Etiket arşivi: ABD

FİLİSTİN DOSYASI : ABD’den İsrail’e büyük şok !


Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, İsrail ile Filistin arasında tansiyonun yükselmesine neden olan İsrail’in Batı Şeria’daki yeni yerleşim yerlerinin inşasını meşru bulmadıklarını söyledi.

Middle East Institute’un 67. Yıllık Konferansı’nda konuşan Rice, Ortadoğu’nun kritik konularından olan İsrail-Filistin sorununun çözülmesinin, ABD’nin öncelikleri arasında bulunduğunu söyledi.

Barışın yürütülecek müzakerelerle sağlanabileceğini belirten Rice, bunu gerçekleştirmenin kolay olmayacağını herkesin bildiğini ifade etti. Rice, "Kendimizi tamamen, başarılı olması için müzakerelere en iyi fırsatı vermeye adadık, çünkü bu sorununun çözülmemesinin uzun dönemde ABD için, İsrail için ve de Filistinliler için derin negatif sonuçları olacaktır" dedi.

YENİ YERLEŞİM YERLERİ TANSİYONUN YÜKSELME NEDENLERİNDEN

Rice, barış görüşmelerinin devam ettiği ortamda İsrail’in inşa etmek istediği yeni yerleşim yerlerinin tansiyonu yükselten nedenlerden biri olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:

"İsrail Başbakanı Netanyahu ve (Filistin Devlet Başkanı) Abbas önemli adımlar atarken, görüşmeler sürerken, sahada tansiyonun yükseldiğini görüyoruz. Bunun nedenlerinden biri son günlerdeki yeni yerleşim yerlerinin duyurulmasıdır. Şunu yinelememe izin verin; ABD, İsrail’in devam eden yeni yerleşim yeri faaliyetlerinin meşruluğunu kabul etmiyor."

Rice, hassas konuların masada konuşularak giderilebileceğine vurgu yaparak, İsrail-Filistin sorununun çözülmesinin bölgenin karşı karşıya olduğu tüm sıkıntıları sona erdirmeyeceğini bildirdi. Rice, barışçıl bir sonucun, istikrarın sağlanması, şiddetin önlenmesi ve İsraillilerle Filistinliler arasındaki ilişkinin yeniden biçimlenmesine katkı sağlayacağını kaydetti.

"ESAD KALDIĞI SÜRECE SURİYELİLER İÇİN YAŞANABİLİR GELECEK YOK"

Susan Rice, Suriye’de devam eden şiddet ve insanlık felaketinden kaynaklanan tehdidin de Ortadoğu’da karşı karşıya oldukları ciddi sorunlardan biri olduğunu anlattı.

Suriye’de devam eden savaşa askeri bir çözüm getirilemeyeceğini dile getiren Rice, "Esed’in iktidarda kalmak için kendi halkını öldürmesi, çocukları zehirlemesi ve halkı açlığa mahkum etmesi gibi girişimleri başarılı olamaz. Bu nedenle Esed iktidarda kaldığı sürece Suriyeliler için yaşanabilir bir gelecek yok" ifadesini kullandı.

Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Cenevre-2 konferansına katılma kararının memnuniyet verici olduğunu belirten Rice, "İleriye doğru götürecek tek yol, Suriyelilerin haklarını koruyacak ve şiddeti sona erdirecek olan, müzakere edilerek ulaşılacak siyasi anlaşmadır. Suriye Ulusal Koalisyonu’nun Cenevre-2 konferansına katılacak olmasını memnuniyetle karşılıyoruz" diye konuştu.

P5+1 ÜLKELERİYLE İRAN ARASINDAKİ MÜZAKERELER

P5+1 ülkeleriyle İran arasındaki müzakerelere de değinen Susan Rice, uzun yıllar sonra Tahran yönetiminin ciddi olabileceğine dair sinyallerin görüldüğünü kaydetti.

