Etiket arşivi: Taksim

GEZİ PARKI NOTLARI : TAKSİM’DE ZİHİN KONTROLÜ İLE İLGİLİ PROTESTO EYLEMİ


VİDEO LİNK :

VİDEO LİNK :

SUÇ DOSYASI : Taksim’de şoke eden görüntü !


Taksim’de, nostaljik tramvaya binmeye çalışan Koreli kadın turistin çantasından cep telefonunu çalan yankesici kameraya yakalandı. Zanlı olay yerinden uzaklaşırken, turist uyarıldıktan sonra cep telefonunun çalındığını fark etti.

Taksim’e gezmeye gelen Koreli kadın turistin cep telefonunun yankesicilik yöntemiyle çalınması saniye saniye kameralara yansıdı.

Koreli Kim Hyun Sook ve arkadaşı Taksim Meydanı’nda nostaljik tramvaya binmek için sıraya girdi. Kadınlar kapı önüne gelince, arkalarından gelen 35 yaşlarında bir kişi, farkettirmeden Kim Hyun Sook’un çantasına elini soktu. Çantadan cep telefonunu alan şahıs sıradan ayrılarak uzaklaştı. Uyarılması üzerine Kim Hyun Sook, cep telefonunun çalındığını fark etti. Turistler, görüntülere yansıyan şahsın 800 lira değerindeki cep telefonunu çaldığı gerekçesiyle polise şikayette bulundu.

Polis, eşkali belirlenen yankesiciyi yakalamak için çalışma başlattı.

GEZİ PARKI NOTLARI : TAKSİM’DE ZİHİN KONTROLÜ İLE İLGİLİ PROTESTO EYLEMİ


VİDEO LİNK :

VİDEO LİNK :

AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu : Taksim’de olduğu gibi Ergenekon’da da bizi dünyaya şikayet edecekler


AKP Genel Başkan Yardımcısı Soylu: Ülkenin hakimine savcısına güvenmeyenler, bütün dünyaya Türkiye’yi Taksim’de şikayet ettikleri gibi, yarın Ergenekon davası üzerinden de şikayet etmeye çalışacaklar

AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, "Ülkenin hakimine savcısına güvenmeyenler bütün dünyaya Türkiye’yi Taksim’de şikayet ettikleri gibi, yarın Ergenekon davası üzerinden de şikayet etmeye çalışacaklar" dedi.

Soylu, AK Parti Uzunköprü İlçe Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin her geçen gün daha güçlü ve istikrarlı bir ülke haline geldiğini söyledi. Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenlerin, iç karışıklık çıkarmaya çalıştıklarını belirten Soylu, Türkiye’nin iyi bir istikamette ilerlediğini ifade etti.

Ülkede karışıklık çıkarmak isteyenlerin, büyüyen Türkiye’nin gelecekteki halini hayal etmesi gerektiğini aktaran Soylu, "Şimdi 2,5 milyar dolar ile hiç düşünmeden Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün temelini yapan bir Türkiye var. Orada sadece araçların geçtiği değil, tren yolu ile Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan, modern

İpek Yolu’nun bütün görünümlerini ortaya koyan bir Türkiye tablosunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz" dedi.

Soylu, Türkiye’nin darbelere kapısını kapattığını, bazı kesimlerin bu duruma tahammül edemediğini belirtti.

Ergenekon Davası’nın karar duruşmasını basmaya çalışanların, herkesin hayatının en temel garantilerinden olan hukukun üstünlüğünü zedelemeye çalıştıklarını ifade eden Soylu, "’Biz geliriz, orayı basarız, istediğimizi gerçekleştiririz’ diyerek tehdit ettiler. Ülkenin hakimine savcısına güvenmeyenler, bütün dünyaya Türkiye’yi Taksim’de şikayet ettikleri gibi, yarın Ergenekon davası üzerinden de şikayet etmeye çalışacaklar" dedi.

Soylu, Türkiye’de benzer senaryolarla milletin ve ülkenin huzurunu bozmaya çalışan bir anlayışla karşı karşıya olduklarını kaydetti.

Hukukun ve demokrasinin herkese lazım olduğunu aktaran Soylu, şunları kaydetti:

"Türkiye’nin bir siyasi partisi, bütün ilçe teşkilatlarına haber verip, onları derleyip toparlayıp, otobüslerini tutup ‘Biz yarın Silivri’de adaleti, yargıyı, hukuku baskı altına almaya gidiyoruz’ diye alenen anayasanın 138. maddesini ortadan kaldırmaya yönelik bir eylemin içerisinde bulunur mu? Bu doğru bir tablo mu? Orası bir karar verir, eğer karar beğenilmiyorsa avukatlar tarafından yüksek yargıya müracaat edilir. Orası bir karar verir, beğenilmiyorsa 12 Eylül 2012 tarihinde yapılan değişiklikle birlikte Anayasa Mahkemesi’ne müracaat edersin. Eğer beğenmiyorsan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat edersin."

"Türkiye’de yüzlerce, binlerce, onbinlerce, milyonlarca insandan hiçbir farkı yoktur kimsenin" diyen Soylu, şöyle devam etti:

"Hiç kimse hukuk karşısında almış olduğu profesörlük, doktorluk, öğretim üyeliği, gazetecilik, paşalık gibi ünvanlardan dolayı 76 milyonun vatandaşını ayrı görmemelidir. Çiftçisi, işçisi, memuru, onbaşısı, generali, profesörü hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin 76 milyonunun eşit vatandaşıyız ve hukuk karşısında hepimiz eşitiz. Bir siyasi parti bunu tahkim etmesi gerekirken, bunu desteklemesi, eşit vatandaşlığı ortaya koyması gerekirken ülkemizin insanını, ‘yarın acaba Silivri’de ne olacak’ diye bir soruyla karşı karşıya bırakması, ana muhalefet partisine son derece yakışmayan, siyasete yakışmayan bir uslüp olarak ortada durmaktadır. Bu doğru değildir. Sağduyulu Cumhuriyet Halk Partililere çağrımdır. Türkiye’de siyaseti böylesi bir yarış içerisine ne olur sokmayın. Yanlış bir yol açıyorsunuz. AK Parti kapatılma davasıyla karşı karşıya kaldı. Bir tek kişi sokağa çıkmadı."

