Etiket arşivi: amerika

KARİKATÜR : TÜRKİYE – AMERİKA İLİŞKİLERİ :))))))))


AMERİKA : ABD Deniz Kuvvetleri rüşvet skandalıyla çalkalanıyor


ABD Donanması büyük bir rüşvet skandalıyla çalkalanıyor. İki üst düzey komutanın tüm yetkileri, haklarında sadece iddialar olduğu belirtilerek askıya alındı. Askeri makamlardan yapılan açıklamada komutanların henüz rütbelerini kaybetmediği vurgulandı.

Yabancı bir savunma şirketinden rüşvet aldıkları iddia edilen, ABD Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Koramiral Ted Twig Branch ve İstihbarat Operasyonları Direktörü Tümamiral Bruce F. Loveless’ın gizli bilgilere erişimleri engellenerek tüm yetkileri askıya alındı.

Amerikalı Amirallerin, Singapur merkezli Glenn Defense Marine Asia adlı savunma şirketinin bir süre önce rüşvet dolayısıyla tutuklanan Leonard Francis adlı yöneticisine para ve kadın karşılığında gizli bilgi temin ettiği iddia ediliyor.

Konu ile ilgili askeri Donanma Bilgi Amiri John F. Kirby tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Donanma bugün, Koramiral Ted Twig Branch ve İstihbarat Operasyonları Direktörü Tümamiral Bruce F. Loveless’ın gizli belgelere ulaşmasını askıya almıştır.” ifadesi kullanıldı. Yetkilerin askıya alınma sebebi olarak; komutanların Glenn Defense Marine CEO’su Leonard Francis ile uygun olmayan ve yasa dışı bağlantıları dolayısıyla Denizcilik Suçlu Araştırma Servisi tarafından başlatılan soruşturma gösterildi.

Donanma Bilgi Amiri Kirby, komutanlar hakkında henüz sadece çeşitli iddiaların olduğunu vurguladı. Kerby, “İki yetkili de herhangi bir suç veya yasa dışı bir eylem dolayısıyla cezalandırılmadı. İkisi de rütbesini ve giriş belgesini kaybetmedi. Geçici olarak ayrıldılar.” ifadelerini kullandı.

Açıklamada ayrıca yürütülen soruşturmaya zarar vermemek koşuluyla kamuoyunun mümkün olduğunca bilgilendirilmeye devam edileceği vurgulandı.

http://haber.stargazete.com/dunya/abd-deniz-kuvvetleri-rusvet-skandaliyla-calkalaniyor/haber-804760#ixzz2kH0nE4vz

YABANCI BASIN : Amerika-İsrail Diploması Savaşı


1853842378.jpg?itok=A57Pf4yF

P5+1 Forumu ile İran arasında müzakere edilen ve ortaya çıkan nükleer anlaşmasının içeriğine dönük Netanyahu’nun öfke ve kızgınlık dolu ifadeleri İsrail’in bir sürprizle karşılaştığı görüntüsünü veriyor. Obama yönetiminden muvakkat bir anlaşma yapılmayacağı ve kısmi bir müeyyide ilgasının olmayacağı garantilerini aldıktan sonra Kudüs’ün gözlerinde Washington en azından yapmayacağını söylediği şeyleri şimdi yapan konumunda. Başbakan’ın Cuma günü videoya alınmış ve İsrail’in “bütünüyle reddettiğini” söylediği “çok kötü anlaşmaya” dair sert lanetlemesi çok yakından fotoğraflanmış haliyle meşum rezonansı yalnızca daha da büyütüyor ve tarihi bir çatışma için sahneyi oluşturmuş gibi görünüyor.

En kötü ihtimalle İran’ın nükleer programına ait “ilk adım” anlaşması İsrail ve onun Washington’daki destekçilerini Cenevre muahedesinin altını oymaya yardım etmesi için toparlayıp Amerikan Kongresi’nin müeyyideleri azaltma yerine daha da güçlendirmeyi amaçlayan kontra saldırısını tetikleyebilir. Bahisler bundan daha yüksek olmazdı. Devamı…

(Haaretz, Nuclear accord with Iran could create fierce diplomatic storm between U.S. and Israel, 8 Kasım 2013)

ARAŞTIRMA DOSYASI : Amerika’nın Ortadoğu Politikasının Şekillenmesinde Düşünce Kuruluşları nın Rolü


Amerikan’n Ortadou Politikasnn ekillenmesinde Dnce Kurulularnn Rol.pdf

ARAŞTIRMA DOSYASI : Amerika’da sigara özgürlüğü


ABD özgürlükler ülkesi olarak bilinir. Doğrudur, ama özgürlüklerin hepsi gayet sıkı kurallara bağlıdır. Ve çoğu yerde özgürlük, -kanun dairesinde- geçerlidir. Örneğin, sigara içme özürlüğü… Sigara içebilirsin, hesapta keyfine kalmış, hesapta istediğin kadar içersin, ama içme kararına, yaşına, nerede ve ne zaman içeceğine devlet karışır. Ve devlet-kamu, bireye o sigarayı yaktırmamak için elinden geleni yapıyor.

ABDde sigara keyif verici bir ürün olarak değil, kişinin kendine ve çevresine zarar verdiği bir araç olarak görülür. Yıllar boyu sigara şirketleri ile birey- tüketici karşı karşıya idi. Şirketler istedikleri gibi piyasayı-bireyi kurguluyordu. Kitlesel sağlık sorunları, hastalıklar yayılınca, tazminat davaları sorumlu aramaya başlayınca, kamu olaya taraf oldu. Ve kamu, sigara şirketleriyle birey arasına girmeye başladı…

Kamu sigara kullanımını bir ihtiyaç değil, zayıflık olarak görüyor. Ve kamuda şu mantık var: İçip kendini zehirliyorsun, sonra astım, verem, kanser olup sağlık sistemini, sigorta sistemini bozuyorsun… Ayrıca içerken dumanla çevreyi zehirliyorsun…

Mantık bu olunca kamu, genelde yerel yönetimler, belediyeler, sigara kullanımını kısıtlıyor. ABDde sigara karşıtı hava galiba 1980lerde Marlboronun cool kovboy reklamlarında oynayan aktörlerin akciğer kanserinden ölmesiyle başladı. Reklamlarda görünen en az üç aktörün kanser olması tesadüf sayılmadı.

New York belediyesi 11 yıl önce -kapalı yerlerde sigara yasağı- getirdi. Başlangıçta gelgeç fantazi gibi başlayan bu yasak şimdi neredeyse anayasa maddesi oldu. Aksi hayal bile edilmiyor ve kimse yasağı çiğnemeyi aklına bile getirmiyor. Yasak hesapta polis marifetiyle yaptırıma bağlanmış. Yani yasak yerde içtiğini gören polis isterse uyarır, isterse ceza yazar. Ancak ondan öte, herkes herkesin polisi. Sigara dumanından rahatsız olanın gösterdiği tepki, yaptığı yaygara, polis cezasından beter.

New York kent yönetimi sigarayla mücadeleyi sürekli tırmandırıyor. Yasak önce -kapalı yerlerde- başladı. Binalar komple sigaraya yasaklandı. Özel oda bile konmadı. Sonra parkları, plajları, kaldırımları, kamuya ait açık alanları kapsadı… New Yorkta binaların kapı önlerinde bile 10-15 metrelik -sigara içilmez- alanlar var. Bina yönetimi kıta sahanlığı ilan eder gibi mücavir alanda da sigarayı yasaklıyor…

Sigara içilmez alanlar o kadar geniş ki -New Yorkta nerede sigara içilir- diye sormak lazım… Cevabı: Eğer evsahibi isen evinde ve varsa müstakil bahçende, şayet varsa özel otomobilinde. Kiracı isen kira sözleşmesine bakmakta yarar var, muhtemelen sözleşme kiracının evde sigara içemeyeceğini yazıyordur…

Bu arada lokanta, bar önünde hâlâ kaldırımda içiliyorsa, o da hırsızlama ve kimseye çaktırmadan, uzatmadan hemen içip bitirmek kaydıyla içiliyor. Dumanı da olabildiğince yutacaksın, çevrede kimsenin üzerine üflemeyeceksin.

Sigarayla savaş kapsamında son olarak New York kentinde bakkaldan sigara satın almak için yaş sınırı 18den 21e yükseltildi. Yaş sınırı zaten var. ABD çapında 18. Birkaç yerde 19 ve 21 vardı… New York 21e çıkan ilk büyük kent oldu… Bakkala gidip -Ver bir paket- deyince bakkalın görevi sana şöyle alıcı gözle bakıp, yaşını beğenmezse kimlik sormak… Sormazsa ve küçüğe sigara satarsa, -Nereden aldın- diye araştırıp bulup, satanın da başını yakıyorlar.

Ayrıca yeni kararla New Yorkta en ucuz paket sigara 10 dolar 50 sent oldu… Asgari sigara fiyatı koydular, 10.50den daha ucuza sigara satılmayacak. Markalı sigaralar ise daha yüksek fiyattan gidecek. Fiyat, caydırıcı unsur olarak kullanılıyor.

Bu arada kısıtlamalar hem normal sigaraları hem de elektronik sigaraları kapsıyor. Elektronik sigaralar -Nasıl olsa yanan birşey yok, zararlı değil- diye yaygınlaşıyordu. Kent yönetimi bu kapıyı da kapattı. Onlar da yasak.

Yasaklarda artık hayallerin de sınırları zorlanıyor. Belediye, bakkal ve bayilerde sigaranın sergilenmemesini, paketlerin tezgah altında tutulmasını istiyordu. Ortalıkta durursa millet görür, imrenir, sigara alacağı yoksa da almaya kalkar- diye… Yani sigara almak isteyen kararlı olacak, dükkana sigara almak maksadıyla girecek, rica edecek, bakkal tezgah altından çıkartıp verecek… Bu son yasağı Belediye koyamadı. Sigara şirketleri -Bu yasak da gelirse, davalar açarak engelleme yaparız- dediler, orta yol olarak bu yasaktan vazgeçildi. Ama bu gidişle bu yasak da üç vakte kadar gelir…

Yani ABDde sigara içme özgürlüğü var mı?