Ekonomik yaptırımların ve diplomatik baskının İranlı liderlerin hesaplamalarını gözden geçirmesine neden olduğunu ifade eden Rice, "Cenevre’de yapılan son görüşmelerin bir temeli vardı ve P5+1 birlikte hareket etti. Ancak henüz anlaşmaya varmadık. Çünkü P5+1, İran’ın nükleer programının tamamen barışçıl amaçlı olduğunu kesinleştirmeyecek somut olmayan, doğruluğu kanıtlanamayacak hiçbir şeyi kabul etmeyecek" değerlendirmesinde bulundu.

YANDAŞ MEDYA /// TARİH : Sivas Kongresi’nin ABD’ye gönderdiği me ktup Nutuk’ta neden yer almadı


sivas-kongre-abd-mektup-ataturk.png

Sivas Kongresi’nin ABD’ye gönderdiği mektup Nutuk’ta neden yer almadı?

Tarihin çöplüğünden hangi parçaları çıkarıp incelemeliydim?” diye soruyor Michel de Certeau ve ekliyor: “Çöplükleri karıştırdım, kütüphanelerin araştırma salonlarında, yani çok eski cesetlerin ‘muhafaza edildiği’, elden ele gezdirildiği bu mağaralarda saatlerimi geçirdim. Öğrendim ki, bütün bu geçmişte gizlenen ve bize karşı direnen belli bir yapılanma var.”

Filozof, yakın tarihimizin halini anlatmış sanki. Bir enkazın, hatta çöplüğün içinden parçalar arayanlara benziyoruz. Hâlâ; ve galiba uzunca bir süre de böyle olacak.

Sıkı durun! Zira Nutuk’ta ‘Gönderilebilip gönderilmediğini hatırlamıyorum’ cümlesiyle üstü örtülmek istenen ‘muzır’ bir belgenin Sivas Kongresi tutanaklarındaki Osmanlıca orijinaline ulaşmış durumdayım. (Kongre tutanaklarını gün yüzüne çıkaran Recep Toparlı ve basımına destek olan Sivas Belediyesi Başkanı Doğan Ürgüp’e okkalı bir teşekkür boynumuzun borcu. Buruciye Yayınları’na da elbette.)

İşte Sivas Kongresi’nden ABD Senatosu’na gönderilen ve gelip Osmanlı ülkesinin durumunu inceleyip “manda” diyemedikleri için “müzaheret”te bulunup bulunmayacaklarına karar vermelerini isteyen o telgrafın hikâyesi…

1919 Eylül’ünün 4. günü perşembeye rastlıyordu. Sivas Kongresi öğleden sonra saat 3’te açılacaktı. Başkan seçilen Mustafa Kemal Paşa açış nutkunu “Heyetin başarılı olması temennilerini Allah’ın huzuruna yükseltirim” sözleriyle noktalamıştı. Bir ay önce sona eren Erzurum Kongresi’nden sonra ikinci büyük adım atılacaktı.

Telgrafın ‘ıslak imzalı’ orijinal kopyası Stanford Üniversitesi Hoover Enstitüsü’nde çıktı. Altta Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve diğerlerinin Latin harfli imzaları okunuyor.

Yalnız Erzurum beyannamesinin 7. maddesine konulan “milliyet esaslarına saygılı ve ülkemize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız” ifadesindeki ‘devletin’ hangisi olduğu sorulmaz genellikle. Üstü örtülmeye çalışılsa da, kastedilenin ABD olduğu kesindir.

Aynı madde Sivas Kongresi’nde de gündeme gelmişti. O kadar ki, Amerika’dan talep edilecek olan ‘manda’ya manda denilip denilemeyeceği bile tartışılmıştı. Ancak Sivas beyannamesinin 7. maddesine de aynen kurulacak olan bu garip ifadenin ardından öyle bir karar alınmıştı ki, sonucunda ABD Senatosu’na bir telgraf çekilecek ve açıkça yardım istenilecekti.

