’nin de içerisinde yer aldığı Irakiye Listesi’nin Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu’na karşı ciddi bir rakip olması ve 7 Mart 2010’da yapılan seçimlerde Kanunu Devleti Listesi’nden daha fazla oy alması, Maliki’nin Türkiye’nin kendisine karşı bir cephe oluşturmaya çalıştığına yönelik bir algılama içerisine girmesine neden olmuştur. Bu dönemde karşılıklı olarak söylem bazında artan gerginlik, Maliki’nin yeniden hükümeti kurmasıyla bir hükümet politikası haline gelmiştir.

Türkiye ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) arasındaki yakınlaşma: Türkiye ile Irak merkezi hükümeti arasındaki ilişkiler gerginleşirken, Türkiye ile IKBY arasındaki yakınlaşmanın başlaması, Maliki liderliğindeki Irak merkezi hükümetinin tehdit algılamasına yol açmıştır. Bu dönemde daha önce olmayan bir biçimde Türkiye’nin IKBY ile doğrudan ilişki kurması ve bazı Türk enerji şirketlerinin doğrudan IKBY ile anlaşmalar yapması, Türkiye ve IKBY arasında yapımına başlanan petrol boru hattı da Irak’taki algıları kuvvetlendirmiştir. Hatta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 2012’nin Ağustos ayında IKBY üzerinden Kerkük’ü ziyaret etmesi, Türkiye’nin Irak’ın bütünlüğüne yönelik politikasını koruduğuna ve Irak’ın bir şehrine yapılan ziyaret olduğuna yönelik açıklamalara rağmen, Irak’ın Türkiye’ye diplomatik savaş açmasına neden olmuştur.

Suriye krizi ve Irak’a etkisi: 2011 yılı itibariyle Suriye’de krizin patlak vermesi, Türkiye ve Irak birbirinden uzaklaştırmıştır. Türkiye’nin açık olarak Suriye’de rejim muhaliflerini desteklemesine karşın Irak’ın Beşşar Esad rejiminin yanında yer alması iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gerilmesine yol açmıştır. Ortadoğu’daki halk hareketlerinin Irak’a da yansıması ve özellikle Sünni Arapların yaşadığı Bağdat, Anbar, Musul, Selahattin, Diyala ve Kerkük’e bağlı Havice ilçesinde hükümet karşıtı protesto gösterilerinin yaşanması, Maliki’nin iktidarını korumaya yönelik politikalarını sertleştirmesine neden olmuştur. Hatta Irak hükümeti Türkiye’yi iktidarı yıkmaya çalışmak ve Irak’ın iç işlerine karışmakla suçlamıştır. Irak Parlamentosu’ndaki bazı milletvekilleri Türkiye’nin Musul ve Basra Başkonsolosluklarının kapatılmasını dahi talep etmiştir. Diğer taraftan Maliki’nin terör örgütü PKK ile görüşmeler yaptığına ilişkin haberler çıkmıştır.

Bugün gelinen noktada ise ilişkilerde yumuşama görülmeye başlanmıştır. Her iki ülke arasındaki karşılıklı ziyaretler yumuşamanın en açık göstergesidir. İlişkilerin kopma noktasına gelmesine rağmen bu yumuşaya yol açan sebepleri genel olarak aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

Suriye konusunda yaşanan gelişmeler: Suriye’de devam eden çözümsüzlük sadece Türkiye ve Irak arasında değil, hem bölge ülkeleri hem de uluslararası platform açısından ortak çözümün bulunmasına yönelik bir ihtiyaç ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle Suriye’deki dönüşümden olumlu veya olumsuz olarak en yakından etkilenecek iki ülkenin de anlayış teatisinin sorunların çözümüne getireceği faydanın her iki tarafa açısından da anlaşılmış olduğu düşünülmektedir. Bu anlamıyla Türkiye uluslararası platformda inisiyatif alırken, bölgesel bir yaklaşım sergilenmek istendiği de söylenebilir. Irak açısından da Suriye’deki sürecin ana yönlendiricilerinden biri olan Türkiye ile yakın ilişkiler kurulması, Suriye’deki olası değişimin Irak’a etkilerinin kontrol altına alınması ve sürecin dışında kalınmaması açısından önemlidir.