Basın toplantısının ardından Kavak Mahallesi’nde esnafı ziyaret eden Soylu, Adalet Meydanı’nda düzenlenen sokak iftarına katıldıktan sonra ilçeden ayrıldı.

GEZİ PARKI NOTLARI : “Gece Taksim’e gelen 600 pizza Meksika’dan bir kredi kartıyla ödendi”


İSTANBUL (CİHAN)- Gezi Parkı olayları ve dış bağlantıları konusunda tartışmalar sürerken, ünlü işadamı Zeynel Abidin Erdem ilginç bir bilgi paylaştı. Erdem, olaylar esnasında geç saatte Taksim’e giden bir arkadaşının kendisine aktardığı dikkat çekici bir ayrıntıyı anlattı. Erdem, arkadaşının kendisine, "Geç saatte 600 tane pizza geldi. Sordum, 600 pizzayı kim ödedi. Adam dedi ki; efendim Meksika’dan bir kredi kartıyla ödendi." dediğini aktardı.

İstanbul Sanayici ve İş Adamları Derneği (İSİAD), İstanbul Grand Cevahir Hotel’de 7 Tepe’den 7 Kıta’ya Başarı Ödülleri töreni düzenledi. Politikadan sanata birçok alanda ödüllerin verildiği geleneksel törene katılanlar arasında Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Erdem Holding Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Abidin Erdem, Avea Genel Müdürü Erkan Özdemir de vardı. Törene işadamı Zeynel Abidin Erdem’in yaptığı konuşma damga vurdu. Konuşmasında Türkiye’nin son 10 yıldaki kazanımlarına dikkat çektikten sonra Gezi Parkı olayları ve sonrasında yaşananlara değinen Erdem, şunları söyledi:

"Bizler ülkesini seven insanlarız. Her şart altında hükümetimize destek olmaya koşuyoruz. Güneydoğu’da terör bitti diye bütün dünya birlik oldu ve Türkiye’yi karıştırma adına büyük çaba göstermektedir. Şize bir şey anlatayım; beni geçmişte hedef aldılar, belki şimdi yine alırlar, alsınlar önemli değil. Benim için yurdum önemli. Bir arkadaşım dedi ki, Taksim’e gece gittim. Geç saatte 600 tane pizza geldi. Sordum, 600 pizzayı kim ödedi. Adam dedi ki; efendim Meksika’dan bir kredi kartıyla ödendi. Ne demek istediğimi anlayın. Türkiye’yi seven, demokrasiye sahip çıkan, vatanımızı her şart altında korumaya çalışan ve şu anda 10 senede bu hükümetin bize neler kazandırdığını bilen insanlarız. Lütfen önce bayrağımızı, toprağımızı, vatanımızı, milletimizi ve bizi yönetenleri yalnız bırakmayın, birlikte olun, birlik olun. Birlikten rahmet, ayrılıktan zahmet doğar."

İSİAD Başkanı Cihat Özbekli de konuşmasında dernekleri hakkında bilgi vererek, 700 üyeye sahip olduklarını söyledi. Özbekli, "Talepkar olun, bizden isteyin. İSİAD ve TUSKON dünyanın dört bir tarafıyla ciddi işbirlikleri yapılıyor. İşadamlarımız, KOBİ’ler dünyanın dört bir yanıyla ticaret yapıyor. Önemli olan sadece onlarla ticaret yapmıyoruz. Orada ticaret yapıyoruz. Ciddi bir network oluşuyor. Biz Afrika’da bir yere gidiyoruz, Ardından hava yolları oralara uçmaya başlıyor. İşadamları oraya yerleşmeye başlıyor. Biz Türkiyeli işadamları olarak Türkiye’nin geleceğinden çok umutluyuz. Türkiye’nin yükselişinin durmayacağı ile ilgili hiç bir endişemiz, tereddüdümüz yok. Bu olan biteni bilmekle birlikte tüm gayretimizle istedğimiz yolda tutmak için gece gündüz çalışıyor, gayret ediyoruz." şeklinde konuştu.

Törende; Zeynel Abidin Erdem’e Yılın İşadamı, Avea Genel Müdürü Erkan Akdemir’e Yılın CEO’su, Fas Krallığı İstanbul Başkonsolosu Mohammed Sbıhı’ya Yılın Diplomatı ödülü verildi. Ayrıca derneğin üyeleri arasında da Yılın Girişimcisi, Yılın KOBİ’si, Yılın İhracatçısı ödülleri sahiplerine takdim edildi.

VİDEO /// GEZİ PARKI GÖRÜNTÜLERİ : TAKSİM’DE SİLAH SESLERİ


VİDEO LİNK :

GEZİ PARKI NOTLARI /// AKSİYON DERGİSİ : Taksim yanarken tonlarca suyu depoda tutmuşlar


Gezi Parkı olayları giderek alevlenirken gerçekleşen hukuki ayrıntıların neredeyse bir ay boyunca gölgelenmesi hiç de ‘idare’ edilecek cinsten değil.