Resmi tarihi rahatsız eden telgraf

Ancak bu telgraf uzun yıllar unutturulmaya çalışılmış, varlığı dilden dile dolaşmış ve nihayet Demokrat Parti devrinin sonlarına doğru eski Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu’nun çabalarıyla Senato Arşivi’ndeki orijinaline ulaşılabilmişti. Derken inkılâp tarihi kitaplarımıza girmemekte hâlâ inat eden belgenin bizzat M.Kemal Paşa ve Rauf Bey vd. imzalı nüshasına Hoover Enstitüsü’nde ulaşılacaktı. Şimdi onu Sivas Kongresi’nin Osmanlıca kaleme alınmış resmi tutanaklarından okuma imkânımız var.

Böylece Sivas’tan Washington’a çekilen telgrafın bütün nüshaları elimizde. Ancak telgraf neden saklanmıştı? Sebebi basit: 1927 tarihli Nutuk’taki kurguya ters düştüğü için. ABD’ye “Gelin, tarafsız bir devlet gözüyle imparatorluğun her tarafında inceleme yapın”, denilmesi yeni inşa edilmeye çalışılan Tarih’e aykırı düşüyordu zira.

Nitekim Nutuk’ta ABD’den Anadolu’ya bir heyet çağrılması teklifinden şöyle bahsedilir: “Kongre başkanlık divanının imzalarıyla bu yolda bir mektup hazırlandığını hatırlıyorsam da, bu mektubun gönderilebilip gönderilmediğini pek iyi hatırlamıyorum. Esasen bu mektuba özel olarak önem atfetmiş değildim.”

Ancak Nutuk her şey değildir ve tarihi ondan başlatıp onda bitiren takımın tarihçilikte amatör bile olamayacağını bilmek için tahsile ihtiyaç yoktur. İnkılâp tarihçilerimizin dikkatinden kaçan bir belge, aslında Mustafa Kemal’in kafasında daha telgraftan bir ay önce, 12 Ağustos 1919’da “manda” fikrinin yer ettiğini göstermektedir. Mustafa Kemal, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’ya aynen şunları yazmış:

“Erzurum Kongresi’nin Amerikan mandaterliği hakkında yazılabilecek şey ancak kongre beyannamesinin 7. maddesinin içerdiği ima ve açıklıktan ibarettir. Daha fazlası kabil olmadı.” (Cebesoy, Kuva-yı Milliye’nin İçyüzü, Temel: 2002, s. 106-7.)

Atatürkçülüğünden kimsenin şüphe edemeyeceği Prof. Sina Akşin bile Sivas’ta kongreye başkanlık eden M.Kemal’in manda meselesi tartışılırken seyirci kalışını garipsemektedir. Nitekim tutanaklardaki şu sözler de Kemal Paşa’ya aittir:

“Eğer her halde biz yardıma muhtaçsak bu yardımın Amerika tarafından yapılmasını tercih ederiz, bu cihet arzu ve temenni edilir. Bununla beraber iç ve dış bağımsızlığımızı da kaybetmek istemiyoruz” (s. 89).

Şimdi gelelim telgrafın ne dediğine: Sivas Kongresi tutanaklarındaki metnin son paragrafının sadeleştirilmişi şöyle:

ABD’li gözüyle Sivas Kongresi

“Sivas Kongresi’nin başlıca kararlarından olup bugün oybirliğiyle kabul ettiği bir karara dayanarak Amerika Senatosu’ndan özel bir heyetin Osmanlı memleketlerine gönderilmesini ve bu suretle memleketimiz ahalisi hakkında Avrupa tarafından körü körüne bir karar alınıp barışın o suretle kararlaştırılmasından önce “Memalik-i Şahane”nin (Osmanlı topraklarının) söz konusu heyet tarafından baştan başa ziyaret edilip bugünkü gerçek durumun her türlü çıkar hissinden azade ve tarafsız bir kılı kırk yaran bakışla incelenmesini insanlığın sükûnu ve adalet hakkı namına rica eder.”