Irak’ın iç politikasına ilişkin gelişmeler: Irak’taki hemen her kesimden siyasi parti ve gruplar Maliki’ye yönelik Irak hükümetinin tek adam yönetimine doğru gittiğine yönelik eleştiriler yükselmiştir. Hatta 2012’de Maliki’nin görevi bırakması için bir muhalefet cephesi bile oluşturulmuştur. Nisan 2013’te yerel seçimler sonrası taban kaybeden Nuri El-Maliki, 2014’te yapılacak genel seçimler öncesi hem Irak iç politikasında hem de dış politikada yumuşama dönemine girmiştir. Yerel seçimler döneminde bir kısım Sünni Arap grubu yanına çekmeye çalışan Nuri El-Maliki, Haziran ayında bir dönem neredeyse savaş noktasına bile geldiği IKBY ile anlaşmıştır. İç politikada yumuşama görüntüsü veren Maliki, dış politikada da Türkiye ile ilişkileri yeniden tesis ederek seçimler öncesi avantaj sağlama çabası girmiş olabilir.

IKBY ile ilişkilerin etkisi: 2009 sonrası IKBY ile iyi ilişkiler geliştiren Türkiye, bu anlamıyla Irak’ta etkinlik sağlamıştır. Irak merkezi hükümetinin de IKBY ile anlaşması, Türkiye ve Irak arasında ortak bir platformun oluşmasına imkan vermiş olabilir.

İran’da Hasan Ruhani’nin izlediği politika ve bölgesel etkisi: İran’da 2013’ün Ağustos ayında Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve hem iç politikada hem de dış politikada yumuşamaya yönelik adımlar atması bölgede de iyimser bir hava yaratmıştır. İran’ın Irak üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, İran’daki yumuşamanın Irak’a da yansıdığını söylemek yanlış olmayacaktır. İran’ın bu etkisi Irak’ın dış politikada Türkiye ile ilişkilerde yumuşama politikasına dönmesine neden olmuş olabilir.

Türkiye’nin Ortadoğu imajı: Türkiye özellikle Suriye, Libya ve Mısır’da izlediği politikalar nedeniyle Ortadoğu’daki bazı Arap ülkeleri nezdinde tepkiyle karşılanmıştır. Aynı zamanda bu Suriye, Mısır, Libya ve Irak iç kamuoyunun bir kısmı da Türkiye’ye karşı tepki doğmuş, hatta Türkiye’nin diplomatik misyonları saldırıya uğramış, Türkiye aleyhtarı gösteriler yapılmıştır. Bu durum Türkiye’nin “Arap Baharı” olarak ifade edilen Ortadoğu’daki halk hareketlenmelerini öncesinde Ortadoğu’da elde ettiği imajı zedelemiş ve bölgedeki etkisini sınırlamıştır. Bu nedenle Türkiye de 2011 öncesinde kurduğu ilişkilerin seviyesine ulaşmak için adımlar atmak istemektedir. Bu nedenle Irak ile ilişkilerin yeniden eski seviyesine ulaşması önemlidir.

Sonuç olarak Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin yeniden eski seviyesine gelmesi ve daha da gelişmesi sadece iki ülke için değil, bölgedeki gelişmeler açısında önemlidir. Mevcut havanın son derece olumlu olması ilişkilerin düzelmesi açısından iyimser bir algı yaratmaktadır. Türkiye ve Irak arasında gelişen ilişkiler bölgedeki birçok sorunun çözümünde kolaylaştırıcı bir rol oynayacaktır.