Var… Olmaz mı?

Selim ATALAY

AMERİKA : ABD askeriyle türbanlı eşi reklam konusu olunca ortalı k karıştı !


tartisilanilan1

Yukarıdaki fotoğrafı içeren ilan ABD’nin Los Angeles kentindeki büyük reklam panolarında sergilenince ortalık birbirine girdi. Bir ABD askeri ile çarşaflı Müslüman karısının birbirlerine sarılmış olarak kullanıldıkları reklam fotoğrafı ABD’deki yükselen “İslamofobi”nin Los Angeles’ta dillendirilmesine neden oldu.

Uykuyu kolaylaştırıcı ürünler satan bir firma için hazırlanan reklama Los Angeles şehrinde yaşayanların büyük çoğunluğunun “Amerikan değerlerine aykırı” diyerek karşı çıktıkları bildiriliyor.

Reklamı hazırlayan ajansın yetkileri ise ABD genelinde görev yaptıkları Irak, Afganistan gibi ülkelerde Müslüman kadınlarla evlenip ülkesine dönen çok sayıda Amerikan askerinin bulunduğunu belirterek “İnsanlar bu olguyu kurgu sanıp karşı çıkıyorlar. Oysa bu tür evlilikler bir gerçek” diyorlar.

Reklam fotoğraflarının ABD’nin diğer büyük şehirlerinin reklam panolarında da kullanılacağı açıklandı.

AMERİKA : Türk Amerikan toplumunun aktif isimlerinden Oya Bain ile röportaj /// MUTLAKA OKUYUN ///


ABD’de ATAA ve çeşitli Türk derneklerinde görev alan, Türk Amerikan toplumunun aktif isimlerinden Oya Bain ile 60’lı yıllardan bugüne Türk Amerikan toplumunun gelişimi, sosyal yapısı, siyasi eğilimleri, ATAA’nın faaliyetleri, Amerikan halkının Türkiye ve Türk toplumuna bakışı ve ABD’de Türkiye’yi ilgilendiren siyasi gelişmelere ilişkin detaylı bir mülakat gerçekleştirdik.

Turkishny.com: Oya Hanım, ABD’deki Türk toplumunun en aktif üyelerinden biri olarak, ATAA bünyesinde gerçekleştirdiğiniz çalışmalar ve Türk Amerikan toplumuna yıllardır süren katkılarınız ile tanınmaktasınız. Yine de okurlarımıza kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Oya Bain: Önce ilginiz ve bana yer verdiğiniz için TurkishNY’a çok teşekkür ediyorum. Bu mülakatta şahsi fikirlerimi ifade edeceğim. ATAA veya başka bir dernek adına konuşmuyorum.

Amerika’ya 1960 yılında Fulbright bursu ile biyokimya okumaya geldim. İlk geldiğim seneler yoğun akademik çalışmayla geçti. Derecemi aldıktan sonra 1964 yılında evlendim ve Klinik Patoloji alanında çalışmaya başladım. Eşimin de alanı kimyaydı. 1960-66 arası Kanada ve Amerika’nın Batı eyaletlerindeydim. Bu bölgelerde Türk sayısı azdı. Fakat Amerikalıların ve Kanadalıların Türklere ve Türkiye’ye merakı çoktu. Türkiye’ye bakışları genel olarak müspetti. Türkiye hakkında arkadaş ortamlarında konuşmalar yapıyordum. Gazetelerde Türkiye hakkında çok az haber çıkardı. 1966’da eşimin (Kimya Profesörü) işi dolayısıyla St. Louis civarına taşındık. Kariyer geliştirme, çocuk büyütme faaliyetleri içinde yoğun bir hayatımız vardı.

St Louis’de ufak fakat faal bir Türk toplumu vardı. Hemen her hafta sonu aileler toplanıyordu. Bayramları büyük bir zevkle kutluyorduk. Kore harbi 1953’de bitmişti. Türklerin Kore harbinde gösterdiği cesaret ve üstün savaş kabiliyeti Amerikalıları etkilemişti. Bir de Walter Cronkite’in 1958 yılında Atatürk hakkında yaptığı "The Incredible Türk" belgeseli Amerikalıların aklındaydı.

O sıralarda Türkiye çok partili sisteme geçmiş, demokrasinin memlekete yerleşme sancıları sürüyordu. Ekonomik bakımdan zayıftı. Piyasada birçok eşya yoktu. Türkiye dışına dolar çıkartmak kısıtlıydı. Şahsen kendimi Türkiye’ye dönmediğim için suçlu hissederdim. O senelerde Amerika’ya gelen Türkler profesyonel yani "white collar" dediğimiz gruplardandı. Mühendis ve doktor ağırlıklıydı. Hepimizde hemen aynı his vardı. Toplandığımız zaman konularımız Türkiye’de olup bitenlerdi.

Kıbrıs problemi 60’larda başlamış ve gittikçe kötüleşmeye yüz tutmuştu. Türklere büyük haksızlıklar ve terör olayları yapılmaya başlamıştı. Amerika’da bunlardan bahsedilmezdi. Yunanlı sayısı Türklerden çok daha fazlaydı, medya ve politikada çok etkindiler. 1964 yılında Başkan Johnson’un Başbakan İnönü’ye yazdığı mektupta Amerika’daki Yunanlıların yoğun baskı kampanyasının büyük rolü vardı. Mektup Haziran’da yazılmıştı, Johnson’un Kasım’da Başkanlık seçimi vardı. Goldwater’la başbaşa giden seçimde her oy önemliydi. Yunanlılar Amerikan vatandaşıydılar ve hemen hepsi oy kullanmak için örgütlenmişti. Johnson’un Başkan yardımcısı ise Yunan asıllı Spiro Agnew idi.

Türk toplumu yavaş yavaş Amerikan sistemine girip politik alanda faal olmanın önemini anlamaya işte bu sıralarda başladı.

1974’de Kıbrıs Barış Çıkartmasında Amerikan basını utanç verecek bir şekilde tek taraflıydı. Hiç unutmam bir St. Louis gazetesinde Türklerin askeri harekâtı yüzünden Kıbrıs eşeklerinin çektiği güçlükler yazılmıştı. Türklere karşı yapılan barbar cinayetlerden bahis edilmezdi.

1978’de Midnight Express filmi yapıldı. Bu film Türkleri daha çok uyandırdı. Amerika ile olan ahenkli ilişkiler gittikçe kızgınlığa ve çaresizliğe döndü. 1970’lerin başında Ermeni terörü başlamıştı.1980’lerin ortasına kadar 30’dan fazla Türk diplomatı ve çok sayıda masum insan öldürüldü, yaralandı. New York’da Türk merkezi bombalandı. Önemli bir Türk akademisyenin evi yakıldı.

En nihayet 1979 ‘da Washington’da Büyük Elçi Şükrü Elekdağ’ın liderliğinde ve Washington ve Maryland Türk-Amerikan derneklerinin katkısıyla Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi kuruldu. Asamblenin en önemli misyonu Türk toplumunu politik açıdan uyandırmak, bilgilendirmek, faal yapmak, kuvvetlendirmek ve politik alanda kendine güven yaratmaktı.

Çok iyi hatırlıyorum St.Louis Türk Amerikan derneği ATAA’ya ilk üye olan derneklerden biriydi. Böyle bir kuruluşa Türk toplumu hasretti ve hazırdı. 1980’de aile olarak Washington’a taşındık. Eşim National Institutes of Health (NİH)’de ben de Georgetown Üniversite Hastanesinde Klinik Patoloji bölümünde çalışmaya başladık. Washington’a gelmekle çok mutlu oldum.

Washington’da aralarında eski okul arkadaşlarımın da olduğu çok sayıda Türk’le karşılaştım. Türkiye’ye fiziksel olarak daha yakın olmak beni çok mutlu etti. Arada yalnız Atlantik okyanusu var, uçmakla bitmeyen büyük kara kütlelerini geçmiyorsunuz. Eskiden kıtanın ortasına ve batısına doğru uçarken hep hüzün ve gurbet hisleri duyardım.

Bu arada kızımız da büyüdü, Georgetown Üniversitesi tıp fakültesini bitirdi. Şimdi New York’da mesleğine devam ediyor. Evli ve iki küçük çocuğu var. Ben de Washington, New York ve İstanbul arası seyahat ettikçe kendimi çok talihli hissediyorum.

2000 senesinde Georgetown Üniversite Hastahanesi Klinik Patoloji laboratuarının şefliğinden emekli oldum. Emekli olunca dernek işlerine çok daha vakit ayırmaya başladım.

Turkishny.com: 1960’lardaki ABD ile bugünkü ABD arasında en göze çarpan farklar neler?

Oya Bain: ABD devamlı kendini geliştiren ve evrim geçiren bir memlekettir. Amerikalılar ile olan ilişkilerim Arnavutköy Kız Kolejinde geçirdiğim dört yıl ile başlar. 1960’da çok sevinerek Amerika’ya gelmiştim. O hislerim hala devam ediyor.

1960’larda ABD çok acı olaylar geçirdi. Kennedy’lerin ve Martin Luther King’in öldürülmeleri, Washington’da ve Amerika’nın çeşitli bölgelerinde bilhassa güney eyaletlerinde kanlı siyah beyaz kavgaları, Vietnam savaşı bütün bunlardan Amerikalılar ders aldılar çok şey öğrendiler. Bugün Beyaz Saray’da zenci bir Cumhurbaşkanı var. 2012 Başkanlık seçimlerinde Amerika’da yeni bir demografi ortaya çıktı. 11 milyon gayri meşru göçmen için kanun hazırlanıyor. Amerika artık dünyanın çeşitli bölgelerinde yeni maceralara girmemeye çalışıyor. 1960’larda Amerikan toplumunu etkileyen iki büyük kanun geçti. Yaşlılık Sağlık sigortası (Medicare) ve Medeni Haklar Yasası (Civil Rights Act)

Bugün Ulusal Sağlık Sigortası (Affordable Care Act) için Kongre’de savaş veriliyor. 60’lar ve bugünkü ABD arasında en bariz değişiklik toplumun daha insani, hoşgörülü ve kucaklayıcı olmasıdır. İnsani ve sosyal reformların 311 milyon nüfusa erişmesi için çaba gösteriliyor.