Herkesin parka yapılacak Topçu Kışlası’na odaklandığı sıralarda İstanbul 1’inci İdare Mahkemesi 6 Haziran 2013’te tartışmaları kökten donduracak bir karara imza atmış meğerse. “Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi’ni” iptal etmiş. Gezi Parkı, çalışmanın ufak bir parçası sadece… 6’ncı İdare Mahkemesi de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Topçu Kışlası’nın yeniden inşası yönündeki itirazını geri çevirirken 1’inci İdare’nin kararını şerh düşmüş zaten.

Taksim’i yayalaştıracak proje dahilindeki 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlara dava açan Mimarlar Odası elbette ki 6 Haziran tarihli karardan haberdar. Ancak kamuoyuyla paylaşılmıyor bu bilgi. “Gizleniyor da denebilir mi?” sorusunu cevaplamayı siz okurlara bırakıyoruz. Odanın avukatı Can Atalay, “Kararı (Zaman Gazetesi, 3 Temmuz) 23 gündür biliyoruz ancak gerekçeli kararı görmediğimiz için bir şey söylemedik. Kararın gerekçesini bilmediğimiz durumda ‘Mahkeme şu kararı vermiştir’ diye çıkıp söylemek oradaki hâkimlere ayıp olur.” diye savunuyor durdukları pozisyonu. Etik davranma örneği sergilemişler!

Bir kere daha vurgulayalım ki, 1’inci İdare’nin 6 Haziran’daki iptal hükmü, Taksim’deki yayalaştırmayı, battı-çıktıyı, Gezi Parkı’nı ve Topçu Kışlası’nı kapsıyor. Olayı açığa çıkaran muhabir haliyle merak ediyor. Gerginlik tırmandığında mevzu basına çıtlatılamaz mıydı? “Bu sorunun muhatabı mahkemedir. Biz değiliz.” diyor, Atalay. Kararın, gerekçesiyle bir anlam kazandığını söylüyor: “Hâkimin imzasından çıkmadan ben o kararla ilgili yorum yapmam, kararı elime almışım gibi davranmam.” Mimarlar Odası boyutu aynen okuduğunuz gibi. Peki davalı tarafın avukatları niçin suskun kaldılar? Tamamen bihaber miydiler? Karara vâkıflarsa neden insanları bilgilendirmediler?

CELAL KAZDAĞLI : Taksim’in Tahrir’den farkı ne ?


Gezi Parkı’nda çadır kuran gençleri bir kenara bırakırsak Taksim’de kimler vardı?

Elinde “ben çapulcuyum” pankartı taşıyabilecek kadar kendini bu işe kaptırmış, otelini karargah olarak kullanmaktan çekinmeyen İstanbul sermayesi oradaydı.

Manşet atmak yerine tweet atan, insanları kışkırtan medya Taksim’deydi.

Başka?

Mesela sanatçılar, starlar, kendisine liberal aydın diyenler oradaydı.

Hüsamettin Cindoruk, Kemal Alemdaroğlu gibi 28 Şubat’ta rol alanlar meydanda boy gösterdi.

THKP-C ve diğer marjinal gruplar, Ergenekon için çalışanlar oradaydı.

Bir de ajanlardan söz ediyorlardı; istihbarat örgütlerinin adamları. Meydanda iş tutuyorlardı.

Onların yetemediği yerde CNN International gibi televizyonlar devreye girdi. Yerli ortakları “Penguen” yayınlarken onlar 3 şehir 5 noktada canlı yayın araçları ile tetikte bekliyorlardı.

*** *** ***

Tahrir Meydanı’nda kimler vardı?

Fulul bütün unsurlarıyla oradaydı.

Fulul Mısır’da eski rejim artıklarına verilen isim. Mısır’ı yöneten eski Masa.

Sol, liberaller ve gayrı Müslimler Tahrir meydanındaydı.

ABD-AB-Körfez’in himaye ettiği Asker ve Baltacılar olarak bilinen Mısır’ın Jitem’i oradaydı.

Taksim’de toplananların amacı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Neden Erdoğan hedefti?

Yüzde 50 oy aldığı için istediğini yapan otoriterdi!

Üstelik başkalarının sözünü de dinlemiyordu!

Tahrir Meydanı’nda hedef yüzde 52 oy ile seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ydi.

“Mursi git” diyorlardı; Mursi’nin diktatör olduğunu söylüyorlardı.

Tahrir’de meydandakileri destekleyen Ordu Mursi’ye 48 saat süre verdi.

Cunta lideri General El Sisi yabancı değil; Savunma Bakanı idi.

Taksim’de toplananlar ne yaptı?

48 saat boyunca 3 yeri basmak için çaba harcadılar.

İstanbul’da Başbakanlık Ofisi, Ankara’da Başbakanlık Makamı ve Keçiören’de bulunan Erdoğan’ın evi hedefti.

Kimdi kitleyi oraya yönlendiren?

Yabancı istihbarat örgütlerinin elemanları, Ergenekon artıkları, uykudan uyandırılan DHKP-C militanları.

Baskın gerçekleştiğinde yayın yapmak için hazırda bekleyen CNN International.

Mısır’da Mursi neden hedefti?

Firavun ilan ettikleri için.

Neden Firavun ilan ettiler?

Mursi seçilmeden kısa süre önce 2.5 ay süren seçimin sonucunda oluşan Meclis’i yargı fes etti.

Yetmedi.

Anayasa’yı askıya aldı.

Mursi, Meclis ve anayasa olmadan çalıştı.

Üstelik yetkileri de neredeyse sıfırlandı.

Buna rağmen Anayasa Komisyonu kuruldu.

100 kişilik komisyonda 22 farklı parti temsil edildi. Yüzde 35 oy alan İhvan 32 üye verebildi.

Anayasa yapmamak için direndiler.

Komisyondan çekildiler. Anayasa halkoyuna sunuldu.

Bu sefer katılım düşüktü “saymayız” kampanyası başlattılar.