ARAŞTIRMA DOSYASI /// Irak’ta Türkmenlerin Statü Arayışı : Türkmen Haklarını Düzenleme Yasas ı *


Bilgay Duman

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

Irak’ta şiddet ve siyasi tartışmalar sürerken, Türkmenler siyasi ve hukuki haklar elde etmek ve bu hakları garanti altına almak amacıyla şimdilik taslak halinde olan bir yasayı gündem haline getirmiştir. 18 maddeden oluşan bu taslak yasa Türkmenler arasında çeşitli platformlarda gittikçe tartışılmaya başlanan bir konu olmuştur. “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” olarak adlandırılan bu taslak yasa, Türkmenlere siyasi, idari, kültürel ve eğitim alanlarında avantajlar sağlamaya yönelik olarak düşünülmektedir. Öte yandan yasanın Türkmenlere fayda sağlayıp sağlamayacağı değerlendirmeleri bir tarafta tutulursa, Türkmenler adına çıkarılacak olan bu yasa Irak tarihinde bir ilk olması itibariyle önemlidir. Bu noktada yasa taslağının içeriğine geçmeden yasanın hazırlanma sürecine değinmek yerinde olacaktır. “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” olarak adlandırılan bu yasanın temel dayanağı, 26 Temmuz 2012 tarihinde Irak Parlamentosu’nda Türkmenler ilişkin olarak kanun hükmünde sayılan rapor olmuştur.

Rapordan önce de Irak Türkmen Cephesi’nin öncülüğünde yapılan çalışmalar sonucu 21 Nisan 2012’de Irak Parlamentosu’nda Irak tarihi boyunca ilk kez Türkmenlere özel bir oturum düzenlenmiş ve Türkmenlerin sorunları, sıkıntıları ve talepleri dile getirilmiştir. Irak Parlamentosu’nun Türkmen özel oturumunda ele alınan konular ve öneriler raporlaştırılmıştır.(1) Bu raporun Irak Parlamentosu’nda kabul edilmesinin ardından Türkmen haklarının yasa çalışmaları başlamıştır. Irak Türkmen Cephesi Diyala Milletvekili Hasan Özmen’in koordine ettiği 18 maddelik yasa taslağı, yaklaşık bir yıl süren çalışmalar sonunda hazırlanmıştır.

Bu yasayla düzenlenen konular ve maddelerin içeriğine bakıldığında Türkmenler hukuki olarak kalıcı bir statü arayışında olduğunu da göstermektedir. Ancak Türkmenler adına böyle bir yasanın çıkacak olması bile Türkmenleri Irak içerisinde özel bir konuma oturtacaktır. Bu anlamıyla Irak’ta kurucu unsur olan Türkmenler, özel statülü bir toplum haline gelecektir. Bu tarz bir yasanın Yezidi, Şebek, Keldaniler gibi azınlık toplumları tarafından da talep edilmesi ve mecliste çıkarılması durumunda Türkmenler de genel çerçeve içerisinde değerlendirilerek azınlık konumuna sürüklenebilecektir. Türkmenlerin azınlık statüsü içerisinde yer alıp almamasının getireceği avantaj ve dezavantajlar başka bir yazının konusu olmakla birlikte bu yazıda yasanın içeriği değerlendirilecektir.