Şahsi açıdan bir Türk ve Müslüman olarak 40 seneye yakın meslek hayatımda Amerika’da hiç bir zaman ayırım görmedim. Çoğu zaman Katolik hastanelerinde çalıştım. Amerika için en önemli faktör bir işi iyi yapmak ve iyi çalışmak. Amerika başarısını ve kuvvetini bu "work ethic" dediğimiz unsura borçludur. Bu açıdan hep Türkiye’de de aynı böyle bir ayırımsız çalışma ahlaki olmasını isterdim ve isterim.

Turkishny.com: ABD’deki Türk toplumu 1960’dan günümüze kadar geçen 50 yılı aşkın sürede ne gibi bir değişim gösterdi?

Oya Bain: 1960’larda Türk toplumu dağınıktı, insanlar bireylerin bir iş başaracağına inanmıyorlardı. Türkiye’de içinde büyüdüğümüz kültür, devlete yani merkezi bir kuvvete inanan, şahısların, grupların rol oynamadığı bir kültürdü. 1960’larda hepimizde "kadere boyun eğme" havası vardı. Amerika’da bazı kimseler Türklüklerinden utanır, bazıları da "aman beni karıştırma" mesajı verirdi. Ermeni meselesi ortaya çıkınca daima Türk hükümeti, Elçilik ne yapıyor sualleriyle karşılaşırdık. Kimse "ben ne yapabilirim" demezdi.

Türkler aleyhinde arka arkaya oluşan hadiseler yavaş yavaş toplumu birleştirmeye ve çok daha faal olmaya sürükledi.

1980’lerde başlayarak Amerika’ya gelen Türklerin demografisi değişti. Değişik mesleklerden ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden insanlar gelmeye başladı. Kuaförler, lokanta sahipleri, araba mekanikleri, küçük iş sahipleri çoğaldılar. Bu kimselerin kendilerine güveni 60’lardaki profesyonel gruplardan daha çoktu. İngilizceleri belki çok iyi değildi ama sesleri daha çok çıkmaya başladı.

Dernekler çoğaldı, çeşitli gruplar değişik misyonlar için toplandılar organize oldular. ATAA’nın dışında başka çatı dernekleri kuruldu. Türki gruplarla büyük yaklaşmalar oluştu.

En önemli bir gelişme Türk PAC’larının (Political Action Committee) kurulması oldu. Bugün Kongre’de 140’dan fazla Temsilci Türk dostluk grubundadır. Bu sayı Ermeni ve Yunan dostluk gruplarından daha yüksektir. İsrail dostluk grubundan sonra ikinci gelir. Lincoln McCurdy liderliğinde TC-US-PAC hakikaten olağan üstü çalışmaktadır. Gönüllü Türklerin liderliğinde Texas’da, New Jersey’de, California’da, Indiana’da bölgesel PAC’lar da kuruldu. Fakat Türk PAC’larına toplumdan ilgi çok az ve kifayetsiz. Türk toplumu maddi olarak başarılı ve zengin bir toplum, fakat PAC için yardım almak son derece güçtür. Toplum Amerikan sistemine tam entegre olmadığı için PAC’in önemini anlamamıştır. Burada hakikaten hala çok zayıfız.

Bir politikacıya destek kampanyası yapıldığı zaman hep ümitsizliğe kapılırım. Mesajlar yollarım, rica ederim. Büyük bir sessizlikle karşılaşırım. PAC’lara Türklerden para yardımı almak diş çekmek gibidir. Acılı ve zor.

10,000 Türk kampanyası bir kaç sene evvel kuruldu. Amerika’da 500,000 civarı Türk olduğu tahmin ediliyor. 10,000 Türk Kampanyasına katılım 1000’i geçmez. Açıkçası ağlanacak sayılar…

Diğer faaliyetler çok ümit verici: ATAA’nın düzenlediği 2013’deki Liderlik Konferansına 12 Çatı derneği katıldı. Her biri konferansa başka bir boyut getirdi, zenginleştirdi. Bugün internette çeşitli dernek haberlerini okurken inanılmaz bir gurur duyuyorum ve artık kimse bizi yenemez diyorum.

Özet olarak 1960’larla bugün arasında Türk toplumunda çok büyük fark var. Büyük bir bilinç, güven, gururlu bir birlik oluştu. Bireyler kuvvetlerini anladılar ve büyük bir enerji ile çalışmaya başladılar. Mesela benim çok geniş ATAA ve benzer mesajları yolladığım bir e mail grubum var. Artık kimse "beni listeden çıkar bu konu ile ilgim yok" demiyor. Bilakis müspet mesajlar alıyorum. Türk toplumunda tolerans ve hoş görü arttı. ATAA’nın "farklılıklar içinde birlik" yaklaşımı çok önemli bir gelişmedir. Diğer önemli bir nokta da ATAA Türkiye’nin iç politikasında tavır almaz ve taraf tutmaz. Eğer ATAA böyle bir politik konuma girerse zaten kısıtlı olan zamanımız ve enerjimiz verimsiz kavgalara ve polemiklere harcanır. ATAA kurulduğundan beri her Türk hükümetinin liderlerini ağırlamış ve görüşmüştür. Ankara’ya gittiğimizde her politik partinin liderleriyle görüşmeyi hassasiyetle takip ederiz. ATAA hiç bir zaman bir Türk veya Amerikan politik partinin sözcüsü olmamıştır. Şahıs olarak hepimizin politik inançları bağları vardır-ama bu yalnız şahsi kalır, derneğe aksetmez.

Türk toplumunun şimdi çok dostu var: Azeri kardeşlerimiz, Orta Asya Türkî toplumlar, Uygur Türkleri, Bosnalılar, Makedonyalılar, Kosovalılar, Somaliler.. "Türkün Türkten başka dostu yoktur" lâfı çok geride kaldı. Tabii ki üç kıtaya yayılmış Osmanlı imparatorluğunun dostlukları bugün devam ediyor. Yahudilerle asırlar boyunca olan dostluğumuz da devam etmekte. Politik durumlar gelip geçer ama sağlam dostluklar devam eder. Kongre’de Yahudi asıllı bir çok Kongre üyesi dostumuz var.

Turkishny.com: ABD’deki yarım asrı aşan deneyimlerinizden aklınızda kalan okuyucularımızla paylaşmak istediğiniz ilginç bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Oya Bain: Anılarım çok fakat geçmişte beni her zaman hayrete düşüren durum ilk zamanlar Kongre üyelerini ziyarete gittiğimiz zamanlar olmuştur. Kaç defa adamlar gözlerini açarak bize "siz bu ofise gelen ve tanıdığım ilk Türksünüz" demeleri… Neredeyse kuyruğumuz var mı diye bakacaklar diye düşünürdüm. Bu cümle önemlidir çünkü bize Kongre üyelerinin Washington’dan değil bütün Amerika’ya dağılmış 50 eyaletten geldiğini öğretti. Birçok eyaletlerde Türkler çok azdır. Fakat bir iki Türk faal olurlarsa çok iş çıkarırlar. Bugün en ücra eyaletten bir Ermeni tasarısı nasıl çıkıyor? Ufak bir grubun şevkle ve özgüvenle çalışmasına bağlı.

Diğer anılarım da Kongre ile ilgili. 1980’lerden beri Ermeni tasarıları ya Temsilciler Meclisi veya Senato Dış Ilişkiler Komitesi’ne gelir bizler de ufak gruplar halinde Kongre koridorlarında üyelere derdimizi anlatmaya çalışırdık. Hiç unutmam 2000 senesindeki tasarı HRes 596 geçmeye çok yaklaşmıştı. Dış Ilişkiler komitesinde toplantılar oluyor, Peter Jennings’in yaptığı çok aşırı bir film (minarelerde swastikali bayraklar uçuşuyor) gösteriliyor, bazı üyeler göz yaşlarını tutamıyorlardı. Devamlı Türkler ve Türkiye hakkında hakaret ve yalan dolu konuşmaları işitiyorduk. Tasarı Komiteden çok büyük bir farkla kolaylıkla geçti. (40’a karşı 3 oy gibi). Hatırlarım eve hep midemde düğümlerle gelirdim. Gece gündüz Temsilcilere yazar, telefon eder, faks çeker kendimizi anlatmaya çalışırdık.

Gelelim 2010 Şubatına. Yeni bir tasarı HRes 252 yine Dış Ilişkiler Komitesine geldi. Konuşmalar çok uzun sürdü. Türkiye’nin tarafını ve olayların gerçek yönünü anlatan Temsilciler çok etkili konuştular. Bu sefer Tasarı komiteden büyük güçlüklerle, 23’e karşı 22 oyla geçti. Komite Başkanı oylamayı saatlerce açık tuttu, çeşitli politik hokkabazlıklar yaptı, ancak o şekilde geçirebildi.

10 senede ne değişiklik oldu? Güçlü Türkiye, PAC’ların faaliyeti, Türk Dostluk grubunun büyümesi, Elçiliğimizin ve Lobicilerimizin çalışması ve toplumun daha faal olması bu neticeyi verdi. Tabii geçmese daha iyi olurdu ama oylamalardaki fark bizi mutlu etti.

2010 Aralığında Meclisin son gününde bu Tasarı arka kapıdan meclis oylamasına getirilmeye çalışıldı, başarılı olunmadı.

Turkishny.com: Kendimizi her zaman övmek yerine, bazen eleştirisel gözle de bakmanın toplum olarak gelişmemizi sağlayacağına inanarak size bir sual daha sormak istiyoruz. Sizce ABD’deki Tük toplumunun eksikleri neler? Toplumumuz nerelerde hata yapıyor?