Evet, rica ederiz. Ancak ABD nedense bu ricaya cevap vermez. Belki de o sırada Türkiye’de bulunan Harbord heyetinin aynı görevle gönderilmiş olmasını yeterli saymıştır. Nitekim Harbord’un verdiği rapor da Türkiye mandasını kabul etmenin aleyhindedir.

Bizzat ulusalcıların yayın organı Kaynak Yayınları arasında çıkan Dr. Deniz Bilgen’in “ABD’li Gözüyle Sivas Kongresi” adlı kitabında telgrafın Mustafa Kemal’de rahatsızlık yarattığını, Damat Ferid’in bile bağımsızlıktan bahsettiği bir zamanda Sivas’tan “müzaheret” (mandanın sulandırılmışı) talebinin çıkmasının kamuoyu desteğini kaybettireceği uyarılarının yapıldığını belirtir. Nitekim Kongre’ye katılmasına izin verilen tek yabancı gazeteci Brown, M.Kemal Paşa’nın kendisine şöyle dediğini yazacaktır:

“Türkiye, Amerika’nın yardıma gelmesini istiyor… Amerika bunu kabul ederse sizi temin ederim ki, Türkiye, Amerika’nın bütün şartlarını kabul edecek. Sivas Kongresi doğrudan ABD mandasını kabul etmek istemiyor, çünkü evvela biz ABD’nin bunu kabul edip etmeyeceğinden emin değiliz.” (Bilgen, s. 190)

Ne demişti filozofumuz? Bütün bu geçmişte gizlenen ve bize karşı direnen belli bir yapılanma var.” Sivas Kongresi tutanaklarında “gizlenen” ve bize karşı “direnen” o yapılanmayı buldunuz mu acaba?

m.armagan

İSTİHBARAT : Alman ve ABD istihbaratları uzlaşamadı


Alman dış istihbaratı BND ile Amerikan istihbaratı NSA arasında, karşılıklı casusluk faaliyeti yapmamak üzere yapılacak bir antlaşma için uzlaşma sağlanamadı.

Alman dış istihbaratı BND şefi Gerhard Schindler ve Federal Anayasayı Koruma İstihbarat Teşkilatı başkanı Hans-Georg Maassen’ın Waşington’da yaptığı görüşmelerde, ABD ile Almanya arasında bir casusluk antlaşması yapılmayacağı mesajı aldıkları bildirildi.

Haftalık dergi ‘Spiegel’in haberine göre Amerikan istihbarat yetkilileri, görüşmelerde yalnızca belirsiz bir uzlaşma öngören bir tasarının hazırlandığını belirttiler. Bu tasarının ilk bölümünde ‘Ortaklık Anlaşması’ başlığı altında, iki taraf istihbarat kurumlarının ‘terörle mücadele’, ‘silah ve insan ticareti’ ile ‘Uluslar arası suçlarla’ mücadele konusunda nasıl birlikte hareket edebilecekleri yeralıyor. Tasarının ikinci bölümünde ise çok kaba hatlarla ortak casusluk ve karşılıklı casusluk yapılmayacağı konusunda bazı ifadeler yeralmış.

Derginin haberine göre Almanya ile karşılıklı olarak casusluk yapılmamasını öngören bir antlaşma yapılabilmesi için ABD’nin alanı çok dar ve böyle bir antlaşma ABD’nin Almanya’da casusluk yaptığı yönünde itiraf sayılabileceğinden bundan kaçınılıyor. Spiegel’in yorumunda böyle bir antlaşmanın diğer ülkeler tarafından da arzulanabileceği tehlikesinin de böyle bir antlaşmaya engel teşkil ettiği vurgulandı.

YER : Diyarbakır /// Elini öptüren şahıs, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone.


BÜLENT ESİNOĞLU : ABD Türkiye seçimlerinin içinde ne kadar var ?


Bülent ESİNOĞLU

Seçimler yaklaştıkça, seçimlerin ne kadar adil olup olamayacağı tartışması da sürüyor.