Yazının ekinde yer alan yasa taslağının içeriğine bakıldığında 26 Temmuz 2012’de Irak Parlamentosu’nda kabul edilen “Türkmen Hakları Raporu” ile benzerlikleri olduğunu söylemek mümkün olmakla birlikte, temel bir tartışmayı da gündeme getirebilecek niteliktedir. Özellikle Türkmen Hakları Raporu içerisinde yer alan “Irak Parlamentosu, Türkmenlerin üçüncü ana unsur olduğunu kabul eder” İfadesine karşıt olarak yasa tasarısında pozitif ayrımcılık içeren ifadelerin yer alması Türkmenlerin azınlık statüsüne sokabilecek nitelikte olacaktır. Zira “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağının 3. maddesinde Türkmen İşleri Yüksek Konseyi adı altında tüzel kişiliğe sahip olacak ve Bakanlar Kurulu’na bağlı olacak kurumun başkanının bakan düzeyinde temsil yetkisine sahip olacağı söylenmektedir. Bu durum uygulamada Türkmen İşleri Yüksek Konseyi Başkanı’nın, “Türkmen Bakanı” olmasına yol açabileceği gibi Türkmenlere verilmiş bir kota olarak da algılanabilecektir. Ancak mevcut durum itibariyle Türkmenler Irak’ta biri vekaleten olmak üzere 3 bakanlığa sahiptir. Bir “Türkmen Bakanı” olması durumunda Irak genelinde siyaset yaparak bu konumları elde etmiş Türkmenlere itiraz edilebilir. Ayrıca Türkmen İşleri Yüksek Konseyi Başkanı’nın hükümet tarafından atanacak olması da bu konseyi hükümete bağlı kılabilecek bir pozisyon oluşturmasına sebep olabilecektir. Böylece konseyin bağımsız çalışmalar yapabilmesi de zorlaşacaktır.

“Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağının birinci maddesinde bu yasanın amacının Türkmenlerin Irak toplumu içerisinde siyasi, idari, kültürel ve eğitim haklarının korunması olduğu dile getirilmektedir. Irak Anayasası’nda özellikle siyasi, kültürel ve eğitim konularına ilişkin açık ifadeler bulunmaktadır. Örneğin Irak Anayasası’nın 39. Maddesiyle Irak vatandaşlarının dernek ve siyasi parti kurma ve bunlara üye olma özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Nitekim Irak’ta başta Irak Türkmen Cephesi olmak üzere faaliyet gösteren 20’ye yakın Türkmen partisi bulunmaktadır. Böylece Türkmenlere Türkmen adıyla siyaset yapma hakkı tanınmıştır. “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağının ikinci maddesi de Türkmenlerin adil temsiliyeti üzerine kurulmuştur. Burada adil temsiliyetten kavramının Türkmenlerin nüfus oranına vurgu yaptığı düşünülmektedir. Ancak Irak’ta halen 1977’den sonra bir nüfus sayımı yapılabilmiş değildir. Etnik nüfusa göre yapılan son sayım da 1957 senesine dayanmaktadır. Bu nedenle Türkmenlerin nüfus oranını tam olarak bilmek mümkün değildir. Buradan hareketle adil temsiliyet açısından bir oranlama yapmak da mümkün olmayacaktır.

Türkmenlerin yüksek siyasi kararların alınmasına iştirak etmesi de bir koşul olarak dile getirilmektedir. Irak Parlamentosu’nda mevcut durum itibariyle 10 Türkmen milletvekili bulunmaktadır. Türkmenler Irak Parlamentosu’nda alınan kararlara bu anlamda katkı sunabilmektedir. Burada yapılması gereken şeyin Türkmen halkını siyasi sürece angaje edip, Türkmenlerin siyasete katılımının arttırılması olduğu düşünülmektedir. Yani daha açık bir ifade ile varolan Türkmen siyasi partilerin Türkmen halkını seçimlere katılmaları için ikna etme ve Türkmen partilerine oy verme çabalarını arttırması, Türkmenlerin Irak’taki siyasi ağırlıklarını da arttıracaktır.

Diğer taraftan “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağının 2. Maddesinin 12. Fıkrasında Türkmenlerin eğitimin tüm aşamalarında, anadilin ve özel olarak kullanılan alfabenin geçerliği olacağı ve Türkmenlerin yoğunluk teşkil ettiği okulların Türkmen eğitiminin kapsamında olması öngörülmüştür. Ancak zaten Türkmen eğitimi 2003 sonrasında Türkmenlerin yoğun olduğu başta Kerkük olmak üzere Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Kifri ve Erbil’de Türkmence eğitim veren okullarda yapılmaktadır. Irak Anayasası’nın 4. maddesi de bunu güvence altına almıştır. Ayrıca 2012 yılında Irak Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Türkmen Eğitim Genel Müdürlüğü de Türkmen okullarıyla ilgilenmektedir. Bununla birlikte Irak merkezi hükümeti ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Türkmen okullarına yeteri kadar kaynak sağladığını da söylemek zordur. Bu anlamıyla burada üzerinde durulması gereken ana meselenin Türkmen eğitimine kaynak aktarımının çoğaltılmasına çalışılması olduğu düşünülmektedir.

“Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağının 9. Maddesi ise 3. Maddede kurulması öngörülen Türkmen İşleri Yüksek Konseyi Başkanı’na Irak hükümetinin, Türkmen örgüt ve kurumlarının yurt dışında, kendileri ile aynı etnik özellikleri, dil ve kültürü paylaşanlarla iletişim ve temas kurabilmesi amacıyla hükümetler, yönetimler veya yerel hükümetlerle anlaşma veya protokoller yapma yetkisini verebileceğini dile getirmektedir. Bu maddeyle Türkmen İşleri Yüksek Konseyi, Irak hükümetine bağlı federal bir yönetim haline getirilmektedir. Nitekim taslağın 13. Maddesi de Konsey’in merkez ve şubelerini korumak üzere federal polise bağlı bir alayın oluşturulmasını talep etmektedir. Bu alayın Konsey’in koruma gücü olarak algılanacağını söylemek yanlış olmayacaktır. 10. Maddede ise Konsey’in hükümet dışı örgütlerle işbirliği yapabileceği söylenmekle birlikte Türkmenleri ilgilendiren konularda Irak devletinin kurum ve kuruluşlar ile muhatap olma yetkisine sahip olduğu belirtilmektedir. Böylece Türkmen İşleri Yüksek Konseyi, Türkmenler adına bir koordinasyon merkezine de dönüşmektedir.

Taslağın 11. Maddesi de Konsey’e bir sivil toplum örgütü niteliği kazandıracak içeriğe sahiptir. 11. Maddede, Konsey’in gelirinin devlet bütçesi ve Konsey’in etkinliklerinden elde edeceği gelirin yanı sıra yurtdışından yapılacak bağış ve yardımlara dayanacağı ifade edilmektedir. Bununla birlikte yurt dışından alınan bağış ve yardımlar Konsey’i siyasi olarak zor duruma düşürebilir. Bu yasanın kabul edilmesi ve Konsey’in kurulması durumunda yurt dışından alınacak yardım ve bağışların bu Konsey’e karşı olan/olabilecek tarafların konseyi “diğer ülkeleri taşeronu” olarak suçlamasına neden olabilecektir.

Sonuç olarak “Türkmen Haklarını Düzenleme Yasası” taslağını bu haliyle hem haklar ve özgürlükler hem de kurumların yapısal niteliği açısından bir statü arayışı olarak algılamak mümkündür. Bu yasa Türkmenler adına bazı kazanımlar sağlayacak olsa da yasanın varlığı bile Türkmenleri bağlayıcı nitelikte durumlar ortaya çıkarabilir. Yasa tasarısının belki de ana taşıyıcı sütünü olan Türkmen İşleri Yüksek Konseyi Başkanı’nın Bakanlar Kurulu tarafından atanması Türkmenleri tamamen hükümete bağlı kılabilecek pozisyona getirebilir. Mevcut yasalar ve anayasal hükümler doğrultusunda bile hükümetin Türkmenlere yönelik aldığı tedbirlerin yeterli olmadığı ve özellikle Türkmen bölgelerine yönelik güvenlik zafiyetinin aşikar olduğu dikkate alınacak olursa, Konsey’in ne derecede işlevsellik kazanacağı da şüphelidir. İşlerlik kazanmayan böyle bir kurumun Türkmenler arasında da tepkiye yol açması muhtemeldir. Bu nedenle Türkmenlerin gerçek nüfus potansiyelinin ortaya çıkarılmasını ve Türkmen halkının siyasete katılımını sağlayacak bütünleştirici çalışmalara ağırlık verilmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir.