Oya Bain: Toplumda hala merkezci bir bakış var. "Başkası halletsin" yaklaşımı var. Mesela Türkler aleyhinde bir program, bir yazı, bir kitap çıktığı zaman toplumda herkes birbirine haber verir ama kimse kalkıp yazara veya program yapımcısına erişmeye protesto etmeye çalışmaz. Bu alanda çok çekingeniz. Dikkat ederseniz gazetelerde İsrail aleyhinde yazı çıktığı zaman gazeteye kaç tane protesto mektubu gelir. Amerika’da Yahudi sayısı 5-6 milyon civarındadır. Arap sayısı 6-7 milyon denir. Araplardan binde bir cevap çıkar.

Capwiz diye toplu mektup yazma sistemimiz var. Türkler aleyhinde olan önemli durumlarda kullanıyoruz. Mektup hazır-yollaması 60 saniye alıyor. Maalesef bu sistemi kullanan Türkler çok az.

2010 Aralığında Temsilciler Meclisinin son gününde HRes 252 numaralı Ermeni tasarısı çok tehlikeli bir şekilde Meclisten geçme durumuna yaklaştı. Ermenilerin her zaman yaptığı gibi "son dakika ve arka kapıdan girerek yutturma" politikasının destekçisi Nancy Pelosi’nin Meclis Başkanlığının son günüydü. Durum hakikaten çok tehlikeliydi. Gece gündüz Capwiz ile kullanarak her eyaletten toplumu kendi Kongre üyelerine mektup yazmaya davet ettik. Mektup yazan Türklerin sayısı çok azdı. Tasarı geçmedi ama toplumun ilgisizliği çok üzücü oldu.

Turkishny.com: ABD’deki Türk toplumunun üyelerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Oya Bain: En baştaki tavsiyem çocuklarımız ve gençlerimizin Türk kültürünü ve Türklük gururunu kaybetmemeleri ve aynı zamanda Amerikan sistemine entegre olup faal rol oynamaları.

ATAA geçmişte "Gençlik Konferansları" yapmıştı. Son senelerin Liderlik Konferanslarında gençlere hitap eden programlar sunulmuş ve programın son günü "Gençlik Günü" olarak düzenlenmiştir.

Aşağıda bahsettiğim gibi Birthright Israel tipi programlar, her bölgede Türk okulları, internette Türk kültürünü yayan programların çoğalması çok önemlidir.

İkinci tavsiyem Amerikan politik sistemini öğrenmeleri, oy kullanmaları, Kongre’deki Temsilcilerini ve Senatörlerini tanımaları, temas kurmaları,kampanyalarına destek vermeleri. Her bireyin bir Temsilcisi ve İki Senatörü var. Toplumun çoğu Amerikan Kongresi’nin yapısını, nasıl çalıştığını bilmez. ATAA’nın TABAN (Turkish American Broad Advocacy Network) diye bir projesi vardır. Türk toplumu için çeşitli şehirlerde politik sistem üzerine seminerler düzenler, yerel politikacılar ve medya ile görüşmeler ayarlar.

Turkishny.com: Sizce ABD’deki Türk toplumu Amerika’daki hayata entegre olabilmeyi başardı mı?

Oya Bain: Toplumumuz devamlı ilerleme gösteriyor ama zayıf kaldığımız önemli bir durum çoğumuz Amerika’ya değil de Türkiye’ye dönüğüz.. Amerika’daki politik hayata entegre değiliz. Çok az sayıda Türk Amerika’daki politik sistemde faal, politik gelişimleri takip ediyorlar ve heyecanlanıyorlar. Toplum daha fazla Türkiye politikasını takip ediyor, Türk televizyonu seyrediyor. Türklerin olduğu sosyal bir toplantıda Amerikan iç politikasını konuşmak imkânsız gibi. Kimsenin ilgisi yok, bilgisi de yok gibi.

Tabii bu hepimizin Türkiye’ye olan bağlarından, Türkiye’nin inanılmaz çekiciliginden ve gittikçe güçlenmesinden de kaynaklanan bir durum. Yunan ve Ermeni göçmenler Amerika’ya gelince eski memleketlerine kapıyı kapıyorlar ve tamamıyla Amerika’ya entegre olabiliyorlar. Hangi Ermeni Ermenistan’a yaz tatiline gidiyor? Diğer göçmenleri de düşünürseniz aynı. Hangi Alman asıllı her sene Almanya’ya gider? Buna karşılık hangi Türk her sene Türkiye’ye gitmez? Biz Türkiye’ye gitmeden yapamıyoruz çünkü Türkiye hakikaten olağanüstü bir memleket. Bağlarımız diğer gruplar gibi değil. Belki bu Türklerin 1000 sene evvel Anadolu’ya yerleştikten sonra bir daha başka bir yerlere göç etmeyip, imparatorluklar kurup, göç edeceklerine başka göçmenleri içlerine almalarından kaynaklanan bir bağ… Anadolu’ya 1000 senelik bir bağımız var. Kuvvetli bir imparatorluktan kuvvetli bir Cumhuriyete geçmişiz. Halkımız büyük felaketlere karşı savaş vermiş ve kazanmış. Türklerde "mağdur"luk mevhumu yoktur. Geçmişte çektiğimiz acıları hatırlamak ve hatırlatmak istemeyiz. Halbuki Amerika’da bazı etnik gruplar "mağdur" rolünü adeta ticarete dökmüşler, bu alandaki aşırılıkları,yalanları ayyuka çıkmıştır.

Sualinize cevap – ‘hayır’dır.

Turkishny.com: ABD’de doğan 2. 3. kuşak Türkler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce 2. 3. Kuşak Amerikalı Türkler anavatan hakkında ve Türk örf, adetleri hakkında yeterli bir bilgiye sahipler mi?

Oya Bain: Bu alanda zayıfız. Amerika’daki hızlı hayata kapılıp çocuklarımıza kâfi Türk örf, adet ve kültürünü aşılayamıyoruz. Kâfi okullarımız, kurslarımız yok. Birçok derneğin Türkçe ve Türk kültürünü öğreten okulları var ama Amerikan coğrafyasını ve koskoca kıtaya dağılmış Türkleri düşünürseniz herkese erişemiyoruz. ATAA’nin şimdi Bright Horizons diye bir projesi var. İnternet yoluyla Türkçe ve Türk kültürünü çok geniş dağıtmak, faal bir kampanya ile her Türk evine varabilmek projesi.

Yahudilerin son derece etkin Birthright Israel diye bir programı vardır: 1999’da başlayan program 350,000 Yahudi asıllı gencin İsrail’i ziyaret etmesini sağlamıştır. Bu tip sistematik bir program bütün Amerika’daki Türk gençlerine sağlanabilir. Birthtight Israel’in finansmanı Amerika’daki Yahudi zenginlerinden, Yahudi derneklerinden, dört biri de İsrail hükümetinden gelir.

Bizim de böyle bir programa ciddi bir şekilde bakmamız gerekir.

Turkishny.com: ABD ve Kanada’daki Türk Derneklerinin çatı kuruluşu olan Türk Amerikan Dernekleri Asemblesi (ATAA) bünyesinde yıllardır gönüllü olarak çalışmaktasınız. Bize ATAA’daki görevinizden ve ATAA’nın faaliyetlerinden kısaca bahseder misiniz?

Oya Bain: ATAA 1979’un sonunda kuruldu. Biz 1980’de Washington’a taşındık. Yönetim kurulunda Başkent Bölgesi Başkan Yardımcısı, Genel Sekreter gibi görevlerde çalıştım. 1990 ve 91’de ATAA’nın Kültür Ayı komitesinin başkanlığını yaptım. Resmi görevim olmadığı zamanlar da her zaman projelerde gönüllü çalıştım. ATAA’nın tamamıyla gönüllülerden oluşan yönetim kurulunda Amerika’nın bütün bölgelerine yayılmış 10 tane Başkan Yardımcısı vardır. Bu şekilde ATAA’ya üye olan yerel derneklerle temas sağlanır. Tabii Washington’un yerel derneği ATA-DC, ATAA’nın kurucusu ve belkemiğidir. Uzun seneler zevkle ATA-DC’nin yönetim kurulunda da çalıştım. Çalışmalarım yalnız ATAA’da olmadı. Türkiye ile ilgili her derneğe destek vermeye çalışırım. Şimdi American Friends of Turkey (AFOT) derneğinin yönetim kurulundayım. Uzun seneler Washington Türk Kadınlar Derneği, Amerika Atatürk Derneği yönetim kurullarında çalıştım ve hala her türlü desteği veririm.

ATAA dernek yapısı bakımından Amerika’nın iç politikasına karışmaz ve faal olamaz. ATAA’nin en önemli rolü eğitim’dir. ATAA nasıl Türk toplumunu Amerikan sisteminde eğitmeye çalışıyorsa, Amerikan toplumunu, politikacılarını ve medyasını Türkler hakkında bilgilendirmeye çalışır. Kongre’de Türkler aleyhine geçirilmeye çalışılan ve Türk tarihini çarpıtan tasarılar ortaya çıkınca hepimizin vazifesi bu kimseleri bilgilendirmektir. Amerikan toplumu Avrupalılara nazaran çok daha açık kafalıdır. Önyargıları azdır.

Yıllar önce Türkler aleyhinde yazılar, tasarılar çıkınca kendi aramızda ateşli yazılar yazardık, sızlanırdık, üzülürdük. Kimse de çıkıp niçin bu Amerikalı politikacılara, gazetecilere biz erişmiyoruz, onlarla konuşmuyoruz demezdi.. Diyen ve yapan varsa da sayısı azdı.