Mursi diğer gruplara birlikte çalışma çağrısı yaptı; gelmediler. “Mursi bizimle iktidarı paylaşmıyor” kampanyası yürüttüler.

Türkiye’de seçim zamanı partiler Anayasa sözü verdi.

Bu amaçla TBMM’de grubu olan partiler 2’şer üye ile eşit oranda temsil edildi. İlerleme olmadı. “Anayasa yaptırmayız” kampanyası yürüttüler.

Anayasa için adım atılmadı ama “Bize sormuyorsun” dediler, “Benim de fikrimi al” kampanyası başlattılar.

Kürtlerle barışın yolu açılıp, 100 yıllık mesele sona ererken “milleti bölüyorsun, ülkeyi geriyorsun” dediler.

Türkiye’de kalabalıkların Taksim’de toplanmasını fırsat bilenler Başbakan’ın karizmasını çizmek için Ofis basarak, oradan canlı yayın yapmaya kalkıştılar.

Başaramadılar.

Polis saldırganlardan uyanık ve dayanıklı çıktı.

Millet harekete geçti, Başbakan Erdoğan’a sahip çıktı.

Medya ve iş dünyasındaki uzantıları dışarıda olsa da Ergenekon’un güvenlik bürokrasisi içinde yer eden kolları kırılmıştı.

Tahrir’dekiler kısmen başardılar.

Neden?

Fulul hala her yerde var olduğu için.

Mursi’yi gözaltına aldılar. Yeni Cumhurbaşkanı atadılar.

Ancak hakim olamadılar.

Cunta ortaya çıkınca Mısır’da millet meydanları doldurdu.

Mursi’yi almadan gitmeyeceklerini ilan ettiler.

Darbeyi geri döndürmek için çalışıyorlar.

Bir kendilerine bir de Türkiye’ye güveniyorlar.

Başaracaklar.

celalkazdagli

MISIR DOSYASI /// FARUK ARSLAN : Taksim’den Tahrir, Tahrir’den T aksim çıkarma heveslileri


Batı gün geçtikçe karanlık yüzünü daha açık bir şekilde ortaya koyuyor. Mısır darbesini değerlendiren New York Times yazarı David Brooks, darbenin meşru olduğunu savunurken, Türkiye, Gazze ve Mısır gibi ülkelerde “İslamcıların” modern ülkeleri yönetemeyeceğinin anlaşıldığını iddia etti. Brooks, İslamcıları iktidardan düşürmek için gerekirse askeri darbelerin bile meşru olacağını kaydetti..

New York Times yazarı David Brooks açık bir şekilde darbeyi savundu ve meşru olduğunu ilan etti. Batının askeri darbelere sahip çıkmayacağı ve batılı ülkelerde askeri darbelere asla kredi tanınmayacağı iddia ediledursun, Batıdaki bazı mihrakların gerçek yüzünü ve demokrasi konusundaki iki yüzlülüğünü Mısır’daki darbe sonrasında daha iyi görüyoruz.

ASKERİ DARBEYİ MEŞRU SAYDI

Bu iki yüzlülerden biri de New York Times gazetesinin yazarlarından David Brooks. Brooks bugünkü yazısında açık bir şekilde “askeri darbeyi” savunduğunu yazdı. Yazısında iktidara gelen radikal İslamcıların ne pahasına olursa olsun iktidardan uzaklaştırılması gerektiğini savunan Brooks, Müslüman Kardeşlerin de radikal olduğunu, çoğulculuğu reddettiğini, seküler demokrasiye inanmadığını ve moderniteye bir çok yönden karşı olduğunu iddia ederek, bu sebeplerle askeri bir müdahale ile bile olsa iktidardan düşürülmeleri gerektiğini öne sürdü.

Brooks böyle bir askeri darbenin asıl amacının “siyasal İslamı” güçsüzleştirmek olduğunu ve bunun meşru olduğunu savundu.

TÜRKİYE HÜKÜMETİNE DE LAF ATTI

NYT yazarı Brooks yazısının devamında, Mısır, Türkiye, İran ve Gazze’de İslamcıların modern ülkeleri yönetemeyeceğini gördüğümüzü öne sürerek, bu ülkeleri yöneten İslamcıların “ölüm kültürü” ile büyülenmiş olduğunu iddia etti.

RADİKAL İSLAM : DÜNYA BARIŞINI EN BÜYÜK TEHDİT

Brooks yazısında Mısır’daki darbe ile “dünya barışına en büyük tehdit” olarak gördüğü radikal İslam’ın zayıflatılacağını ve iktidardan düşürüleceğini de sözlerine ekledi. Brooks yazısının sonunda da Mısır’ın demokrasi için bir yol haritası eksikliğinden ziyade, zihniyet olarak en temel demokratik özelliklerden yoksun bir toplum olduğunu da iddia etti.

A Haber’de yayınlanan Deşifre programına konuk olan Eski CHP MYK Üyesi Savcı Sayan, Mısır’da yaşanan darbe için ilginç açıklamalarda bulundu. Mısır darbesi ile Gezi Parkı’nın arkasındaki isimlerin aynı olduğunu söyleyen Sayan, buna başta partisi başta olmak üzere herkesin karşı çıkması gerektiğini anlattı.

Mısır Genelkurmay Başkanı El Sisi’nin kısa zamanda gideceğini söyleyen Sayan, “Sisi pisi pisi gidecek. Umarım en kısa zamanda Marmaris’te bir ev tutarak nü resimler yapmaya başlar” dedi.