Artık Yüksek Seçim Kurumu Seçmen Kütüklerini hazırlamıyor. Bu işler İçişleri Bakanlığına verildi.

Adil bir seçim yapılıp yapılmayacağı, AKP’nin insafına terk edilmiş durumdadır.

AKP ile girilen bir seçimde bakıyorsunuz, altı milyon seçmen artmış.

Bir diğerine bakıyorsunuz, nüfusumuz altı milyon artmış, seçmen sayısı 12 milyon artıyor.

Kininizi ve dininizi artırın diyen iktidar, seçmen sayısını istediği gibi artırabiliyor.

Muhalefet nerede derseniz, seçim sonuçları saat yedide açıklanıyor. Saat 7.30 da, muhalefet seçim sonuçlarına saygı duyduğunu açıklıyor.

Seçimler yaklaştıkça, aydınlanmacı ve milli kesimde, bir kaygıdır gidiyor.

Seçim sonuçlarından kuşku duymanın asıl nedenini bir sonraki paragrafta belirteceğim.

Ancak bazı yan endişeler de oluyor.

İktidarın kendisine oy vermeyeceğini bildiği kitleye karşı, söylem ve tavırlarıyla bellidir.

İktidarın kendisinin, anketler, söylemler ve diğer araçlarla, yaptığı manipülasyonlar artık biliniyor.

Bu manipülasyonlara kanıksanmış bir gözle bakılıyor.

Bir taraftan,29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda, halk memnuniyetsizliğini açık edip, protestosunu koyarken, yüreğinin içinde de, “seçim endişesini” yaşıyor.

Manipülasyonlardan bahsede geldik ama asıl seçim manipülasyonu, ABD ve onun Türkiye’deki gladyosu tarafından yapılır.

Açmaya çalışayım.

Türkiye’de faaliyet gösteren medyanın hemen hepsi bir işverene bağlıdır.

Yani medya patronlarımız vardır.

Bunlar sadece medya ile iştigal etmezler. Bu patronlar ulusal pazarlarımızı, yabancı sermaye ile birlikte kullanırlar.

Bir başka değişle, medya patronlarının da yabancı patronları vardır.

Asıl parayı ve krediyi veren, ulusal pazarlarımızı kullanan o olduğundan, gerçek söz sahibi de odur.

Medya patronunun patronu yabancı ise, televizyon Amerikanca konuşur.

Aman yanlış anlaşılmasın, Amerikanca dedikse, dil Türkçe ama felsefe ve ideoloji Amerikanca oluyor. Amerikancı İslam oluyor.

Medya patronunun patronu şunu istiyor.

Türkiye’de planlı bir ekonomi olmasın, Türkiye’deki ekonomik hayatı ben düzenleyeyim. Türkiye pazarlarını kullanmaya devam edeyim. Avrupa’da ürettiğim arabaları, önüme bir engel konulmadan satmaya devam edeyim. NATO, OECD, GB ve Özel İkili Anlaşmaların başına bir iş gelmesin. Dolar satmaya devam edeyim. Vs.

ABD’nin, Türkiye’de yapılan seçimlerin ne kadar içinde sorusunun cevabı; Türkiye ne kadar bağımsız, sorusu ile doğrudan bağlantılıdır.

Uzun sözün kısası; ne Suriye’den gelenlerin oy kullanması, ne de uluslararası gözlemcilerin varlığı, seçimlerin adil olduğunu bize söyler.

Bunlar teferruattır.

Asıl olan, patronların seçimlerin içinde nereye kadar var olacaklarıdır.

Medya onlarınsa, medyanın yaptığı seçimler de onlarındır.

Bu gerçeği unutarak yürütülen her akıl, eksik akıldır.