Onun için bilhassa Kongre üyelerine daha seçilmeden veya seçilir seçilmez gidip kendimizi tanıtmak, anlatmak ve bir bağ kurmak ve bu bağı devam ettirmek inanılmaz önemlidir. Şimdi bunu yapıyoruz ama kâfi değil. Bunu Amerika’nın her eyaletinde her seçim bölgesinde yapmalıyız.

Turkishny.com: ABD’deki Türk toplumu içinde en bilinen ve köklü kuruluş ATAA olmasına rağmen ABD’deki Türk derneklerinin çatı kuruluşu olarak faaliyet gösteren başka kuruluşlar da bulunmakta? Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce ABD’deki Türk derneklerinin birden fazla çatı kuruluşu olması toplum içinde bir bölünmeye yol açmıyor mu?

Oya Bain: Bilakis, Türk derneklerinin artması bölünme değil çok sesli, çok yönlü bir toplum oluşturduğumuzu gösteriyor. Yıllar önce toplumda bazı kimseler ATAA ile FTAA’nin birleşmesini tavsiye ederlerdi. Tabii "merkezci" bir kültürden geldiğimiz için toplum bunu "kuvvetlenme" diye algılardı.

FTAA çok önemli bir çatı kuruluşudur. New York ve civarında 100,000’den fazla Türk var denir. Bu toplumun demografisi, faaliyetleri ihtiyaçları Washington’dan çok değişiktir. Bu toplumu birleştirmek, liderlik yapmak, yönlendirmek güç ve büyük bir iştir. FTAA kurucusu Ata beyi ve ondan sonraki FTAA başkanları olan liderleri çok takdir ederim. Türk Yürüyüşü de beni her zaman çok heyecanlandırır.

ATAA’nın Washington’da düzenlediği 2013 Liderlik Konferansına 12 Çatı derneği katıldı ve katkıları hepimize büyük bir gurur kaynağı oldu. 2014 Liderlik Konferansını daha da büyütmeyi planlıyoruz.

Size eski bir anımı hatırlatayım..2001 senesinde Maryland Eyalet meclisi çok kötü bir Ermeni tasarısını geçirmeye çalışıyordu. Her gün Annapolis’e gidiyorduk. Ermenilerin meclise verdiği dokümanların altına 40’tan fazla çoğu Maryland’dan olan Ermeni ve Yunan kuruluşları imza atmıştı. Üçte biri Ermeni ve Yunan kiliseleriydi!

Bu birlik ve çokluk tabii ki eyalet temsilcilerini etkiledi.

Bugün ATAA Kongre’ye mektup yazarken FTAA ile beraber yazıyor. İki büyük çatı kuruluşu 100’den fazla yerel derneği temsil ediyor.

Son senelerde Fethullah Gülen dernekleri kuvvetlendi ve çoğaldı. Güzel faaliyetler yapıyorlar. Resepsiyonlarına çok sayıda Kongre üyeleri geliyor ve güzel ağırlıyorlar. Temsilcileri Türkiye’ye götürüyorlar. Kısacası Kongre üyeleri, politikacılar Türklerin isimlerini defalarca çeşitli derneklerden işitiyorlar. Türk okulları başarılı ve önemli bir boşluğu dolduruyor.

Gülen gruplarının Türkiye’ye ve Türkiye Cumhuriyetine yönelik politik düşüncelerini bilmiyoruz-bilmediğimiz için de endişelerimiz var. Bu dernekleri "inanç tabanlı" (faith based) olarak tanımladığımızda dernek başkanları bu terimi kullanmamızı söylediler. O zaman dinin ötesinde politik ideolojileri nedir? Bir de yönetimlerinde kadın görmüyoruz-bu da bize ayırımcı bir mesaj veriyor.

Bizim ATAA olarak politikacılara verdiğimiz mesaj Atatürk prensipleri üzerine kurulmuş seküler ve demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu’da bir kale olduğu ve bölgeye istikrar ve denge getirdiğidir. Böyle bir politik sisteme geçememiş Orta Doğu memleketlerinin durumu bugün çok acıdır. Amerika Orta Doğu olaylarını çok yakından takip ediyor. Amerika’daki faal Türk kuruluşlarının etkinliklerini de dikkatle izliyorlar. Dernekler arasında ayırım yapmıyorlar. Herkesin sesinin çıkmasına önem veriyorlar.

Turkishny.com: ATAA Başkanları içinde sizce en aktif isim kimdi? Ne gibi çalışmalar yapmıştı?

Oya Bain: Hemen hemen bütün ATAA başkanları canla başla çalışmışlardır. ATAA Başkanları genel olarak mesleklerinde çok başarılı olmuş, parlak kimselerdir. Günde 10-12 saat çalıştıkları mesleklerinin dışında ATAA’ya devamlı vakitlerini vermek, toplantılara katılmak, ATAA ile ilgili seyahatlere gitmek, aniden çıkan politik krizlere cevap vermek ve bütün masrafları şahsen karşılamak hakikaten çok büyük fedakarlıktır. Varlıklı olanları ATAA’ya büyük paralarla yardım etmişlerdir. Bazı başkanların ATAA’ya şahsi olarak $100,000 hibe ettiğini söylemek abartma olmaz. Boşuna "Çılgın Türkler" dememişler…

Bazı başkanlarla problemler olmadı değil. Fakat unutmamak gerekir biz ATAA’nın misyonu için çalışıyoruz yoksa bir şahıs için değil. Şahıslar gelir ve gider. Aynı durum Türkiye’deki politika içinde geçerlidir.

ATAA Kurulduğundan beri hemen her başkan ile yakın çalıştım. Eski başkanlar şimdi hala acil bir durum olunca ATAA’ya yardım ederler, toplantılara katılırlar. ATAA Başkanlığı iki senede bitmez, hayat boyu devam eder.

Vakit ve para yardımlarını cömert bir şekilde yapmalarının dışında ilk senelerde başkanların karşısında terör tehlikesi vardı.

1979’da ATAA’nın kurucusu ve ilk başkanı Dr. Ülkü Ulgur’un dört çocuğu FBI korumasında okula giderlerdi. Diğer liderlerden biri Bonnie Kaşlan da California’da yıllarca FBI korumasındaydı. Gözü dönmüş Ermeni terör grupları ATAA liderlerine o sıralarda tehdit yağdırıyorlardı. Bugün bile 2010-12 dönem başkanımız Ergun Kırlıkovalı’yı California’da katıldığı etnik konulu bir kaç toplantıda etrafını tanımadığı sevimsiz tipler sarıp tedirgin etmişlerdi.

Turkishny.com: ABD’deki Türk toplumu dernekçilik açısından sizce ne durumda? Derneklerimiz kuruluş amaçlarını yönelik çalışmaları layıkıyla yerine getirmekteler mi? Türk Derneklerine ve bu dernekler içinde faaliyet gösteren bireylere tavsiyeleriniz neler?

Oya Bain: Derneklerimiz son 50 sene içinde büyük gelişme gösterdi. Demokratik ve şeffaf çalışıyorlar. Artık "hayat boyu başkanlar" yok. Yönetim kurulları kendilerini yeniliyorlar-genç elemanlar ortaya çıkıyor ve dernek etkinlikleri gittikçe büyüyor, Amerikan toplumuna erişiyor. Her gün internetten çeşitli şehirlerde olan festivallerin, bayram kutlamalarının ve çeşitli programların haberlerini alıyoruz ve hayret ve hayranlıkla takip ediyoruz. Kültürel açıdan dernekler hakikaten amaçlarını layıkıyla yerine getiriyorlar. Fakat politik açıdan hala bir çekingenlik ve ürkeklik var. ATAA dâhil derneklerimizin 501c3 dediğimiz vergiden muaf kültür ve yardım dernekleri olarak kurulmuştur. Bu tip dernekler kanunen zamanlarınin ve kaynaklarının % 20’sini politik faaliyetler için kullanabilirler. Bazı Türk dernekleri en ufak bir politik girişime, bildiriye karşı gelip toplumda pasif kalıyorlar. Bu da üzücü bir durum.

Turkishny.com: Washington’daki Türk toplumunun profili nasıl?

Oya Bain: Washington’da Türk sayısı New York’a nazaran daha az. 1960’larda doktor ve mühendis ağırlıklı Türkler gelmiş. Zamanla diğer meslekler, küçük iş sahipleri çoğaldı. Washington’daki toplum tabii olarak Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Düşünce Kuruluşlarının faaliyetlerine çok daha duyarlı ve etkin.

Düşünce kuruluşlarında bugünlerde hemen hergün Türkiye hakkında bir program düzenleniyor. Washington politik ve beyinsel bir şehir. ATAA gibi bir derneğin kurulmasında ve oluşmasında Elçilik, Amerikan Kongresi, Dışişleri Bakanlığı ve çeşitli düşünce kuruluşlarının olduğu bir ortam önemli bir rol oynadı ve oynuyor. Bugün bu kuruluşlar Türkiye ile ilgili konularda ilk ATAA’ya yaklaşırlar.

Turkishny.com: Sözde Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılı dönümü yaklaşırken ABD’deki Ermeni Diasporası sözde Soykırımı kabul ettirmek için faaliyetlerine hız vermiş durumda. Sizce Türk toplumu olarak Ermeni Diasporasının faaliyetlerine nasıl karşılık vermeliyiz? Bu konuda ATAA ve Türk toplumu olarak ne gibi çalışmalar yürütmektesiniz?

Oya Bain: Bu çok önemli bir konu.

ATAA’nin Uzman Konuşmacılar adındaki projesi çok yakında başlayacak. Bu proje bilhassa Ermeni sorunu üzerinde uzman olan yabancı ve Türk akademisyenleri Amerika’nın bir çok yerlerinde, üniversite ortamlarında konferans vermelerini sağlayacak. Bir kaç sene evvel FTAA ve ATAA Sayın Türkkaya Ataöv’ün Amerika’da uzun iki tur yapmasını sağlamıştı ve bu konuşmalar hem Türk hem Amerikan toplumunda çok rağbet görmüştü. Çeşitli derneklerden gelen istekler bize toplumun bu tip programlara ne kadar hazır olduğunu gösterdi. Bu konuşmacıların politikacılara ve medya’ya da bilgi vermeleri sağlanacak.