* Yasanın tam metni ektedir.

(1) Rapor için bkz. http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201283_T%C3%9CRKMEN%20KARAR%20METN%C4%B0.pdf

Erişim: 21 Ekim 2013.

ARAŞTIRMA DOSYASI : Irak’ta Seçim Yasası Tartışmaları


Bilgay Duman

ORSAM Ortadoğu Uzmanı

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nde 21 Eylül 2013’te yapılan parlamento seçimlerinin ardından Irak merkezi hükümeti de seçim hazırlıklarına başladı. Irak Parlamentosu’nda Ekim ayının ilk haftasında yapılan toplantıda seçim ve siyasi partiler yasası görüşüldü. Ancak bir uzlaşma sağlanabildiğini söylemek zor görünmektedir. Seçim ve siyasi partiler yasasına ilişkin son oylamanın ise 22 Ekim’de yapılması planlanmaktadır. Irak Parlamentosu’nda yapılan toplantıda genel seçimlerin 30 Nisan 2014’te yapılması kararlaştırılmıştır. Bu yöndeki karar Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’ne (IBYSK) de bildirilmiş, IBYSK da 30 Nisan 2014 tarihine göre çalışmalara başlayacağını açıklamıştır. Ancak IBYSK seçim hazırlıklarını yaklaşık 6 ay gibi kısa bir sürede bitirip bitiremeyeceği, bitirse bile siyasi olarak bir uzlaşıya varılmadan seçimlerin zamanında yapılıp yapılamayacağı belirsizliğini korumaktadır.

Zira 2013’te yapılan il meclisi seçimleri Ocak ayında yapılması gerekirken, Nisan ayında yapılmıştır. Hatta Musul ve Anbar’da düzenlenemeyen seçimler ancak Haziran ayında yapılabilmiştir. Aynı şekilde genel seçimlere ilişkin olarak bir ertelemenin yaşanma ihtimalinin güçlü görünmektedir. Zira hem siyasi partiler kanunu hem de seçim kanuna ilişkin anlaşmazlıklar devam etmektedir. Özellikle seçim kanununun çıkarılamaması durumunda seçimlerin hangi kurallara ve sisteme göre yapılacağı konusunda ciddi sıkıntılar yaşanabilir. Bu durumda 7 Mart 2010’da yapılan genel seçimlerden önce çıkarılan seçim kanunun 30 Nisan 2014’te yapılması planlanan seçimlerde de geçerli kanun olacağını söylemek mümkündür. Ancak 7 Mart 2010 seçimleri öncesinde çıkarılan kanuna ilişkin olarak da itirazlar bulunmaktadır. Burada ana tartışma konuları olarak 5 unsurun ön plana çıktığı söylenebilir. Özellikle;

– Seçim bölgesi,

– Aday listelerinin durumu,

– Oy dağılımı sistemi,

– Kota sistemi üzerinde uzlaşma sağlanamamaktadır.

Bu unsurların seçimlerin sonuçlarına doğrudan etkili olduğu düşünüldüğünde detaylarının ortaya konmasında fayda görülmektedir.

Seçim Bölgesi: Bu konudaki tartışma Irak’ın tamamının mı ya da her ilin mi bir seçim bölgesi olacağı üzerine yoğunlaşmaktadır. Irak’ta 7 Mart 2010’da yapılan genel seçimlerde her il bir seçim bölgesi sayılmıştır. Her ilde toplam geçerli oyun o il için belirlenen sandalye sayısına bölümünde elde edilen rakama göre siyasi partilerin aldığı oy doğrultusunda kazanılan sandalye sayıları hesaplanmıştır. Bu durum Irak genelinde olmasa da bir ilde güçlü olan siyasi gruplara Irak Parlamentosunda temsiliyet imkanı sağlamıştır. Böylece Irak’ın sosyal ve siyasal yapısına uygun olarak temsiliyet imkanı ortaya çıkmıştır. Ancak mevcut tartışmalar dahilinde Irak’ın tamamının bir seçim bölgesi olması konusu gündeme gelmektedir. Özellikle Kürt siyasi partilerin buna karşı çıktığı bilinmektedir. Zira Irak’ın bir seçim bölgesi olması durumunda Irak’ın tamamında alınacak oyların milletvekili kazanılmasında hesaba katılacağından Irak Kürt Bölgesi dışında Kerkük ve Musul hariç büyük bir oy potansiyeli bulunmayan Kürt partilerin karşı çıktığı gözlemlenmektedir.