11.11.2013, bulentesinoglu

TEKNİK TAKİP : Abd’den İha’lar İçin Kamuoyu Yoklaması


İSLAMABAD – ABD senato istihbarat komitesi, insansız hava aracı(İHA) saldırılarının devam etmesi ile ilgili vatandaşlar da dahil hem kamuda hem de devlet kademelerinde kamuoyu yoklaması yapma kararı aldı.

Reuters haberin ajansının haberine göre, yapılan gizli oturumda, komitenin, ayrıca yabancı ülkelerde gerçekleştirilen İHA saldırılarında ölen ve yaralananların yasal olarak istatistiğinin tutulması için karar aldığı da kaydedildi.

Komitede 13’e karşı 2 oyla kabul edilen tasarının, önce senato tarafından daha sonra ise başkanın onayından geçmesi gerekiyor.

Obama yönetiminin dış devletler tarafından İHA saldırılarından dolayı baskı altında olduğu ve bu konuda daha şeffaf bir yol izleme kararı aldığı belirtiliyor.

SALDIRILARDAN EN ÇOK ETKİLENEN PAKİSTAN

Pakistan’ın Kuzey Veziristan eyaleti ABD’nin en yoğun İHA saldırısının ve yol açtığı ölümlerin olduğu bölge olarak göze çarpıyor. ABD ayrıca Yemen, Afganistan ve Somali’de İHA saldırıları düzenliyor.

Pakistan, Birleşmiş Milletler’e sunduğu raporda son 10 yılda 400 sivilin bu saldırılarda öldüğünü bildirmişti.
Pakistan İHA saldırıları ile ilgili çektiği sıkıntı sadece verdiği sivil kayıplarla sınırlı değil. Aylardır Pakistan hükümeti Pakistan Talibanı olarak bilinen Tahriki Taliban Pakistan (TTP) ile barış müzakerelerine oturmayı planlıyordu. Ancak TTP, ABD’nin İHA saldırılarını gerekçe göstererek barış diyaloglarına yanaşmıyordu.

Pakistan hükümetiyle Taliban arasında müzakerelerin başladığı iddia edildiği günlerde ise eski TTP lideri Hakimullah Mehsud’un ABD İHA’ları tarafından öldürülmesi barış diyaloglarını çıkmaza soktu. Yeni lider ile birlikte müzakerelerin nasıl bir boyut kazanacağı merakla beklenirken, Pakistan hükümeti diyaloglara her zaman açık olduklarını yineliyor ancak Taliban, hükümeti sorumlu göstererek intikam yeminleri ediyor.

TTP liderlerinden Ehsanullah Ehsan , Pakistan hükümetinin barış müzakereleri ile ilgili ısrarı ile ilgili diyalog ihtimalinin sıfırın altında olduğunu kaydetti. Böylelikle 2004’te başlayan ABD İHA saldırıları Pakistan kamuoyunda tepki toplamaya, Pakistan hükümetinin de başını ağrıtmaya devam ediyor.

AMERİKA : ABD Deniz Kuvvetleri rüşvet skandalıyla çalkalanıyor


ABD Donanması büyük bir rüşvet skandalıyla çalkalanıyor. İki üst düzey komutanın tüm yetkileri, haklarında sadece iddialar olduğu belirtilerek askıya alındı. Askeri makamlardan yapılan açıklamada komutanların henüz rütbelerini kaybetmediği vurgulandı.

Yabancı bir savunma şirketinden rüşvet aldıkları iddia edilen, ABD Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Koramiral Ted Twig Branch ve İstihbarat Operasyonları Direktörü Tümamiral Bruce F. Loveless’ın gizli bilgilere erişimleri engellenerek tüm yetkileri askıya alındı.

Amerikalı Amirallerin, Singapur merkezli Glenn Defense Marine Asia adlı savunma şirketinin bir süre önce rüşvet dolayısıyla tutuklanan Leonard Francis adlı yöneticisine para ve kadın karşılığında gizli bilgi temin ettiği iddia ediliyor.