31 Mayıs ve 11 Haziran’da sergilenen tabloda Mısır’a selam gönderildi. Ve Mısır tarihine kara bir leke olarak geçecek olan 3 Temmuz 2013… Önümüzdeki günlerde halkın tercih ettiği siyasetçilerin dayandığı meşruiyet zemini yıpratılmaya çalışılacak. Erdoğan’ın son dönemde yapılanlara karşı koyarken tuttuğu, “Milli İradeye Saygı” dalı değersizleştirilmeye çalışılacak.

Attıkları her adım akamete uğrayan ve iştahları kursaklarında kalanlar, 2011 yılının başında Mısır’da Mübarek’e karşı Tahrir Meydanında toplananları gördüğünde hayal kurmaya başladılar. Mısır’da yapılanın bir benzerini Türkiye’de hayata geçirmenin fikri ve teknik altyapısını oluşturmaya giriştiler.

Gösteriler sonrasında 30 yıllık diktatör olan Mübarek devrildi ve ara rejim seçimlerin yapılmasına zemin hazırladı. Batı’nın korkulu rüyası, Selefiler ile İhvan-ı Müslimin’in (Müslüman Kardeşler) uzak ihtimal de olsa bir seçim işbirliğine gitmeleri idi. Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında iki kademeli yapılan seçimlerde Muhammed Mursi, yüzde 51.73 oyla demokratik yolla gelen ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Mursi, eski rejimin temsilcisi olarak bağımsız aday olan Ahmet Şefik ile yarışmıştı. Batı’nın Mısır için bir tür “genel vali” gibi hazırladığı isim olan Uluslararası Atom Enerjisi (UAEA) Başkanı Muhammed Baradey, cumhurbaşkanlığı için aday bile olamadı.

Bunu Batı’nın unutması mümkün değildi. Batı, bir ismi lider olarak hazırlayıp o ülkeye gönderecek, o isim aday bile olamayacak!…

Mısır’da Mursi‘ye karşı kurulan tezgah, daha seçim sonuçlarının açıklanması aşamasında başladı. Toplumdaki sorunların hepsinin birden çözüleceği yolunda bir beklenti oluşturuldu. Bu beklenti iktidar değil, belli merkezlerden pompalandı. Gerginlik, adım adım tırmandırıldı. 30 yıllık Mübarek rejimini deviren meydan olarak tanıdığımız Tahrir, bu kez iktidara ve özellikle de Cumhurbaşkanı Mursi‘ye yönelik olarak kalabalıklar tarafından doldurulmaya başlandı.

Sonrasında ise bambaşka bir şekle büründürüldü. Bugün nokta konulduğu düşünülen darbe, aslında 14 Haziran’da gerçekleşmişti.

Niçin 14 Haziran?

Çünkü o tarihte, halkın seçtiği oylarla seçilen parlamento feshedildi.

Ne var ki biz o sıralarda Gezi Parkı ayaklanmalarının getirdiği sorunlara boğulmuştuk. Kendi iç sorunlarımızdan başka bir şeye odaklanamaz olmuştuk.

31 Mayıs’ta Gezi Parkı çerçevesinde yapılmak istenen darbe girişimi, sonrasında Taksim’deki on binlerce insan Tahrir’dekilere ilham verecek tarzda sunuldu. Parlamentonun feshi, CNN ve El Cezire‘nin Taksim meydanından saatlerce kesintisiz yayın yaptığı gün olan 11 Haziran’dan 3 gün sonra gerçekleştirildi. Taksim’den Tahrir’e selam gönderildiği günlerdi yani.

Sırasıyla bakarsak, Ocak 2011 başında Tahrir’de yaşananları gören birileri “Tahrir’de yapılan Taksim’de niçin yapılmasın?” hülyalarına daldılar.

31 Mayıs ve 11 Haziran’da sergilenen tabloda Mısır’a selam gönderildi. Türkiye’de hükümeti devirmek üzere olduğunu düşünenler, “Siz de harekete geçebilirsiniz. Halkın oyuyla işbaşına gelmiş olmanın önemi yok. Demokrasilerde seçim her şey değildir” martavalları okumaya başladılar.

Kısacası, bu tarihlerde Taksim’de Tahrir melemeni pişirmeye çalıştılar.

Ve Mısır tarihine kara bir leke olarak geçecek olan 3 Temmuz 2013…

Cumhurbaşkanı Mursi‘ye 48 saat süre tanıyan Mısır ordusu, sürenin bittiği Çarşamba günü saat 17.00′den itibaren darbenin son noktasını koydu. Mursi‘nin seçilmesinin üzerinden daha bir yıl geçtiğine bakılmadı, dahası halkın yüzde 51.73 oy alması bir kenara atıldı ve yönetime el konularak anayasayı askıya alındı.Genelkurmay Başkanı Abdul Fattah al-Sisi, askıya aldığı Anayasa Mahkemesi (SCC) Başkanı Adil Mansur‘u, halkın seçtiği Cumhurbaşkanı Mursi‘nin yerine getirdi.

Mursi‘nin başlattığı, “Görevimin başındayım. Direnin” çağrısı ne kadar etkili olacak ve Mısır nasıl bir seyir izleyecek onu bilmiyoruz.

Ancak bildiğimiz bir şey var. Batı soslarıyla Tahrir’de pişirilen darbe melemeni, tekrar Taksim’e taşınmaya çalışılacak.

Siyasetle geçmişten bu yana ilgilenenler bir noktayı gayet iyi hatırlayacak. Bugüne kadar, sandıktan çıkan sonuç hep kutsal sayıldı. Halkın sandıkta ortaya çıkan tercihine kimse dil uzatmaya cesaret etmedi/edemedi.

Lakin, yeni başlayan dönemde tam da bu nokta işlenmeye çalışılacak:

“Demokrasi sandık demek değil.”