Aday Listelerinin Durumu: Irak’ta 2005 ve 2010’da yapılan seçimlerde farklı iki yöntem uygulanmıştır. Buna göre 2005 seçimlerinde kapalı liste sistemi uygulanırken, 2010 seçimlerinde açık liste sistemi uygulanmıştır. Kapalı liste sisteminde seçmenler adaylara değil sadece partilere oy vermekte ve parti ya da koalisyonun aday listelerini bilinememektedir. Burada listelerin aldığı oy oranına göre ilk sıradan başlanarak milletvekili sayısı hesaplandığından adayların liste içerisindeki sıralaması önem kazanmaktadır. Açık liste sisteminde ise seçmenler hem partilere hem de adaylara oy verebilmektedir. Yani bir seçmen bir siyasi partinin oluşturduğu milletvekili listesi içerisindeki herhangi bir kişi için oy kullanabilmektedir. Böylece milletvekili adayının liste içerisindeki sıralaması değil, aldığı oy daha önemli olmaktadır. Ancak Irak’taki güvenlik şartlar göz önünde bulundurulduğunda seçme ve seçilme hakkı açısından daha demokratik görünen açık liste sistemi ile yapılan seçimlerde milletvekili adaylarına yönelik suikast ve şiddet eylemlerine çok sık rastlanmıştır. Bu durum Irak’taki demokratikleşme sürecine olumsuz etki yapmaktadır. Ayrıca kapalı liste sistemi partilerdeki yönetici elitin elini daha da güçlendirmekte ve milletvekilliğini liderliğe bağımlı hale getirmektedir. Irak’taki seçime ilişkin olarak açık liste sistemi üzerinde ortak bir payda bulunsa da bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Oy Dağılımı Sistemi: 2010 genel seçimleri ve 2013’teki yerel seçimlerde bir partinin alacağı milletvekili ve il meclisi üye sayısının hesaplanmasında iki farklı yöntem kullanılmıştır. 2010 genel seçimlerinde Hare sistemine göre hesaplama yapılmıştır. Hare seçim sistemine göre, bir seçim bölgesindeki geçerli oyların o bölge için belirlenen temsilci sayısına göre bir seçim kotası ortaya çıkarılmaktadır. Diğer taraftan Hare sistemi, kotayı aşan oyların boşa gitmemesi

için de bir düzenleme yapmış ve devredilebilir oy kavramını ortaya koymaktadır. Buna göre, seçilmek için elde edilmesi gereken kotanın aşılması durumunda kotadan arta kalan oy seçmenlerin tercihlerine göre dağıtılmıştır. Yani devredilebilir oy sistemine göre, seçmenler listelerdeki adayları tercih sırasına koymakta ve kotayı aşan adaydan kalan artık oylar, kendisinden sonra en çok tercih edilen adaya devredilmektedir.