Konu ile ilgili askeri Donanma Bilgi Amiri John F. Kirby tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Donanma bugün, Koramiral Ted Twig Branch ve İstihbarat Operasyonları Direktörü Tümamiral Bruce F. Loveless’ın gizli belgelere ulaşmasını askıya almıştır.” ifadesi kullanıldı. Yetkilerin askıya alınma sebebi olarak; komutanların Glenn Defense Marine CEO’su Leonard Francis ile uygun olmayan ve yasa dışı bağlantıları dolayısıyla Denizcilik Suçlu Araştırma Servisi tarafından başlatılan soruşturma gösterildi.

Donanma Bilgi Amiri Kirby, komutanlar hakkında henüz sadece çeşitli iddiaların olduğunu vurguladı. Kerby, “İki yetkili de herhangi bir suç veya yasa dışı bir eylem dolayısıyla cezalandırılmadı. İkisi de rütbesini ve giriş belgesini kaybetmedi. Geçici olarak ayrıldılar.” ifadelerini kullandı.

Açıklamada ayrıca yürütülen soruşturmaya zarar vermemek koşuluyla kamuoyunun mümkün olduğunca bilgilendirilmeye devam edileceği vurgulandı.

http://haber.stargazete.com/dunya/abd-deniz-kuvvetleri-rusvet-skandaliyla-calkalaniyor/haber-804760#ixzz2kH0nE4vz

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER : ABD oy hakkını kaybetti


ABD, BM’nin Bilim Eğitim ve Kültür Kurumu’ndaki (UNESCO) oy hakkını bugün resmen kaybetti.

UNESCO genel konferansında bugün kuruluşun bütçesine katkı payını iki yıldır ödemeyen ABD’nin oy hakkının iptal edilmesi kararlaştırıldı.

Filistin’in iki yıl önce UNESCO’ya tam üyeliğine karşı çıkan ABD, protesto amacıyla bu kuruluşa ödemesi gereken katkı payını ödemiyordu. ABD’nin, katkı payı için ödemesi gereken son tarih dün dolmuştu.

ABD ve İsrail, UNESCO’nun Filistin’i tanımasına karşı çıkmış ve bu kuruluştan ayrılma tehdidinde bulunmuştu.

ABD’nin her yıl UNESCO’ya 80 milyon dolar katkı payı ödemesi gerekiyor. Bu miktar UNESCO’nun bütçesinin yüzde 22’sine tekabül ediyor. ABD’nin katkı payının düşmesinin UNESCO’nun bütçesine de olumsuz etki yapması bekleniyor. Son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya kalan UNESCO, önemli birçok faaliyetini askıya almak zorunda kalmıştı.

TARİH : Piri Reis’in Orjinal haritası ABD’de mi ??


Piri Reis’in 1513′te çizdiği ve denizcilik tarihine geçen dünya haritasının orjinali nerede? Bu soru CHP Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, tarafından Meclis gündemine taşındı. Köktürk “Amerika ‘ya orijinali gönderilen haritanın, kopyasının geri geldiği doğru mudur” diye sordu.

Hürriyet’in haberine göre, Köktürk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘a, Piri Reis ‘in, 1513 tarihli dünya haritasının orijinal olup olmadığına ilişkin iddiaları sordu. TBMM Başkanlığı ‘na verilen soru önergesinde şunlara yer verildi.

Buna göre;

1. Amerika ‘ya orijinali gönderilen haritanın, kopyasının geri geldiği doğru mudur?

2. Topkapı Müzesi ‘nde bulunan Piri Reis haritası orijinal midir, değil midir?

3. Müzedeki haritanın orijinal olup olmadığının uzmanlara inceletilmesi düşünülmekte midir?

4. Haritanın çizilişinin 500. yılında kamuoyunun kuşkularının giderilmesi için ne yapılmaktadır?

5. 1554 yılında kellesi vurulan Piri Reis ‘in mezarının Mısır ‘da nerede olduğunun araştırılması hedeflenmekte midir?