Önümüzdeki günlerde halkın tercih ettiği siyasetçilerin dayandığı meşruiyet zemini yıpratılmaya çalışılacak. Erdoğan‘ın son dönemde yapılanlara karşı koyarken tuttuğu, “Milli İradeye Saygı” dalı değersizleştirilmeye çalışılacak.

Türkiye’nin ekonomide, sosyal adalette, sağlıkta ve öteki alanlarda ulaştığı noktanın ne olduğuna bakmadan köküne kibrit suyu dökülmeye çalışılacak.

Türkiye hızla “üçüncü raund”a sürüklenecek.

“Üçüncü raund da ne?” diyenlere onu da bir sonraki yazıda anlatmaya çalışacağım.

Ama şunu bilmek gerek. Mısır’da yaşananları, Akdeniz’in güneyinde bir ülkede yaşanıyor gibi izliyorsak yanlış yapıyoruz.

Taksim’de Tahrir’in provasını yapanlar, Tahrir’de de Taksim’in provasını hazırlıyorlar.

Ünal TANIK / Rotahaber

YANDAŞ MEDYA /// Hasan Karakaya : Bay Kılıçdaroğlu ile Tahrir’de n Taksim’e… Diktatör senin babandır


kemal-k%C4%B1l%C4%B1cdaroglu-darbe.jpg

Bay Kılıçdaroğlu ile Tahrir’den Taksim’e… Diktatör senin babandır!

Hikâye bu ya…

Adamın biri, gece yatakta uyurken, bir sağa dönüyormuş, bir sola… Vücudu, terden sırılsıklam olmuş… Yüzünden de boncuk boncuk ter damlıyor… Belli ki, “kâbus” görüyor… Bir ara, bağırmaya başlamış:

“Kıvııır!..

Kıvır!.. Kıvvır!.. Kıvır!”

O bağırmaya karısı uyanmış…

Dürtmüş kocasını, “Herif, herif uyan!”…

Uyanmış adam…

Sormuş kadın;

“Herif, niye öyle bağırıyorsun, ‘Kıvır, kıvır’ diye?”

Adam, gözlerini ovuştura ovuştura, şöyle bir doğrulmuş yataktan… Sonra da başlamış anlatmaya:

“Sorma hatun” demiş;

“İşten çıkıp eve gelirken, ‘delinin biri’ takıldı peşime… Yol değiştirdim, sokak değiştirdim ama yine kurtulamadım… Nereye gittiysem, bir gölge gibi takip etti beni…

Baktım kurtuluş yok, girdim bir camiye!

Adam yine peşimde!.. Çıktım minareye!..

Deli de arkamda!.. Minarenin ‘şerefe’sinde yakaladı beni…

Yatırdı yere, parmağını popoma takıp, başladı şerefeden aşağı sarkıtmaya!.. Ben de ‘aşağı düşmemek’ için, başladım bağırmaya;

‘Kıvııır, kıvır’ diye!..

Parmağını kıvrık tutmayıp, bir düzeltse var ya, aşağı düşeceğim!..”

AMA… FAKAT… LÂKİN!

Sizler, bu hikâyeyi hangi politikacıya uygun görürsünüz bilmem ama ben, Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine “cuk” diye oturacağını düşündüm.

Peki niye ve nasıl?..

Bay Kılıçdaroğlu, önceki gün “Mısır’daki askeri darbe” konusunda ne düşündüğünü soran gazetecilere demiş ki;

“Askeri darbeler kabul edilemez!”

Ne güzel değil mi?..

Kılıçdaroğlu, “darbe”lere karşı çıkıyor!..

Amaaa!..

Fakaaat!..

Lâkiiin!..

Ancaakkk!..

Bay Kılıçdaroğlu; “Askeri darbeler kabul edilemez” sözünün hemen ardından, başlamış “kıvırmaya!”

“Askeri darbeler kabul edilemez ama demokrasi aynı zamanda uzlaşma rejimidir… Bir araya gelinip, oturulmalı ve konuşulmalı, uzlaşılmalıdır!.. Sandığı tek çözüm olarak düşünmek yanlış olur!”

Niye “yanlış” olur?..

Çünkü efendim, Bay Kılıçdaroğlu da biliyor ki; “Başında bulunduğu CHP sandıktan çıkamaz!.. Ve dolayısıyla iktidar olamaz!..”

O halde;

“Tek çare darbe!”

Ama, “darbesever” de görünmemek lâzım…

“Demokrat” görünecek ve diyeceksin ki;

“Darbelere karşıyım!”

Yersen!..

Aslında, bal gibi “darbe” istiyor, bal gibi “müdahale” hayali kuruyor!..

Yoksa; “Halkın oylarıyla iktidara gelmesi mümkün değil!”

Kıvır Kemal Bey kıvır;

Kıvır da; “CHP aşağıya düşmesin!”

TAHRİR… ADEVİYE!

Aynı Kılıçdaroğlu; Mısır’daki darbenin Türkiye’ye etkisi konusundaki bir soruya da, şu karşılığı veriyor: “Toplumun hiçbir kesimi askeri darbe istemiyor. Bizim demokrasi kültürümüzün daha fazla geliştiğine inanıyorum. En temel sorunumuz hükümetin dayatmacı anlayışıdır. Umuyorum Recep Tayyip Erdoğan gençleri anlar. Yüzde bir bile, değer vermesi gereken bir kitledir.”

Görüyorsunuz ya;

“Mısır’daki darbe”den, anında “Taksim eylemcileri”ne getiriyor sözü ve onlar için; “Yüzde bir bile olsalar, değer verilmesi gereken kitle” diyor.

Elbette değer verilmeli!..

“Yüzde bir”e bile değer verilmeli de, Mısır’da olduğu gibi, “yüzde 52’lik halk iradesi yok sayıldı” ve “halkın iradesine karşı darbe yapıldı” ise, bunu nereye koyacağız?.. Asker, “yüzde 52’ye” niye değer vermedi?.. Onları, niye “yok” saydı?..