Bu noktada en dengeli dağılımın sağlanması öngörülmesine rağmen daha fazla oy alan listeler parlamentoda daha fazla sandalye kazanmıştır. Bir sandalye kazanacak kotaya ulaşamayan aday, liste veya grupların oyları atıl kalmıştır. 2013 yerel seçimlerinde ise Hare sisteminin yerine “Sainte-Laguë Sistemi” olarak ifade edilen hesaplama tekniği kullanılmıştır. Bu sistemde parti, siyasi oluşum, ittifak ya da bağımsız adayların aldıkları oylar, sadece tek sayılı bölenlerle bölünmüş ve sandalye sayısına göre en yüksek rakamdan başlanarak sandalyeler dağıtılmıştır. Böylece daha büyük sayılarla bölündüğü zaman elde edilecek paylar daha küçük olacağından küçük partilerin de temsil edilme imkanı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda bu sistemle artık oyların azaltılması da düşünülmüştür. 30 Nisan 2014’te yapılacak genel seçimlerde de hangi sistemin kullanılacağına ilişkin belirsizlik devam etmekte, Irak genelinde etkili olan Nuri El-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu gibi oluşumların Hare sistemini desteklemesi olası görünmektedir.

Kota Sistemi: Burada iki tartışma söz konusudur. Türkmenlerle birlikte azınlıkların da farklı illerdeki nüfusları doğrultusunda Irak Parlamentosunda daha fazla temsil edilmek amacıyla kota sandalyesi talep ettikleri bilinmektedir. Türkmenler milletvekilleri Bağdat, Selahattin ve Diyala için Irak Parlamentosunda Türkmenler için kota sandalyesi talep ederken, Feyli (Şii) Kürtler de kendileri Irak Parlamentosu içerisinde 15 milletvekillik kotanın ayrılmasını istemektedir. Bu durum siyasi partiler arasında bir tartışma konusu olarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan yukarıda ifade edildiği gibi atıl oyların seçime katılan partiler arasında eşit oranda mı yoksa en fazla oyu alan parti, ittifak ya da listeden başlayarak mı dağıtılacağına ilişkin tartışma nedeniyle seçim yasası üzerinde anlaşılamamaktadır.

Bu nedenle kısa sürede partiler arasında birliktelik sağlamak zor görünmektedir. 7 Mart 2010’da yapılan seçimlerin ardından yaklaşık 9 ay gibi rekor bir sürede ancak kurulabilen kurulabilen “ulusal birlik” hükümetinin tam anlamıyla ulusal birlikteliği sağlayabildiğini söylemek güç olacaktır. Özellikle Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin bir dönem daha başbakan olmasına engel olacak yasanın Irak Federal Mahkemesi tarafından reddedilmesinden sonra önümüzdeki seçimler bütün partiler için son derece kritiktir. Bu nedenle partiler arasındaki seçim sistemi üzerindeki anlaşmazlıkların siyasi pazarlıklara döneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durum Irak’ta daha önce hiç ortaya çıkmamış yeni birlikteliklerin ve ittifakların doğmasına yol açabilir.

ARAŞTIRMA DOSYASI /// Ali Semin : ABD İşgali Sonrasında Irak’ta Milli Güvenliğin Kurumsallaşması S orunu


ABD gali Sonrasnda Irak’ta Milli Gvenliin Kurumsallamas Sorunu.pptx

TERÖR /// IRAK – İş çığırından çıktı


Irak’ın başkenti Bağdat’ta 30 Eylül’de yaşanan 14 ayrı bombalı saldırıda 54 kişi öldü, en az 120 kişi de yaralandı.

Başkentte özellikle Şiilerin yaşadığı 9 mahalleyi hedef alan bomba yüklü araçlar, ülke tarihinde daha önce yaşanmamış bir katliama kapı araladı. Pazaryerleri, otoparklar, işçi bekleme noktaları ve özel bir televizyonu merkeze alan saldırılar ülkede her geçen gün artan Şii-Sünni gerilimine benzin döktü. Şii Sadr Mahallesi’nde sebze pazarında meydana gelen patlamada 10 kişi öldü, 75 kişi yaralandı. Saldırıları henüz üstlenen olmazken, güvenlik birimleri terör örgütü El Kaide’nin Irak kolundan şüphelendiklerini açıkladı. Irak’ta Sünni-Şii gerilimi nisan ayında Şii Nuri El Maliki hükümetinin Sünni göstericileri kanlı şekilde bastırmasının ardından tırmanmıştı.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!