Önemli olan programların çok kez olması, Amerikan toplumunun Ermeni olaylarının gerçeklerini tekrar tekrar işitmeleri. Bir iki kere yapılan programların pek etkisi olmuyor. Ermeni iddiaları ne kadar yalan ve aşırı da olsa tekrarlama sayesinde yıllardır halkın şuuruna iyice geçmiş.

İkinci bir alan ise Ermenilerle kültürel programlar. Aralıkta Ara Güler’in sergisi Smithsonian müzesinde açılıyor. Fotoğraflar Türk Ermeni toplumunun bin senelik yaşamını dini anıtlar yoluyla gösteriyor. Bu serginin çok iyi tanıtılması gerek. Daha sonra konserler, belki başka sergiler olmalı ki Amerikan halkı Türklerle Ermenilerin asırlarca birbirlerine ne kadar yakın bir toplum olduğunu öğrensinler.

Kısacası Ermeni meselesine hem tarihi hem de kültürel yönden yaklaşmalıyız.

Size iki küçük anımı anlatayım. Her sene 24 Nisan ve 24 Temmuz’da aşırı etnik gruplar Elçiliğimizin önünde gösteri yaparlar, erken gelip Elçilik tarafındaki kaldırımı tutmaya çalışırlar. Biz de bir kaç gün evvel Elçilik tarafında gece gündüz nöbet tutarız ve karşıt gruplara izin vermeyiz. Bir sene 24 Temmuz Kıbrıs Barış Çıkartması yıldönümünde büyük bir Yunanlı grubun gelip gösteri yapacağını öğrendik ona göre hazırlandık. Gele gele dört kişi geldi bir tanesi de Çinliydi! Dört kişi olmalarına rağmen çığırtkan bir gruptu. Orta yaşlı bir Rum çok saldırgandı. Fakat arada bir bizim taraftaki çok güzel bir kız arkadaşa "sen ne kadar güzelsin" diye laflar atıyordu. Kendisine yaklaştım bakın dedim siz güzellik Tanrıçası Venüs’ün memleketinden geliyorsunuz, güzelliğin hemen farkına varıyorsunuz, şimdi yaptığınız çirkinlikler sizin gibi parlak bir geçmişi, muazzam mitolojisi olan bir millete yakışmıyor dedim. Adam duraladı-bağrışmasını azalttı. Bir kaç ay sonra New York’da yine bir gösteride gördüm daha sakindi-beni tanıdı, dostane konuştuk, hatta birbirimize sarıldık. İkinci anımda son 24 Nisan’da Elçiliğin önündeki Ermeni gösterisinde Sarı Gelinin Ermenicesini çaldık. Ermeniler bağırışlarını durdurdular- müzikle sallanmaya başladılar. Gösteri bitince ilk defa içimde sakin bir hisle ayrıldım (bu gösteriler insan da sinir bırakmaz genel olarak).

Ermeni iddialarının 100’üncü senesi gelirken bizde bu dostluğun üzerinde çalışalım diye düşünüyorum. Bildiğiniz gibi Amerika devamlı negatif ve olumsuz tavırları tutmaz. Onların da Ermenilerin aşırı çığırtkanlığından bıkmış halleri var.

Turkishny.com: Sayın Büyükelçi Namık Tan’ın göreve gelmesi sonrası Büyükelçilik’te olumlu yönde bir değişim rüzgârı yaşandı. Büyükelçilik gerek caz konserleri serisi, gerekse Türk toplumunu ağırladığı diğer etkinlikler ile çok faal olarak çalışmakta. Siz ABD’deki Türk toplumunun bir bireyi olarak Sayın Büyükelçi Namık Tan’ın çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Washington’da görev yapan Büyükelçilerimiz içinde sizce en başarılı çalışmaları gerçekleştiren isim kimdi? Ne gibi çalışmalar yapmıştı?

Oya Bain: Sayın Şükrü Elekdağ’dan başlayarak 6 Büyükelçiyle yakın çalıştık ve çalışıyoruz. Aralarında seçim yapmak çok güç çünkü hepsi son derece değerli, çalışkan ve fedakâr diplomatlardır. Bilindiği gibi coğrafi politik ve tarihi konumu açısından Türkiye’nin karşındaki problemler çok kompleks ve karışıktır. Washington’da Türk Büyükelçisinin işi hakikaten çok güçtür.

Komşularla "sıfır problem" politikası çok önemli bir girişimdi. Fakat bugün gördüğümüz gibi İran’ın, Suriye’nin, Irak’ın, Ermenistan’ın problemleri Türkiye’den kaynaklanmıyor ama Türkiye’yi ciddi bir şekilde etkiliyor… Mesela Türkiye’de Suriyeli mülteci problemi çok büyük fakat Batı buna sessiz kalıyor. Türkiye’nin karşısında her gün yeni problemler çıkıyor, yeni ve kompleks dinamikler oluşuyor. Elçiliğimiz de devamlı Türkiye’nin durumunu anlatmaya, Türkiye’nin çıkarlarını korumaya mecbur. Bilindiği gibi Amerika Orta Doğu politikasını çok yakından takip ediyor ve kendi çıkarlarını dikkatle gözetiyor. Sayın Elekdağ liderliğinde ATAA kurulmuştu. Elekdağ Ermeni terörün en yüksek olduğu zamanda Büyükelçilik yapmıştı. Amerikan Kongresi’nin dış politikadaki önemini anlamıştı ve Kongre ile devamlı temastaydı. Washington’da 10 sene kalmış ve Elçilerin arasında "duayen" olarak tanınmıştı. Hem fizik açısından hem de zihin gücü bakımından bir dev sayılabilir.

Türk Büyükelçiliği Türkiye Cumhuriyeti’nin Amerika’da en yüksek seviyede temsilcisidir. Elçilik binası Türk toprağı sayılır. Bizim için bu çok hissi bir unsurdur. O günkü Türk hükümetinin politikasını belki tutmayız ama Elçilik bizim için Türkiye’dir.

Sayın Elekdağ’dan sonra gelen büyükelçiler de çok başarılı ve parlak diplomatlardı. Eşleri de Türkiye’yi tanıtma işine kendilerini adamış son derece çalışkan kimselerdi. Her Büyükelçi yeni girişimler projeler getirmiştir. Washington’daki Elçilik ikatmetgahı çok görkemli bir binadır ve Washington’un en popüler elçiliğinden biridir. Işıkları gece gündüz yanar çünkü çoğu zaman Amerikalıları ağırlayan, Türkleri tanıtan bir faaliyet vardır.

Şimdiki büyük Elçimiz Sayın Namık Tan diğerlerinden daha genç. Genel olarak Washington Büyükelçiliği diplomatlarımızın emekli olmadan atandıkları son tayindir. Namık Bey ise kariyerinin ortasında. Kendi ve eşi Washington’da daha evvel iki kere bulundular. Washington’u çok iyi tanırlar. Elçilik şimdi her gün yeni programlara değişik topluluklara açık. Mesela Caz konserleri son derece popüler oldu çünkü cazın elçiliğimizde çok anlamlı bir geçmişi var. Büyükelçinin ve Figen hanımın yaptıklarını gururla takip ediyoruz, elimizden geldiği kadar destek vermeye çalışıyoruz.

Turkishny.com: Son yıllarda Türkiye gerek demokratik anlamda, gerekse ekonomik anlamda hızlı bir gelişim göstermekte. Türkiye’de ABD algısı nasıl değişmekte?

Oya Bain: Türkiye hakikaten son 10 yılda büyük adımlar attı. En büyük atılım bence Anadolu’nun gelişmesi oldu. Türkiye yalnız İstanbul Ankara İzmir Adana değil, arkada yıllardır sessiz fakir kalmış büyük bir Anadolu var.. Şimdi Anadolu şehirlerinde inanılmaz gelişmeler olmakta..

Bütün Türkiye’de 200’e yakın üniversite var. Türkiye kırsal ekonomiden endüstriyel ekonomiye geçiyor. Tabii bu birden olmadı. Türkiye’nin 90 senelik demokratik bir oluşumu var. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de küçük çapta da olsa bugünkü gelişmelerin bir modeli gözükür.

Özal’ın ekonomik reformları, Derviş’in mali yol planı son on yılda bu büyük boyuta dönüştü. Siyasi açıdan tek partinin seçimleri büyük farkla kazanmasıyla istikrar oluştu. İstiklal savaşı, Cumhuriyetin kuruluşu ve ondan sonra gelen büyük gelişmeler milliyetçi inançlarla oluşmuştu. Son 10 yılın gelişmesi Anadolu halkının muhafazakar ve dini inançları altında oldu.

Tabii ki asrımızda yalnız dini inançlar insanları bir yere götürmüyor. Din kavgalarına ve karanlık çağlara götürüyor. Türkiye’de dini ortaklık ve birlik son 10 senede hızla gelişen üretime, imalata, ticarete, yüksek hayat seviyesine bir araç oldu, Anadolu’nun muhafazakar toplumuna büyük bir sevk getirdi. En büyük arzumuz Türkiye ekonomik seviyede yükseldikçe, eğitimin, insan ve kadın haklarının ve dünya görüşünün de aynı şekilde gelişmesi ve yükselmesi. Dinin de cemiyet polisi vazifesinden çıkıp Allah ile vicdanlarımız arasındaki yerine dönmesi. Türkiye bu gelişmeleri geçirirken bazı önemli kurumlarımız hasara uğradı. Hukuk kuruluşlarımız ve dünyanın en kuvvetli ordularından biri olan ordumuz, gurur verici bir geçmişi olan gazeteciliğimizin durumu pek iç açıcı değil. Türkiye bir taraftan hızla ilerlerken bir taraftan da geçmişiyle lüzumsuz yere uğraşıyor. Son 90 senenin olaylarına o zamanın şartlarıyla değil de açıkçası uydurma analizlerle veya tek taraflı bir şekilde bakılıyor-tarihimiz, birliğimiz, özgüvenimiz yıpratılıyor.