KİTAPTAN ALINTILAR

Köktürk, soru önergesinde Piri Reis ‘in yaşamı ve haritası ile ilgili yıllardır araştırmalar yapan Metin Soylu ‘nun kitabından alıntılara ve iddialara yer verdi.

ABD ‘nin Washington eyaletinde 25 Ocak 1987 ‘de açılan Muhteşem Süleyman adlı sergiye giden eserlerin arasında haritanın olup olmadığını araştıran Soylu ‘nun, “Serginin sonunda haritanın iade edilmemiş olabileceği” iddiasın hatırlatan Köktürk,bir başka çarpıcı iddiayı daha Meclis gündemine taşıdı.

ORJİNAL Mİ DEĞİL Mİ?

Köktürk, Soylu ‘nun şu cümlelerini kullandı:

“-15 Kasım 2005 tarihinde Hattat Fuat Başar ‘dan Piri Reis Haritası ile ilgili bilirkişi raporu talebinde bulundum. O yıl yine Topkapı Sarayı ‘na giderek Piri Reis ‘in 1513 yılında çizdiği o meşhur dünya haritasının orijinalini görebilmek için müracaat ettiğimde bana yine “Harita yıprandığı gerekçesiyle kimseye gösteremiyoruz. Depoya kaldırdık” şeklinde cevap verildi. “

-Saraydaki harita mutlaka kriminale girmeli, uzman bilirkişiler tarafından 1513 ‘te yapılan harita olup olmadığı ortaya çıkartılmalıdır…UNESCO, 2013 ‘ü Piri Reis Yılı ilan ederken bizler O ‘nun dünya tarihine geçen haritasının orijinal olup olmadığından şüphe ediyoruz” dedi.

İSTİHBARAT : ABD, istihbarat ve askeri faaliyetleri ayırmaya hazırlanıyor


ABD’li yetkililerin verdiği bilgiye göre Obama yönetimi, ülkenin hem en büyük istihbarat ajansı hem de siber operasyonlar komuta merkezinin başına tek bir askeri yetkili atama prensibinden vazgeçmeye hazırlanıyor.

Washington Post gazetesinde çıkan bir habere göre, Amerikan Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, önümüzdeki günlerde bir araya gelerek Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ve Siber Komutanlık birimlerinin yönetimini ayırma konusunu görüşecek.

MİSYONLAR AYRILACAK

2010’dan beri uygulanan bu tartışmalı politikaya son verilirse, hem ülkenin en önemli güvenlik birimlerinin yönetiminin tek bir elde toplanmasının önüne geçilmiş olacak hem de casusluk ve askeri saldırı yönetimi gibi birbirinden çok farklı iki misyon ayrılmış olacak.

NSA’E SİVİL YÖNETİM

Bir diğer önemli gelişme de Obama yönetiminin, NSA yönetimini bir sivile bırakma yönündeki düşüncesi. Yetkililer, NSA yönetimindeki bu değişiklikliğin, dünyayı sarsan NSA belgelerinin yarattığı huzursuzluğu aşmada yardımcı olacağını düşünüyor.

"KORKUNÇ VE APTALCA"

Fakat yaşanan gelişmeler, ABD‘deki yöneticilerin bu umutlarını boşa çıkarıyor. Kısa adıyla www olan ‘world wide web’i bulan Sör Tim Berners-Lee, NSA ve İngiliz meslektaşı GCHQ’nun internet üzerinde gerçekleştirdiği izleme faaliyetleriyle ilgili "kamuoyunun önünde tam ve açık bir tartışma" yapılmasını talep etti. Guardian gazetesine konuşan Berners-Lee, NSA ve GCHQ’ya çok öfkeli olduğunu çünkü online güvenliği zayıflattıklarını söyledi. ABD ve İngiliz istihbarat birimlerinin, şifreleme yazılımlarını kırmak için verdiği mücadeleyi "korkunç ve aptalca" bulduğunu söyleyen Berners-Lee, bunun aynı zamanda teknolojiye bir ihanet olduğunu dile getirdi.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!