Ne yani;

“Tahrir Meydanı”nda toplananlar “genç”ti de, Adeviye Meydanı’nda ya da En Nahda Meydanı’nda toplananlar “genç” değil miydi?..

Sen, “demokrat” pozlarına bürünüp, güya “darbe”ye karşı çıkacaksın ama Adeviye ve Nahda meydanlarında toplanan “gençler”in üzerine yürüyen “tank”lara alkış tutacaksın!..

Yemezler Kemal Bey,

Yemezler!..

SAPLA SAMANI KARIŞTIRMAK!

Bay Kılıçdaroğlu, dün de CHP Parti Meclisi Toplantısı’nda da demiş ki;

“Mısır’daki askeri darbe, Tahrir Meydanı’nın demokrasi üretmesine engel olmuştur… Tahrir’de toplanan yüz binler diktaya karşı çıkmışlar, özgürlükleri, seküler sistemi savunmuşlar ama bir darbeci gelip Tahrir Meydanı’nın o düşüncelerini yerle bir etti. Darbe kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, demokrasilerin önündeki en ciddi engeldir, hatta tek engeldir. Darbenin apoletli, apoletsiz olmasının farkı yoktur, darbe darbedir…

Tahrir Meydanı; bir darbeyle susturulmuştur… Orada da cadı avı başladı… Sabaha karşı insanların evleri basılıyor, niye basılıyor, gençler özgürlük istedi diye!.. Bir insanın evi sabaha karşı basılır mı? Eğer birisinin evini basacaksan git Kızılay Meydanı’nda genci kim öldürdü, onun evini bas.”

Lâfa bak, hizaya gel!..

Öyle bir lâf ki;

Ne başı belli, ne kıçı!..

Şu hâle bakın;

“Tahrir Meydanı bir darbeyle susturulmuştur” diyor ve hemen arkasından ilave ediyor;

“Orada da cadı avı başladı! Sabaha karşı insanların evi basılıyor. Niye basılıyor?.. Gençler özgürlük istedi diye!”

Siz ne anlarsınız bu lâftan?..

“Tahrir Meydanı’nda özgürlük isteyen gençlerin evlerinin basıldığını” değil mi?..

İyi de;

“Cadı avı” başlatılan ve “evleri basılan” gençler Tahrir Meydanı’nda toplanan gençler değil ki!..

Bir tek Bay Kılıçdaroğlu hariç, “dünyadaki 6 milyar insan” gayet iyi biliyor ki; “cadı avı”na maruz kalanlar, “sabaha karşı evleri basılan”lar, “Mursi taraftarları”dır!.. Ki, şu anda 500’den fazlası gözaltındadır!..

Evet, evet; evleri basılanlar, “Tahrir Meydanı’ndakiler” değil, “Adeviye ve Nahda Meydanı’nda toplanan gençler”dir!..

Hem sonra;

Tahrir’de toplanan “solcu, laikçi ve Hıristiyan”lar “özgürlük” filân istemediler ki, onlar “darbe” istediler ve istedikleri de oldu!..

O kadar mutlular ki;

“General Sisi”nin yaptığı “darbe”yi “havai fişekler”le kutladılar, “tankların namlusu”nu görünce, “orgazm” derecesinde “sevinç çığlıkları” attılar!..

Bay Kılıçdaroğlu da kalkmış;

“Tank namlusu”nu görünce “cinsel bir haz”la haykıran bu gençlere karşı “cadı avı” başlatıldığını söylüyor!..

Uyanın Kemal Bey, uyanın;

“Cadı avı” başlatılan kitle Tahrir’dekiler değil, “Adeviye ve Nahda Meydanı’ndaki gençler”dir!..

Kıvırma ve de çarpıtma!..

Dahası;

Tahrir’den bahsederken, birden bire Kızılay’a nasıl atladın, onu da anlayamadım?

Herhalde “uzun atlama” kurslarına başladın… Tahrir’den Kızılay’a atlayabilirsin de; bu, seni; “muhalefet”ten “iktidar”a atlatmaz!..

YA AVRUPA’YA NE DEMELİ?

Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nu, yine de takdir etmek gerekir…

“Ama!.. Fakat!.. Lâkin!.. Ancak”lı da olsa, “darbe”ye, “Darbe” dedi.

Ya, Avrupa’ya ne demeli?..

Herhalde biliyorsunuz;

Avrupa ülkelerinin tamamı “Mursi, desteğimizi hak etmedi” diyerek, “darbenin yanında” yer aldılar.

Söyleyin Allah aşkına;

Zırt-pırt “insan hakları raporları” hazırlayan, ülkelere “karne” düzenleyen, ağızlarından “demokrasi ve özgürlük” teranesini düşürmeyen bu Batı değil miydi?..

Eee, hani demokrasi?..

Mısır’da “darbe” oldu, darbe!..

Ama, Batı’dan çıt yok!.. Bir tek, elleri kızarıncaya kadar alkışlamadıkları kaldı… Az kalsın, onu da yapacaklardı!..

“Darbe” yapıp, “halkın iradesine tecavüz” eden General “Sisi”yi, neredeyse koyunlarına alıp, “Gel pisi pisi” diye sevecekler!

Peki, niye sevdiler Sisi’yi?..

Çünkü efendim; General Sisi; tıpkı CHP gibi, “halkın oyu ile iktidar yüzü göremeyecek” bir kitleyi, evet evet “yüzde 10’luk Hıristiyan kitle”yi; bırakın “iktidar”a getirmeyi, “Cumhurbaşkanlığı” koltuğuna oturttu!..