Bugün hangi Amerikalı devamlı George Washington’la ve geçmişiyle yıkıcı bir şekilde uğraşıyor? Amerikalı tarihini yapmış kenara koymuş ileriye bakıyor. Tabii geçmişteki olayların analizini yapıyor, akademik olarak inceliyor ama Amerika’nın birliğini ve bütünlüğünü katiyen yıpratmıyor.

Bu arada Gezi olaylarına da dokunacağım. Her ne kadar acılı günler geçirdik ve hem ölü hem de çok sayıda yaralı verdikse de bu olaylar dünyanın Türkiye’ye başka bir gözle bakmasına sebep oldu.

Türkiye artık monolitik, içine kapalı, tek düşünüş tarzıyla hareket eden bir ülke değil. Son derece enerjik, mizahi, yaratıcı ve çok renkli bir gençliği var, çok sesli bir halkı var. Konuşma, toplanma, ifade özgürlüğü istiyor-gerekirse büyük savaş veriyor. Türkiye Gezi ile ister istemez Batı demokrasilerinin kulübüne girdi. Bugün Amerika’nın çeşitli bölgelerinde Gezi hareketleri, sergileri var. Amerikalıların saygısını kazanıyor.

Turkishny.com: Amerikan toplumunun Türkiye’ye ve Türklere birey olarak bakışı nasıl?

Oya Bain: Amerikan toplumu hakikaten son on yılda oluşan "güçlü Türkiye" ile etkilenmiş durumda. Önemli Amerikan gazetelerinde devamlı Türkiye hakkında yazılar çıkıyor. Kongre üyeleri Türkiye’de olanları yakından takip ediyorlar ve çoğunu takdir ediyorlar. Her ne kadar Türkiye’deki bazı gelişmeler bizleri endişelendiriyorsa da diğer alanlarda çok önemli adımlar atılıyor. Amerikan hükümeti Türkiye’nin her politikasını tutmuyor ama saygı duyuyor. Tabii bu çok hassas bir denge. Türkiye bu dengenin çok dikkatle ince ayarını yapmalı. Amerika en büyük müttefikimiz ve karşılıklı çok çıkarımız var. Son senelerde turizmin ilerlemesi ve gelişmesi de Amerikan toplumunu etkiliyor. Türkiye’ye gidip de sevmeyen, etkisi altında kalmayan Amerikalıya rastlamadım.

Turkishny.com: Son olarak Turkishny okurlarına ve ABD’deki Türk toplumuna vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?

Oya Bain: TurkishNY’a tekrar teşekkür ediyorum.

Okurlara vermek istediğim iki mesaj var:

Çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkiye bağlarını, bilgilerini kuvvetlendirmek hepimizin en önemli görevidir.

İkinci mesaj Amerikan politikasını tanıyalım, Kongre’deki temsilcilerimizin kim olduğunu bilelim onları Türkler hakkında eğitelim, kampanyalarında destek olalım, dostluklar kuralım. Amerika’nın dış politikası 535 kişiden oluşan Kongre’de baslar.

Türkiye’mize bundan büyük bir iyilik olamaz…

İRAN DOSYASI : AMERİKA, NURİ MALİKİ’Yİ WASHINGTON’A NEDEN ÇAĞIRDI ?


İRAN ANALİZ / Nuri Maliki’nin Ekim ayı sonunda çağrıldığı ABD’ye gitmesi, havalimanında kendisine uygulanan en alt seviyedeki protokol, gerçekleştirilen görüşmelerde konuşulanlar, Beyaz Saray’ın tavrı ve aynı zaman diliminde Washington’da bulunan diğer Iraklı siyasilerin ne anlama geldiğini ele alan analiz yazısı.

ABD ve İran’ın ittifakı ile Irak toplumunun siyasi tercihlerinin aksine ikinci kez başbakanlık koltuğuna oturtulan radikal Şii Nuri Cevad Kamil el-Maliki, 2011 yılında gerçekleştirdiği ABD ziyaretinin ikincisini 2013 Ekim ayı sonunda tekrarladı. Maliki’nin mezhepçi siyaseti, Sünnilere yönelik etnik temizlik saldırılarında rol alması, yolsuzluk, rüşvet ve Irak’ta güvenlik başta olmak üzere her alanda bir çöküşe yol açması, siyasi ortaklarını tasfiye ederek, diktatoryal bir rejim kurmaya çalışması gibi nedenlerle Amerikan basınında genel olarak eleştirel yazılar, haberler ve görüşler yer almaktaydı. İran ve ilişik medyanın sözde ziyaret olarak servis ettiği görüşmenin gerçekte Amerikan idaresinin Maliki’yi çağırdığı, aynı zaman diliminde meclis başkanı Usame Nuceyfi ve el-Irakiyye listesi başkanı İyad Allavi’nin de bazı diğer Iraklı siyasilerin de Washington’da bulunduğu ortaya çıktı. Barzani ve Kürt siyasi liderlerin de çağrıldığı Amerika’da, Obama idaresinin Irak’taki siyasi süreci devam ettirmek ve uzun süredir yaşanan krizi aşmak için tarafları aynı masa etrafında toplamak ve bir uzlaşmaya varmak istediği yorumları yapılıyor.

Tüm dünyada devlet adamlarının gerçekleştirdiği ziyaretlerde uygulanması gereken diplomatik protokolların en alt seviyede Maliki ile heyetine uygulandığı görüldü. İran ve Maliki medyasının bir zafer edasında verdiği haberlerin tam aksine Amerika’ya inen uçakta başbakan Maliki ile heyetini kabul eden muhatapların içerisinde tek bir üst düzey yetkilinin olmaması Irak hükümetine verilen değeri gözler önüne sermekteydi. Gerek Temsilciler Meclisi ve gerekse Kongre’de Amerika’nın Maliki’yi desteklememesi yönünde ciddi eleştiriler getirdiği, ülkede İran’ın uydusu olan aşırı Şii mezhepçi bir hükümetin bulunduğu, şiddeti tetikleyen Şii milis güçlerin varlığı, bunlara hükümetin desteği, şiddet sarmalının arkasında İran-Maliki ve milislerin bulunduğu, mevcut durumun değiştirilmesi gerektiği yönünde tavsiyelerde ve görüşlerde bulunduklarına hatırlatmalar yapıldı. Maliki’nin ikinci kez seçtirilmesinin hata olduğu, Amerikan tipi bir demokrasinin Irak’ta bu tür siyasiler aracılığıyla gelmeyeceği yönündeki kanaatler güçlendi.

Maliki’nin çağrılmasının arkaplanında Amerika’daki bu genel hoşnutsuz ve Irak’taki durumdan memnuniyetsizliğin yattığı kaydediliyor. Maliki ile hükümetine bu çağrı ile açıkça mesaj veren Obama yönetiminin, Irak’ta yaşanan terörizm ve kaosun arkasında onun yer aldığı, ülke idaresinde tamamen başarısız olduğu, durumun bu şekilde devam etmeyeceğinin bir göstergesi olduğu belirtiliyor. Suriye, Türkiye ve komşu ülkelere Irak’tan terörist eylemler yapan grupların gitmesi, Maliki ve Şii ortaklarının bu ülkelerdeki terör gruplarını desteklemesi, kargaşayı sürdürecek tüm yollara başvurması, tıpkı Esed rejimi gibi Maliki’nin de Ortadoğu barışının önünde ciddi iki engel olduğu yönündeki yaygın kanaatlerin ABD yönetiminin gözünden kaçmadığı da biliniyor.

Amerikan işgal idaresinin bir projesi olan Irak’taki siyasi sürecin tamamen fiyasko ile sonuçlanması, yeni yeni yüzlerin ve aktörlerin piyasaya sürülmesine rağmen Irak’ta istenen mezhepçi-etnik temelli bir yapının kurulmaması, zayıf bir Irak isteyen İran, Esed rejimi ve batılı rejimlerin buradaki terör ortamını beslemesi içinden çıkılmaz bir tablo ortaya koydu. Maliki, Şii terör grupları, Hizbullah ve Türkiye gibi ülkelerdeki Şii-Alevi, sol tandansları terör örgütlerinin birçoğunun varlığının Suriye’deki Esed rejimi ile ilişki olduğuna değinen uzmanlar, Amerika’nın bu noktada Maliki dışında alternatif arayışlara gittiği, Irak’taki siyasi süreci sürdürmek için İran ile de anlaşarak bir çözüm yoluna ulaşmak istediği ifade ediliyor. Nuceyfi, Allavi gibi her ikisi de Maliki gibi İran kuklası hükümetin kurulmasına veya mezhepçi-etnik temellere dayalı siyasi süreci güçlendiren siyasi tarafları aynı zaman diliminde Amerika’da buluşturan Obama yönetiminin hedeflerini gerçekleştirdiği belirtiliyor. En alt seviyede hükümet görevlileri ile Maliki’yi karşılayan ABD yönetimi böylece ona ne kadar değer verdiğini ortaya koyarken, kendisinin tek adam olmadığı, Nuceyfi, Allavi, Barzani gibi yine ABD ile çalışabilecek, farklı kozları istediği takdirde kullanılabileceği mesajı verildi.

Basına böyle bir mesaj verilmekle birlikte, ABD’nin istediği bir Irak’ın varlığının mevcut siyasi sürecin devam etmesine bağlı olduğu biliniyor. Maliki veya başka bir ismin değiştirilmesi, siyasi partilerin veya yeni aktörlerin varlığından ziyade siyasi sürecin devamlılığına önem gösteren ABD’nin farklı senaryolar planladığı yorumları yapılıyor. Bunlardan birisi ise tamamen iflas eden hükümeti ve siyasi süreci güzelleştirerek, Irak ve dünya kamuoyunda ölüyü pudralayarak yeni bir sayfa açmak. Buna göre Maliki’yi değiştirerek İran’ın razı olacağı bir diğer Şii siyasi yine başbakanlığa getirilecek, yüzü eskiyen, rahatsızlanan Celal Talabani görevden alınarak, mevcut siyasi süreci doğru şekilde okumayan ve hala hatalarında ısrarcı olan, sahada ciddi varlığı/gücü/temsili olmayan sözde Sünni siyasilere oynayan Türkiye’ye de kırmızı boncuk verilecek. Bu noktada İran ile, ABD ile, Maliki ile ve farklı farklı aktörlerle kapalı kapılar ardından işler çevirdiği bilinen; ama Türkiye’yi de oynatan Usame Nuceyfi’nin Talabani yerine Cumhurbaşkanı olması sağlanacak! Tıpkı Haşimi gibi etkisiz ve yetkisiz, ama sözde Sünnileri temsil ettiği iddiasıyla Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı gibi üst makamlara getirtilen şahıslar üzerinden ABD’nin siyasi süreci devam ettirdiğine hatırlatmada bulunuluyor. Sözde Sünniler, Kürtler, Şiiler, Türkmenler ve farklı azınlıkların temsilcilerinin hepsinin bulunduğu, temsil edildiği iddiasıyla şekillendirilen; ama Irak’ı mezhep-etnisite temelinde bölen siyasi süreç projesi böylece devam ettirilecek.

Maliki’nin ABD’ye çağrılması ve kendisiyle görüşülen maddeler ile ilgili özetle şu yorumlar dile getiriliyor:

İlk olarak: yüzbinlerce Iraklı masumun hayatını kaybettiği cinayetler, suikastlar, terör eylemleri ve katliamın direk sorumlusu olan, elindeki askeri-emniyet-istihbarat ve Şii milis terör örgütlerini kullanarak kaosu besleyen Maliki’nin kanuni olarak yargılanması veya koğuşturulmasının önüne geçmek. Gerek terör gerekse inanılmaz yolsuzluk, rüşvet ve iltimas olaylarına karışması, sözde başbakanlığı döneminde 900 milyar dolardan fazlasını kaçıran Maliki’nin bu noktada da yargılanmamasını temin etmek.

İkinci olarak: Maliki gibi aşırı Şii Solağ’ın onun yerine Başbakan seçilmesi de şartlar arasında yer alıyor. Solağ yeni bir yüz olacak, ancak selefi gibi o da İran’a hizmet edecek, ABD çıkarlarına ters düzmeyecek. Fuad Masum meclis başkanı yapılacak, anlaşılır ise Maliki yeni hükümette savunma bakanı veya içişleri bakanı yapılacak.

Maliki’nin çağrılmasının arkaplanına değinen uzmanlar Irak iç siyaseti dışında İran faktörüne de dikkat çekiyor. Ruhani ile müzakereleri başlatan, nükleer silah elde etme yönündeki çalışmalarını, ambargo ve diplomatik ilişkiler dahil diğer alanlardaki sıkıntıları hızla aşarak, ilişkilerini normalleştiren Amerikan yönetimi bu noktadaki çalışmaları tamamlamak istiyor.

Üç yıldan bu yana tüm desteğe rağmen devrimi bastıramayan, kimyasal silahlar ile toplu katliamlar işlemesine rağmen ülkenin tamamında kontrolü devrimcilere kaptıran Esed rejiminin varlığı da önemli bir mesele olarak ortada duruyor. Maliki başkanlığındaki Şii hükümetin, radikal Şii terör örgütlerin, Hizbullah, İran ve uydusu örgütlerin on binlerce militanıyla bulunduğu Suriye’de Esed rejiminin hala başarılı olmaması, er ya da geç çökecek olması İsrail’in güvenliği açısından ABD’yi ve Batıyı endileşelendiren önemli maddeler arasında yer alıyor. Maliki’nin ABD’den Apaçi helikopterler ve daha fazla destek istemesi, sözde Kaideyi ve diğer grupları gerekçe göstermesi de önemli bir gösterge olarak uzmanların not ettiği bir husus.

Yeşil Bölgede Maliki’nin ofisi dahil, tüm siyasileri ve hükümet mahfillerini gelişmiş casusluk araçları ile dinleyen, istediği an Irak’taki mevcut binlerce ağır silahlı askerini istediği yere operasyona gönderen ABD hükümeti, hala fiilen Irak’taki varlığını sürdürüyor. Elindeki istihbarat kozlarını kullanan ABD, farkı aidiyet ve kimlikleri kullandığını iddia eden siyasilerin tamamının yine kendisinin inşa ettiği siyasi sürece destek verdiğini, sözde şiddetle karşı çıktıklarını öne sürdükleri Maliki’yi öyle ya da böyle yine destekledikleri, kendileri ve partilerini kasalarını doldurduklarını iyi biliyor. Bu yüzden Maliki’nin de diğer siyasilerin de Irak’taki milyonlarca vatandaşı temsil etmediği, bunlara ciddi hiçbir hizmet götürmediği, buna karşı işgal ve işgal projesi olan siyasi sürece karşı olan silahlı, sivil, dini, bilimsel veya kültürel örgütlerin, teşkilat ve kuruluşların, yapıların sahadaki gerçek güç olduğunu, Irak halkının taleplerini dile getirdiğini Amerika çok iyi biliyor.

İsrail ve İran açısından en büyük tehlike olan güçlü-üniter bir Irak devletini uyduruk istihbarat raporları, İran-CIA destekli muhalif siyasilerin asılsız iddialarına dayanarak işgal ile yıkan idarenin inşa etmek istediği mezhepsel-etnik temelli bir Irak’ın hala oluşturulamamış olması farklı senaryolara başvurulacağı anlamına geliyor.

AMERİKA /// NEW YORK : Cronut çılgılığı giderek artıyor


New York’ta ‘cronut’ çılgınlığı giderek artıyor. Son olarak bir düzine cronut’ın karaborsada 14 bin dolara satışa çıktığı öğrenildi.

Her şey Mayıs ayında New York’ta bir ara sokakta başladı. Pasta şefi Dominique Arsel, hemen akla gelebilecek ama daha önce düşünülmemiş bir fikri hayata geçirdi. Amerikanların en gözde hamur tatlısı ‘donat’ ve Fransa’nın simgelerinden ‘kruvasan’ı birleştirdi, adını da ‘cronut’ koydu.

Haziran ayından itibaren pastane önünde uzun kuyruklar oluşmaya başladı. Bloggerlar yazdıkça, cronat’ın ünü daha da arttı. Kuyrukların başlama saati geceyarısı 3’ü bulmaya başladı.

Bu çılgınlık her geçen gün artarak devam ediyor. Kuyruklar her gün biraz daha uzuyor. Taklitleri hemen türetildi ancak pek rağbet görmedi.

Kuyrukların önüne geçebilmek için kendini Madonna’nın menajeri olarak tanıtanlar mı istersiniz; yoksa ‘Evde eşim bekliyor, hamile!’ diyenler mi! Öyle ki kuyruğun boyu iPhone 5S kuyruğunu bile geçti.

Talep bu kadar fazla olunca ve yeni şube açılmayınca, karaborsacılar da iştahlandı. Normalde düzinesi 50 dolara satılan cronut’lar için fiyatlar giderek arttı.

Geçenlerde bir inşaat şirketinin C.E.O.’sunun 12 cronut için 14 bin dolar ödediği ortaya çıktı. Stacey Hock, cronutlara ulaşmak için binbir türlü yol denediğini ve bu parayı gözden çıkardığını söyledi. Hock’a "Hepsini siz mi yediniz?" diye soruldu. O da "Elbette! Eşim yalvardı ama ona bir tane bile vermedim" dedi.

Bir düzine cronut’ın maliyeti ise sadece 5 dolar… Dominique Arsel’in yarattığı ürünün marka değerinin ise 10 milyon doları geçtiği tahmin ediliyor.

HACKER DOSYASI : Amerika, siber saldırı için MOSSAD’ı işaret etti


Fransa’nın Mayıs 2012 tarihinde dönemin cumhurbaşkanı Nikola Sarkozy’nin iletişim ağına yönelik siber saldırının arkasında ABD istihbaratının olduğundan kuşkulandığı, ancak Amerikalı yetkililerin İsrail’i işaret ettiği bildirildi.

Le Monde gazetesinin Edward Snowden tarafından sızdırılan belgelere dayandırdığı habere göre, ABD ajanları Fransız başkanlarının resmi konutu Elysee Sarayı bilgisayarlarına yönelik siber saldırı ile ilgileri olmadığını söylerken, İsrail’in istihbarat ajansı MOSSAD’ın saldırının arkasında olaileceğini ima etti.

Edward Snowden’in sızdırdığı belge gazetede ABD’nin dinleme skandalını ortaya döken gazeteci Glenn Greenwald’ın yazısı ile birlikte yer aldı.

Belge, Fransa’nın dış istihbarat ajansının iki üst düzey yöneticisinin NSA görevlileri ile bu yıl Nisan ayında yapacağı toplantı öncesi hazırlanan bir bilgi notu.

İSRAİL’E SORMADILAR

Not, NSA’nın siber saldırılardan sorumlu şubesi TAO’nun bu saldırının arkasında olmadığını teyit ettiğini, Avustralya, İngiltere, Kanada ve Yeni Zelanda gibi yakın müttefiklerin de yapmadığını kaydediyor. Ancak ABDli ajanlar "kasıtlı olarak" İsrail’in siber istihbarat birimi ISNU’ya konuyu sormadıklarını söylüyor.

Le Monde, bu tutumun saldırının arkasında MOSSAD olduğuna dair güçlü bir ihtimali gösteren "ironik bir referans" olduğunu belirtiyor.

Siber saldırılar Nicolas Sarkozy’nin seçimleri kaybettiğinin ortaya çıktığı döneme rastlıyor.

Saldırıların amacının sisteme izleme cihazları eklemek olduğuna yönelik haerler Fransız medyası tarafından gündeme getirilmişti.

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!