Düşünebiliyor musunuz;

“1400 küsur yıldır Müslüman” olan Mısır halkının tepesine, Adli Mansur adlı bir “Hıristiyan Cumhurbaşkanı” oturtuldu!..

Kim oturttu onu?..

Elbette General Sisi!..

Bu durumda;

Avrupa ülkeleri, “Sisi”yi, “Pisi pisi” diyerek sevmesin de ne yapsın?..

“Mursi, desteği hak etmemiş”miş!..

Etmez tabiî!..

Mursi; Batı standartlarında “demokratik bir yol”la işbaşına gelmiş olsa da, nihayetinde bir “Müslüman”dır!..

Bir “Müslüman”a da;

Elbette destek vermezler!..

Suriye’de 2 yıl içinde “100 bin insanı katleden” Esad gibi bir “katliam makinası”na seslerini çıkarmazlar da, Mursi’ye, bir yıl bile tahammül edemezler!

İNÖNÜ DİKTATÖR DEĞİL MİYDİ?

Baksanıza;

Bay Kılıçdaroğlu bile, Tahrir’den Taksim’e atlayıp; “O gençler Recep Tayyip Erdoğan’ın karizmasını çizdiler… Bir diktatöre diz çöktürdüler, demokrasi açısından tarih yazdılar… Tiran’ın ezberini bozdular” diyorsa, yani “sap ile samanı birbirine karıştırıyor” ise, Avrupa’ya ne diyebiliriz ki?..
Şimdi, ben de desem ki;

“Diktatör senin babandır!”

Diyecekler ki;

“Kılıçdaroğlu’nun babası diktatör müydü?”

Elbette hayır!..

Ben, “biyolojik baba”sından değil, “ideolojik baba”sından söz ediyorum.

Yani, İsmet İnönü’den!..

Malûm;

Ahmet Kekeç’in ifadesiyle;

“İsmet Paşa’ya laf edemeyenler; ‘Nedir bu varlık vergisi rezaleti, nedir bu çalışma kampları kepazeliği, nedir bu Tan gazetesi olayı, Sabahattin Ali’nin kafasını odunla parçalayıp ortadan kaldırma fikri de nerden icap etti, Nazım Hikmet ve Kemal Tahir hangi suçunun karşılığı olarak 36 yıl ağır hapis cezasıyla içeri tıkıldı, devletin valisi niçin aynı zamanda CHP İl Başkanı oluyordu, bu ekmek karnesi de neyin nesiydi, banknotlardan Atatürk resmini kazımak nasıl bir kibrin ürünüdür?’ diyemeyenler, Menderes’i diktatör olmakla itham ettiler.

Merhum Özal da ‘diktatör’ söyleminden nasibini aldı.

Buluş, bizzat Deniz Baykal’a aittir.

Devletin başında, 50 kişiyi asmış, yüz binlerce insanı işkenceden geçirmiş, milyonlarca insanın hayatını karartmış Kenan Evren diye biri oturuyordu (yıl 1987), ama

Deniz Baykal ‘diktatörlüğü’ Turgut Özal’a yakıştırıyordu.

Demirel’e de diktatör dediler.

Hatta darbeye bile kalkıştılar. (Bkz. Orgeneral Cemal Tural’ın darbe girişimi.) Başaramayınca, 12 Mart Muhtırası’yla alaşağı ettiler.

Erbakan da diktatördü…

Suçu, ‘havuz sistemi’ni kurup, paradan para kazanan komprador burjuvaziyi ‘tatlı gelir’inden etmekti.

Peki, Erdoğan?

Kürtçe yasağı ayıbına son veren, Nazım’ın vatandaşlığını iade eden, binlerce kitabı ve filmi özgürlüğüne kavuşturan, milyonlarca kitabı hamur olmaktan kurtaran, ‘inanç ve ifade özgürlüğü’nün önündeki engelleri kaldıran, vesayet rejimine son veren, darbelere mesnet teşkil eden ünlü 35. maddeyi değiştiren, sistematik işkenceyi ortadan kaldıran, bilumum sosyal demokrat hastalıkları iyileştiren, ülkeyi ekonomik olarak batmaktan kurtaran Recep Tayyip Erdoğan çiçek çocukların gözünde zaten diktatör!!!”

“EVET TAKSİM’DEYDİK!”

Mısır’da; Muhammed Mursi’ye, hiçbir “zorbalık” yapmadığı halde “Diktatör!.. Tiran!” diyen Bay Kılıçdaroğlu; büyük bir “iştah” ve “doyumsuz bir haz”la, Erdoğan için de “Diktatör” diyor ve istiyor ki, Erdoğan’ı da alaşağı etsinler!..

“Kıvırması” bundan!..

“Kıvranması” bundan!..

“Yarım ağız”la darbeyi kınadığına bakmayın, aslında “Mısır’ın Tayyip’i devrildi” diye göbek atıyor!..

Ama, Bay Kılıçdaroğlu’na birinin şunu, açıkça söylemesi gerekir;

“Diktatör senin babandır!”

Bay Kılıçdaroğlu, eğer “diktatör bir babanın evlâdı” olmasaydı, kalkıp da; “Gururla söylüyorum, CHP; Taksim olaylarının içindeydi” diyemezdi!..

Malûm;

Taksim de bir “kalkışma”,

Taksim de bir “darbe girişimi”ydi!..

“Diktatörün oğlu” da oradaydı!..

Elbette, “Adli Mansur” olabilmek için!

Hasan Karakaya

İSTİHBARAT ALANI

Sınırsız, Seçkin, Sansürsüz, Kemalist Haber Blogu

Derin İstihbarat

strateji, güvenlik, araştırma, istihbarat, komplo teorileri, mizah, teknoloji, mk ultra, nwo

İSTİHBARAT

Şifresiz Yayın!